LEVHA: 9 Ağustos 1986… Ayak ucumda ve koynumda kediler… Nefesim tutuluyor; sanki beni boğuyorlar… Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nden himmet bekliyorum… Kedilerden biri benimle konuşuyor… Rüyâda kedinin konuşmasının tabirini düşünüyorum… Kedi yavruları… Ayağa kalkıyorum… Yerde biri tekir iki kedi… Birinin ağzında bir makas var ve onu yere bırakınca, tüyleri yarı yarıya yolunmuş bir kuş olduğunu görüyorum!
 
*
BİR HADÎS: “Kedi sevgisi imândandır”… Rumen dilinde, MİTA-Kedi: 451: MİT’A-Bir şeyin son bulduğu yerin sonu. Geniş yol. Yolların birleştiği yer. “Berzah”… Berzah isimli eserim hatırlanmalı… Arnavutça, MACE-KEDİ: 49: MEHD-Yeryüzü. Dünya. Kâinat… LEVHA-Okunması gereken: 49: İBHAM-Baş parmak. Mühür parmağı. Mübhem… Arnavutça, MJAULLİME-Kedi miyavlaması: 169: KUST-Topalak otu. Kocası ölen kadının, “iddet müddeti” boyunca sürünebileceği koku. (Allah ile Kulu arasında birleşmenin muhal olması bakımından, “Ebed-Sonu olmayan zaman, sonsuzluk”a bir tedai, sembol, kavram!)… Lâtince, FELES-Kedi: 180: SELEF-Eskiden olan. Evvelce bulunmuş olan. Yerine geçilen. Eski adam. Önce olmak mânâsına “önde”; kemâl ve erişilmesi gereken mânâsında “ileride” olmak. (Selef-i sâlihin: Ehli sünnet ve’l cemaatin ilk rehberleri. Ashab’ın ve Tabiin’in ileri gelenleri ve Tebe-i tabiin’den olan büyükler… Self: Yeri düzeltmek. Büyük dağarcık… Dağarcık: Meşin torba. Mecazî olarak, “Dağarcığı yüklü”, “dağarcığına atmak” gibi sözlerde, “Bilgi, kafa sermayesi” kasdıyla kullanılır… Selfa: Bahadır. Kahraman ve cesaretli kimse. Kuvvetli deve. Sibahat; suda yüzenler, yıldızlar, imanlıların ruhları… Fe harfinin, mecazî olarak “Vav” yerine kullanılışı göz önünde tutularak, Selv: Kanaat vermek)… TEKİR-Rengi siyah ve beyaza çalan kırçıl renkli kedi: 635: HALİDE-Sonsuzluk alıcısı, beden… Eslak-Ağaç. Şecer: 4631= 635: Derviş Muhammed-332 mührü, “En büyük ebcedle”.

