Bu sıralarda Arap sosyal medyasında Türkiye’deki Arap karşıtı saldırılar, sloganlar ve söylemler bayağı gündem oluşturuyor.
Gerçi ben Türkiye sosyal medyasını takip etmediğim gibi Arap sosyal medyasını da takip etmiyorum. Gelişmeleri daha çok haber sitelerinden ve medya organlarının internet sayfalarından takip ediyorum. Ama zaman zaman Arap sosyal medyasının nabzını tutan gazetecilerin yorumlarına ve değerlendirmelerine bakıyorum. Bu bilgiyi de onların yorum ve değerlendirmelerine dayanarak aktarıyorum.
Onların yorum ve değerlendirmelerinden anlaşıldığı kadarıyla, Türkiye’deki ırkçı eylem ve söylemlerin Arap sosyal medyasında bu kadar öne çıkarılmasında, bunu Türkiye ve Türk toplumu aleyhtarı bir kamuoyu oluşturmak için değerlendirme çabası içinde olan trollerin önemli bir rolü var. Ancak şunu unutmamak gerekir ki burada ırkçı eylem ve söylemlerle Arap karşıtlığını yaygınlaştırmaya çalışanları yönlendirenlerle, Arap dünyasında bunu Türkiye aleyhtarı bir kitlesel tavra dönüştürmek isteyen trolleri yönlendirenler aynı kişiler ve merkezlerdir. Onlar perdenin arkasında duruyor ve aynı kartı kullanıyorlar. Ama bu kartın Türkiye toplumuna gösterdikleri tarafı ile Arap toplumlarına gösterdikleri tarafı farklıdır. Biri diğerinin sırtıdır. Strateji, amaç ve elde edilmek istenen sonuçlar ise aynıdır. Bir tarafta Arap düşmanlığını, diğer tarafta Türk düşmanlığını körüklemek.
Küresel emperyalizm Müslüman halkları birbirinden koparmak ve birbirine düşman etmek için bu oyunu şimdiye kadar çok oynadı ve oyuna gelenler çok oldu. Geçmişte yaşananlardan ibret alınmadığı çok açık ki bugün de çok kolay bir şekilde oyuna gelenler olabilmektedir.
Irkçılık genellikle yabancı düşmanlığı olarak kabul ediliyor. Yabancı kavramı ise “biz” ve “başkaları” denirken kastedilene göre şekil almaktadır. Günümüz Batı dünyasında ırkçılık büyük ölçüde İslamofobiye yani Müslüman düşmanlığına kanalize edilmiş durumdadır. Dolayısıyla günümüz Batı dünyasında ırkçılığı yönlendiren merkezler, “biz” ve “başkaları” kavramlarının içini “Müslüman olmayanlar” ve “Müslümanlar” şeklinde doldurmuş durumdalar.
Türkiye’de ise son dönemde ırkçı tavırların ağırlıklı olarak Arap düşmanlığına kanalize edilmeye çalışıldığını görüyoruz. O yüzden Türkiye’deki ırkçı söylemler “yabancı” düşmanlığından ziyade “Arap düşmanlığı” ile öne çıkmaktadır. Burada Arap düşmanlığını tahrik eden zihniyet Arap dünyasında da bunu Türk düşmanlığına dönüştürmeye çalışıyor. Bunun sistemli, planlı ve stratejik olduğu çok açıktır. Ama ırkçı söylemlerle öne çıkanların belki birçoğu bağımsız düşünceyle bir tarafgirlik değil, karanlık güçlerin kirli hesapları için tarafgirlik yaptıklarının farkında bile değildir. Ama asabiyet duygularının önceden ruhlara işlenmiş olması, böyle kirli bir oyun için kullanılmalarını kolaylaştırmaktadır. Bunda asabiyete kapıyı açık bırakan yanlış duruş ve politikaların da payının olduğu gerçeği inkar edilemez. O yüzden en başta eğitim alanında asabiyete açılan tüm kapıların kapatılmasına ihtiyaç var.
Unutmamak gerekir ki ırkçılık kötü bir koku gibidir. Belki kokunun kaynağı siz değilsiniz. Hatta siz bu kokudan çok rahatsız oluyor da olabilirsiniz. Ama ona yakın durduğunuzda kokunun üzerinize aşmasına engel olamayabilirsiniz. Bu sebeple kötü kokudan etkilenmemek ve üzerinize aşmasını engellemek için kaynağının kurutulmasını talep etmeniz, gücü ve imkanı olanların da asıl kaynağın kurutulmasını amaçlayan çalışmalar yapmaları gerekir. Eğer kokunun kaynağı bir taraftan o pis kokuyu üretmeye devam ediyorsa, kimse bu kokunun rahatsız edici yönünden kendini himaye edemeyeceği gibi civarında dolaşanlar da onun üzerlerine aşmasına engel olamazlar.
İnsanın fıtratı kötü kokudan rahatsız olur. Eğer rahatsız olmuyorsa fıtratında veya sağlığında bir bozulma vardır. O yüzden kötü kokudan rahatsız olmayan bir kimsenin fıtri özelliklerini muhafaza edip etmediği, sağlığının yerinde olup olmadığı konusunda durumunu gözden geçirmesi iyi olur.
Ahmet Varol, Yeni Akit