Laikliğin çıktığı topraklar olan Fransa'da o günden bugüne değin süren İslam düşmanlığı aynen devam ediyor. Laikliğin her halükarda bütün dinlere aynı mesafede olup, dine müdahale edilinemeyeceğini dillendirenler başörtüsü gibi dini kisvelere olan kinini de kusmaktan geri kalmıyor. İslam düşmanlığını, laikliğin her dini kucaklayıcı olarak biçtiği tanımlarıyla örtmeyi artık kimse umursamıyor, devletin en üst kademeleri dahi açıkça İslami değerlere saldırıyor.
Başörtüsüne "kahrolsun" dedi
Son olarak Fransa İçişleri Bakanı Bruno Retailleau, katıldığı televizyon programında başörtüsüne küstahça hakarette bulundu. Spor müsabakalarında başörtüsünü yasaklayan yeni bir yasa tasarısını savunurken "Yaşasın spor, tabii ki kahrolsun başörtüsü" ifadesiyle açıkça İslami değerlere nefretini yansıttı.
Müslüman kadınlar çalışmak için göçe mecbur bırakılıyor
Fransa’da başörtülü Müslüman kadınlar, yüksek eğitim ve mesleki yeterliliklerine rağmen çalışma hayatında ayrımcılığa maruz kalıyor. Gazeteci Nisa Efendioğlu’nun gerçekleştirdiği ve 20 kadınla yapılan derinlemesine mülakatlara dayanan bir rapor, bu sistematik dışlanmayı çarpıcı biçimde ortaya koydu.
Kadınlar, kamuda tamamen engellenmiş, özel sektörde ise marjinalleştirilmiş vaziyette. Çoğu, profesyonel hayatta varlık gösterebilmek için Fransa dışına çıkmayı bir mecburiyet olarak görüyor.
Kamuda başörtüsü yasaklanmış
Raporda, başörtüsü yasağının kamusal alanlarda kadınları görünmez kıldığını, özel sektörde ise gizli engellemelerin yaygınlaştığını vurgulayan veriler yer alıyor. Bu durum, laiklikle uygulanan politikaların dini özgürlükleri baltaladığını gösteriyor.
Kadınların iş gücünden çekilmesi ya da başörtülerini çıkarmaya zorlanması, ülkedeki İslam düşmanlığı atmosferinin nasıl despotik ve saldırgan bir hale geldiğini gözler önüne seriyor.
Rapora göre birçok kadın, bu despotizmden kaçınmak için yurt dışında daha özgür bir yaşam yeri arayışına giriyor.
Yüksek Müslüman nüfusunu sindirme gayreti
Fransa’daki Müslüman topluluklar – yaklaşık 7 milyon kişiyle nüfusun %10’unu teşkil ediyor – halen daha kapsayıcı sosyal politikalardan mahrum. Bilakis bu nüfusun tam tersine kutuplaştırıcı, engelleyici ve adeta düşmanmış gibi muamele görerek sindirilmeye çalışıldıkları fark ediliyor.
2004’te okullarda dini sembollerin yasaklanmasıyla başlayan açık düşmanlık, 2010’da kamuya açık alanlarda peçeye kadar uzanan bir yasak dalgasına dönüştü. Safha safha İslami değerlere ait ne varsa silmenin peşinde koşan Laik Fransa bunun bir devlet politikası olduğunu net şekilde gösteriyor.
Kaynak: Türkiye Gazetesi