SENER-Kedi. Ulu kişi. Boğaz kemiği. Kuyruk sokumu; kun. (Sınar: Çınar ağacı… Levha: 1 Haziran 1987… Yanımda biri var… “Çınar, merhamettir!” diyorum... Berceste-Beş parmağı andıran ve insanın avuç içine benzetilen çınar yaprağı: 670: Iter-Nesiller, akrabalar): 310: DÜŞ-Ketf. Omuz. Dün gece. Rüyâ âlemi. (Dün gece: Rüyâ âlemi… Itfet-Şefkat. Merhamet: 559: Seyyid Mustafa Nur-Nakşî Şeyhi büyüklerinden, Seyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin Babası’nın ismi, “Seyyid Mustafa” Hazretleri, hatırda… Levha: 31 Aralık 1983… “Mustafa… Seyyid… Nur”… Böyle bir isim görüyorum; Üstadım ona, Diyarbakır’a mektub yazmış… Mektub diye eski Büyük Doğu’ları okuyorum… Mektub, “Burada seni imâ ediyor!” diye benden le geçerken, bunu Büyük Doğu’dan takib ediyorum… Garib bir hâl: Okurken, okumuyormuşum ve bende mevcut olanın yansıması gibi bir şey… Üstadım, torununu o isme ısmarlamış… İbranice, Neked-Torun: 76: Hedso-Süryanice, “Murakabe”dir… Tenakkud-Nokta nokta olma: 559: Kaptan Kusto Müslüman… Itf-Omuzbaşı: 159: Mecmu’-Bütün, hepsi. Topluca… Itaf-Kaftan:160: Neam-“Evet, olur!” mânâsına cevab edatıdır. “Pek iyi, Aferin!” mânâsına… Nu’man: Dört ayaklı hayvanlar. Kan. Şakayık-ı nu’man denen bir lâle çiçeği. İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri’nin ismi… Itf-Omuz başı: 159: Mescun-Hapsedilmiş. “İmam-ı Azam’ın, hapsedilerek işkence edilmesi ve ağzına zehir akıtılarak şehid edilmesi hatırda”… Hamid-Alevi sönen ateş. Ölü, ölmüş. Ölü gibi hâlsiz olan: 4631: Derviş Muhammed-332 mührü. “En büyük ebcedle”… Itfa-Söndürmek. Hamd: 92: Asal-Ahlâk. Karakter, seciye. Alâmet, işaret, belirti… Bek’-Karşılayıp istikbâl etmek: “Sene 1999; Hapishâne’de bile”: 1091= 92: Ramazan… Sabg-Boyama, boyanma: 92: Ümman-Emin kimse, emniyetli kişi… Levha: Mayıs 2006… Birinin önünde “Münşeat-Önsöz, Bayramlık” isimli kitab var, ona bakıyor. Sonra kitabı kapatıp, “Salih Mirzabeyoğlu’na Bolu Dağı Kaftanı giydirildi!” diyor —Neslihan Erdiş)… Süryanice, CMAD-Suya Dalmak. (İngilizce, Water-Su: 612: Derviş Muhammed): 1048: TENZİH ŞUURU-Suret olmadan mânâlar tecelliye gelmez. İlimde tecrid, teşhis içindir; ve sanatta teşhis tecrit için. İmân, teşbih ve tenzih olarak bu; tenzih, Allah’ı ifrat hâlde her şeyden tenzih etmek, arî bilmektir… PAĞUŞ-Suya dalmak: 1309: HAŞ-Kalb. (Hurufiye-Kamer menzilleri: 309: Serlevha-Kaptan Kusto Müslüman / Dünya Çapında Bir Hâdise)… ŞAHİD-Şahidlik yapan. Bilen, tanıyan. Senet yerine geçecek kadar makul ve muteber sayılan; Üstadım. Hazır. Melaike-i Kiram: 310: ŞAHİD-Sevgili. Mahbube. Güzel, dilber; kabul edici dili, lisânı.
 
*
 
Süryanice, LEŞON QATO-Kedi Dili: 803: ÇARH-Çark. Tekerlek. Gökyüzü, felek, sema. Ok Yayı; Kusto. Devreden, dönen. Çakır doğan; avcı kuş. Talih. (Üstadım’dan: “Pencereye koştum: Kızıl kıyamet / Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı! / Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent / Ok çekti yukardan, üstüme avcı!”… Aşku-Gökyüzü. Felek. Tavan. Kat. Tabaka: 328: Şebeke-Hüviyet sureti. Balık ağı. Ağ gibi yapılmış hat ve yolların tamamı… Hüviyet, sureti, Derviş Muhammed-442 mührü. “En küçük ebcedle”: 496: Li Küllî Emrin Fehim-Seyyid Abdülhakîm Arvasî… Sayı’nın Arabça okunuşu ile, Derviş Muhammed-332 mührü. “En büyük ebcedle”: 4631= 635: Halide-Hâlid’in müennesi. Sonsuzluğu kabul eden, alıcı, mukabili)… Süryanice, MALOLO QATO-Konuşan Kedi: 525: METALUN-Süryanice, “Madenler”… MİS-Bakır. “Gen Toprak: Bakır madeni”: 100: MİLEL-Milletler… SEMM-Delik. Derinlik. “Abdülhakîm Koltuğu’nun ortasındaki yuvarlak delik hatırda”: 100: KELM-Söz. Kelime. “Küllî ruh’un isimlerinden biri, Kelme-i Ehem: Öne alınmış kelime”… DAİN-Doğruluk. Maden. Mutlak tâbi: 851: RUHAMÎ-Mermer. Mermerden yapılmış. “Abdülhakîm Koltuğu” hatırda… KAZ-Makas. “Hakla bâtılı ayırdeden”: 221: MÜSLÜMAN… KAZZAN-Pire. Zirve. “Kazzan: Kaz-Zan; ayırt edici zan, fikir”: 851: ŞEFAAT-Af için vesile olmak… Süryanice, MMALLONO QATUTO-Konuşan Kedi: 1021= 22: HÜZİ-Kedi Yavrusu… Süryanice, KELYSH MACEJE-Kedi Yavrusu: 214: RUBAH-Tilki, kurnaz. “Ufuk”… TURRA-Mühür: 214: DÜRUD-Dua, medih, tahıyye, selâm. Ekin biçmek.
 
*

ENBÜRE-Tüyü dökülmüş hayvan. Dere, çay. İşkembe; sindirim: 258: MİRZA… ENBÜR-Ocak veya ateşi karıştırmaya mahsus âlet: 253: MERİC-Mustarib. Çalkantılı. Çeşitli nesne. Karışık… İSTİMDAD-Meded istemek, himmet beklemek: 510: AKERKER-Kuvvetli aslan… UTM-Yabani zeytin ağacı. “Üstadım”: 510: ŞAKİK-İkiye bölünmüş bir şeyin yarısı. Öz kardeş.
 
MÜTEFEKKİR
(SURETİ KEDİ)
 
LEVHA: 8 Ağustos 1985… Bursa’daki evin 15 sene önceki hali… Evin saçak altında kollarımla sallanıyorum… Sonra, o zaman olmayan balkonumsu bir yerinde, kaynanam Nimet Serdar… Asıldığım yer çatırdayıp kırılır gibi olunca, ona “Büyü” diyorum… Evin depo gibi geniş bir yerine bakıyorum; orada bir kedi… Büyüyor, büyüyor, koyun kadar oluyor… Şaşırıyorum… Bana, “İzzet’in Babaannesi!” diyor… Ondan … Aaa!.. Kedi konuşuyor!.. Şaşırıyorum!.. Müthiş bir hayret ve korku içindeyim!.. Bakıyorum, yine “İzzet’in Babaannesi!” diyor.
 
*
 
Süryanice, NYOD-Sallanma. (Süryanice, Rhaş-Sallanmak: 509: Faqoquto-Süryanice, “Çıtırtı”dır): 76: HLAM-Süryanice, “Rüyâ görmek”. (Ta’bir-İfâde. Anlatma. Rüyâ yorma. Herhangi bir şeyden, hâdiseden, başka bir mânâya geçmek, intikal etmek ve ibretlendirmek, ders almak: 682: Efdar-Baş parmak ve şehadet parmağı arası. “İbda Selâmı”… Materyal-Bir işin meydana çıkması için lâzım gelen şeyler: 682: Bih-ken; kökünden çıkaran, takımıyla kök söken… Sekaf-Kabile. Soy. Nisbet: 680: Sekf-Bulmak… Sütürg-Büyük, iri, muazzam: 680: Fıtr-Açıldığında, baş parmak ve şehadet parmağı arası; hilal, yay, hakikat)… Süryanice, FASEQ-Çatırdamak: 151: MUHASEME-Fısıldaşmak… ASUMAN-Gökyüzü. Sema. Felek: 151: ALEMÎ-İnsan. Dünya’ya âid. (Levha: 25 Ekim 1994… Yıldızlar müthiş parlak ve iri. Sonra ayı seyreder gibi gökyüzünden dünyayı seyrediyorum. Dünya’nın etrafında at nalı benzeri bir şey; onun hakkında gökte, “Kıyamet” diye konuşmalar duyuyorum!)… NA’AL-Nalbant. Nalin yapan. (Boşnak dilinde, Patcoava-Nal: 425: Te’yid-Kuvvetlendirme. Sağlamlaştırma. Metanet verme. Doğrulama. Destek verme… Boşnak dilinde, Potcovar-Nalbant: 1623: Derviş Muhammed Semerkandi-332 mührü. “En büyük ebcedle”… Fransızca, Redoute-Metris: 623: Terheq-Süryanice, “Germek”; kurmak… Süryanice, Faqac-Çatırdamak: 90: Malik-Melik, hükümdar… Malik hikmeti; Allah’ın Malik ismi tasarrufunda, hem kahır çeken hem lütuf görendir):151: MEHDÎ MUHAMMED…

TESHİR-Büyüleme, sihir. Üzerinde büyük bir tesir bırakarak birini kendine çekme, kendine bağlamak. (Teshir-Zaptetme, hakîm olma, ele geçirme. İtaat ettirme: 1270: Sarî-Sirayet eden, bulaşıcı. Genişleyip başkasına da geçmeye elverişli olan… Nuriye-Nura âid. Nura mensub: 271: Hacereyn-İki taş; iki sabut. Altın ve gümüş; Şeriat ve Tasavvuf… Tareyan-Oluverme, geliverme, birdenbire çıkmak. “Cumhuriyet Tarihi boyunca, bütün köklü çıkışların ve arkasında bulunan Büyük Doğu / İbda”: 271: Küran-Al renkli at): 678: SEYYİD ABDÜLHAKÎM ÜÇIŞIK.
 
*
 
Rumen dilinde, MİTA-Kedi: 451: MİT’A-Bir şeyin son bulduğu yerin sonu. Geniş yol. Yolların birleştiği yer. (Seyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri, Hacegan silsilesinin 33 Başbuğu’nun ve “Mehdi’yi hamil 10 Süvari’nin son halkası… Üstadım: “Ben, Efendi Hazretleri’nin kapısının önünden geçen bildiğiniz kedinin bile bir pay aldığına inanırım!”… Levha: 12 Aralık 1983… Eskişehir’deki ev; ama çok güzel… Babaannemi görüyorum; 10 yaş daha genç ve güzel bir hâli var… Sonra Fehmi Sübhandağı ile tokalaşıp birbirimizin yanaklarından öpüyoruz… Sonra, kısa boylu ve bıyıklı biri ile öpüşüyoruz; Fehime’nin kocası Şahin imiş… Sonra, Nazmiye Sönmez’i görüyorum… Sonra Sevinç’i; bacakları erkek bacakları gibi kıllı… Sonra, yanımdan mütebessim bir çehre ile Üstadım geçiyor… Sırtında robdöşambr ve elinde –tutulan yeri küçük bir insan kafası şeklinde yontulmuş– bastonu var… Hedî: Boyun. Mürşid… Hüzzet-Boyun: 415: Derari-Parlak yıldızlar. “Nur”… Baston-Yol gösteren: 514: Bastan-Tarih. Mazi… Lâtince, Paternus-Baba’ya âid: 724: İştibak-Örülmek. Örgülenmek. Karşılıklı birbirine geçmek. Perişanlık; mahviyet, fena bulma. Zâhir olmak. Güneş battıktan sonra gökte kum taneleri gibi görünen karışık yıldızlar… Süryanice, Qaşto-Babaanne. “Hanife Hanım”: 712: Muteber-İtibar gören. Beğenilen. İnanılır. Güvenilir. Hükmü geçen. “Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin kız kardeşinin ismi; Babaannem’in süt annesi ve Babaannem’in annesi olan Hamidiye Paşası, Haydaran aşireti başı Hüseyin Paşa’nın eşi Emine Hatun’un ahiretliği. Emine Hanım ile Muteber Hanım, birbirlerinin ahiretliği; ikisi de hamile iken, biri vefat ederse, diğeri onun çocuğuna baksın diye kavilleşmişler. Emine Hanım, doğumda vefat ediyor. Muteber Hanım, Kocası’nın vefatından sonra Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin yanında; muhacirlikte de, son durak Eyüb Sultan’daki Kaşgarî Dergâhı, 1925 tarihinde vefat ediyor!”… Süryanice, Qaşto-Anneanne: 712: Qaşto-Babaanne… Süryanice, Emo Sebto-Qaşto: 520: Derviş… Süryanice, Ema D’me-Anneanne: 96: Zaman… Süryanice, Ema D’abo-Babaanne: 55: Necb-Ağaç kabuğunu soymak. “Yontmak: Heykeltıraş”… Yevmiye: “Roden’ın, Düşünen Adam heykelini düşündüm; heykeli var, kendi yok!”… Üstadım’ın, “İkimizin şiirleri, bayılacaksın!” dediği Noktalamalar’dan, “Var-Yok” isimlisi: “Var’ın altında yokluk, yok’un altında varlık / Başını kaldır da bak, boşluk bile mezarlık!”… Kabristan: 1823: Lquştinoyo-Süryanice, “Gerçek”… Süryanice, Mmallono Şnorto-Konuşan kedi: 824: Dahiye-Nahiye; bölge, havali, mıntıka, uç… Boşnak dilinde, Kraj-Nahiye: 308: Arvasi… Boşnak dilinde, Kreja-Alakarga. “Keraker-Karga, kuzgun: 441: Teslis-Üç. Üçleme”: 1312: Mirzabeyoğlu… Süryanice, Otvoto-Harf arası: 824: Dafromo Melto-Süryanice, “Fiil Cini”… Sahabîlerin Rolü ve Mânâsı: 823: Başyücelik Devleti. “Genişliğine ahlâkın en büyük gerçekleşmesi olan Devlet’in niçin tefekkürde merkezî bir yer tutması gerektiği, devlet için devlet değil de, nasıl devlet anlayışı, işaretlerimizden anlaşılıyor olsa gerek!”… Hı harfi, Allah’ın “Hakîm-Herşeyi yerli yerince eden” ismi, Şekil-Suret mertebesi, Kamer menzillerinden Nahye’ye işaret eder. Ebcedi: 600: Cascus Asto-Lâtince, “Eskişehir”; Abdülhakîm Koltuğu’nun yan mermerlerinin birinde, “Eskişehir” yazılı olduğu hatırda… Lâtince, Felis Domecticus-Ehil Kedi: 722: Beştek-Zarf. Kab. “Beştek: Beş-Tek; el, beş parmak… Abdülhakîm Koltuğu: 722: Teşebbük-Ağ şeklini alma. Parmaklarını birbirine geçirmek. Şebekeleşme; hüviyet cüzdanı… Kedi Sureti: 740: Mütefekkir… Sureti: 706: Fikir Kahramanı… Süryanice, Malolo Şnoro-Konuşan Kedi: 1674= 675: Salih İzzet Erdiş… Telegram-Uzaktan kaplama: 675: Bet Asire-Süryanice, “Hapis”tir; habistir)
 
*
 
HABİBULLAH-Allah Sevgilisi: 88: MÜMEDDED-Müddeti uzatılmış. Gerilmiş olan… SEYYİD TAHA: 88: KEDİ DİLİ… LAHN-Sadece muhatabının anlayacağı söz söylemek. Fehmeylemek. Lisân. Lûgat. Fetvâ. Mânâ. Mefhum: 88: HAFF-Tavaf etmek. Hizmet etmek. Kesmek, Kat etmek. (Tavvafe-Kedi: 1101: Neslihan Kerimem - Naslıhan Kerimem. “Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin, üstadım hapiste iken, Neslihan Hanım’a yazdığı mektub başlığı”dır)… Süryanice, MALOLO QATO-Konuşan Kedi: 525: METALUN-Süryanice, “Madenler”. (Seyyid Fehim Arvasi: 487: Metalik-Süryanice, “Metal”; madenle ilgili)… KAYAN YILDIZ SIRRI. “Alt başlığı “Şah Eser-Şaheser” olan kitabım hatırda”. (Melhud-Kabre konulmuş: 88: Mükevkeb-Yıldızlı): 486: HDONOİT-Süryanice, “Müstesna olarak”… üstadım’ın “Çile”sinden, AÇIL SUSAM AÇIL! AÇILDI KAPI: 486: FATE-İngilizce, “Kısmet”. (Fransızca, Fete: Bayram. Şenlik. Düğün günü)… İspanyolca, TARJETA IDENTID-Kimlik Kartı: 1485: KAPTAN GUSTO MÜSLÜMAN… HETF-Bir şeyi gizlice hatırlatmak. Seslenmek. Fısıldamak: 485: TEDAÎ- Birbirini bir iş için davet etmek. Bir şeyi hatıra getirmek. (Mustafa Nur-“Seyyid”. Seyyid Taha Hazretleri’nin en küçük oğlu ve Seyyid Fehim Hazretleri ile amca çocukları. Babaannemin süt annesi Muteber Hanım ve Seyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin babası. Büyük Nakşî Şeyhi: 485: Elforo-Süryanice, “Tecrübeli Denizci”… Dery: Bilmek… Derya: Deniz)… HATİF-Gaibten haber veren cinnî; gizli: 486: DERVİŞ MUHAMMED-442 mührü. “En küçük ebcedle”.
 
*
 
EBU HUREYRE-Kedi Babası. İsmi Abdurrahman bin Sahr ed-Devsî’dir. “Kedi Babası” lâkabını,  Allah Sevgilisi vermiştir. (Hadîs: “Her ümmetin bir Felyesofu vardır, bizimki de Ebu Hüreyre’dir!”… Fely: Şiirin ince mânâlarını çıkarmak. Keskin kılıç. Bit toplamak… Ebu Hureyre Hazretleri, Allah Sevgilisi’nin bütün muharebelerine iştirak etmiş, 5374 Hadîs nakletmiştir. Hicrî 75 senesinde, Medine’de 78 yaşında vefat etmiştir): 429: PÎR RÜYASI… Süryanice, ABOHUTO-Babalık. “Babaya dair”: 429: QUBİTO-Süryanice, “Kuyu”. (İbranice, Pir-Kuyu. Maden Ocağı. Maden Kuyusu: 212: Seyyid Fehim-Arvasî)… QUDMO NŞOQO-Alından öpme. (Levha: 28 Haziran 1986… Uzun, uzun, çok uzun bir şekilde cezbediliyorum… Karnım kasılıyor ve nefesim kesiliyor; karnımla alnım üzerinde büyük bir tesir… Belime dolanmış ip çekildikçe, dönüyor gibiyim. Sağ gözüm açık; pencere kıyısında iki kuşun çırpınır gibi uçuştuklarını görüyorum… Korku içinde Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nden himmet istiyorum ve “La Havle” çekiyorum… Tesir azalmıyor… Sanki boynum geriye çekilmiş gibi ve alnımdan öpülüyorum… Acaba büyükler mi öpüyor?.. Şuurum yerinde ve sağ gözümü açıyorum… Evet, kuşlar orada ve bir üçüncü kuş örtüden çıkıp elime konup, parmağımı ısırıyor; acısını duyuyorum!): 1428= 429: AVYUTO-Süryanice, “Birlik”… Lâtince, VEXATİO-Tesir: 429: KÖRPER-Almanca, “Beden”. (Zel harfi, Allah’ın Müzill ismi, Hayvanlar mertebesi, Kamer menzillerinden “Sa’du’l Suud”a işaret eder; Derece almak. Mübarek. Mübarek yıldızlara)… Boşnak dilinde, SKRACENİCA-Kısaltma. (Te harfi, Allah’ın “Kaabid-Sıkıcı, kısıcı, kısaltıcı” ismi, Esir mertebesi, Kamer menzillerinden “Kalb”e işaret eder): 429: KETİDE-Harf. Yazma… Süryanice, TLOT MO TLOTİN TREN-Üçyüz otuziki. (Kaptan Kust: 332: Mirzabeyoğlu): 429: DROGERİJA-Boşnak dilinde, “Eczahâne”. (Yevmiye: “Bir eczahânedeki ilaç şişeleri arasında, aranan deva nasıl ki 50 gramlık bir keyfiyette ise…”… Üstadım’ın, “Havan dibindeki cevher dediği”… Havan: 62: Mehdî… Havan-Aslan: 657: Mütevari-Gizli. Saklı. Bir şeyin arkasına veya altına çekilerek saklanan. “Avını kollayan”… Levha: 28 Kasım 1984… Zeyn-âb’a, Üstadım’ın vefatına bir hafta kala ona gitmememin pişmanlığını söylüyorum. “Ziyaret günüm Pazar günü olduğu için”… O da bana, kendimi üzmememi ve ağlamamamı söylüyor… “Ağlamak ne?.. Yapacağım birşey olsa keşke!”… Hani bir vuruşta duvarı yıkmak gibi bir imkân dışılık olsa bile… Yüzüme soğuk bir rüzgâr vuruyor… Çömeldiği yerden Zeyn-âb’ın yüzüme vuran nefesi olduğunu farkediyorum… Ben titriyorum ve dişlerim takır takır birbirine vuruyor… Ben, perdeye dalıyorum… Gözlerim bulanık, öyle duruyorum… Perdede bir kedi resmi var… Gözüm ona dikilmiş iken, yüzü insan yüzüne dönüyor… Zeyn-âb, titrememin geçmesi için, “Şimdi kaynatırım!” diyerek, ıhlamur ısıtmak üzere mutfağa gidiyor… Zeyn-ab Kürtçe, “Su kaynağı, su pınarı”: 1069= 70: Büyük Doğu / İbda… Arz-Takdim etmek: 70: Nüvid-Müjde, beşaret. Hayırlı haberlerle tebşir… Necibe-Soyu sopu temiz kimse. Asilzâde: 70: Müekked-Te’kidli, kuvvetli, sağlamlaştırılmış, kuvvetlendirilmiş… Ihlamur: 286: Kerruse-Büyük başlı. “Üstadım”… İfrad-Tek olarak söylemek: 286: Naka-i Salih)   
 
*
 
Süryanice, HULONOYUTO-Cismanilik. (Süryanice, Farşufa-Yüz. Surat: 428: Qtoyo-Süryanice, Nazar): 428: FURKOLO-Süryanice, “Rabıta”. (Veli sözü: “Ben rabıtayı, bir kediden öğrendim. Avının çıkacağı deliği, hiç kıpırdamadan şu kadar vakit, sabırla gözlüyordu!”… Sabırla tecellisi gözlenen… Rüyâ-Tâbirler boyu: 217: Rabıta)
 
 
Not: Tefrika edilen yazının tamamı yahut bir kısmı, Baran Dergisi'nin izni olmadan iktibas edilemez.
 
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu
 
Baran Dergisi 590. Sayı