İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF) Gazze Şeridi sınırından sorumlu bölgesel askeri birimi olan Gazze Tümeni’nin 7 Ekim'in ilk saatlerindeki operasyonları ve hava saldırıları sınırlı bilgiye dayanıyordu. Hamas saldırısının başlamasından sonraki ilk anlar kaotikti. Anlamları açık olmayan raporlar geliyordu. Anlamları anlaşıldığında ise korkunç bir şeyin gerçekleştiği fark edildi.
Bu raporları gönderen askerler gibi iletişim ağları da bilgi akışına ayak uyduramıyordu. Ancak saat 11:22'de Gazze Tümeni ağından iletilen mesaj herkes tarafından anlaşıldı. "Tek bir araç bile Gazze'ye geri dönemeyecek" emri verilmişti.
Bu noktada IDF Gazze sınırındaki kaçırma olaylarının boyutunu bilmiyordu ama çok sayıda insanın bu olaylara karıştığını tahmin ediyordu. Dolayısıyla bu mesajın ne anlama geldiği ve kaçırılan bazı kişilerin akıbetinin ne olacağı tamamen açıktı.
Bu, orduda "Hannibal prosedürü" olarak bilinen bir prosedürle, kaçırılanların hayatları pahasına da olsa kaçırma olaylarını engellemek amacıyla tümen tarafından o gün verilen ilk emir değildi.
İsrail ordusunun 1980'den bu yana kullandığı Hannibal adı verilen uygulama bir İsrail askeri esir düştüğünde ve kurtarılamayacak bir pozisyonda ise öldürülmesini emrediliyor. Askerin esir olarak kalmasını önleme amacıyla uygulanan bu acımasız sistem, karşı tarafta 100'lerce sivilin ölümüne de neden oluyor.
Haaretz tarafından elde edilen belgeler ve askerler ile orta ve üst düzey IDF subaylarının ifadeleri, Gazze Tümeni, Güney Komutanlığı ve IDF Genelkurmay Başkanlığı tarafından o gün öğleden sonra saatlerine kadar verilen bir dizi emir ve prosedürü ortaya koymakta ve bu prosedürün saldırıyı takip eden ilk saatlerden itibaren ve sınır boyunca çeşitli noktalarda ne kadar yaygın olduğunu göstermektedir.
7 Ekim'de Hannibal Protokolü nedeniyle kaç sivilin öldüğü bilinmiyor
Haaretz, bu prosedürler nedeniyle kaç sivil ve askerin vurulup vurulmadığını bilmiyor, ancak kümülatif veriler, kaçırılan insanların çoğunun hedef olmasalar bile İsrail ateşine maruz kalarak risk altında olduğunu gösteriyor.
İsrail'e roket atışlarının yapıldığı ve binlerce Hamas militanının ordunun kalelerine ve tümenin gözlem ve iletişim kabiliyetlerine saldırdığı sabah 6:43'te tümen komutanı Tuğgeneral Avi Rosenfeld "Filistinlilerin işgal ettiğini" ilan etti.
Bu prosedürdürle tümen komutanı düşman baskınını engellemek için İsrail toprakları içinde ağır ateş açmak da dahil olmak üzere olağanüstü yetkiler kullanabilir.
Çok üst düzey bir IDF kaynağı Haaretz'e Hannibal prosedürünün 7 Ekim'de uygulandığını doğruladı ve bunun tümen komutanı tarafından kullanılmadığını ekledi. Emri kim verdi? Kaynağa göre bu belki de savaş sonrası yapılacak soruşturmalarla ortaya çıkacak.
Her halükarda, Gazze Tümeni'ndeki 7 Ekim operasyonlarını bilen bir savunma yetkilisi, sabah saatlerinde "kimsenin dışarıda neler olup bittiğini bilmediğini" söylüyor. Yetkili, Rosenfeld'in "dışarıda bir dünya savaşı sürerken" savaş odasında olduğunu, dışarı çıkmadığını söylüyor.
Savunma yetkilisi "Üsse sızan militanların sayısı herkesi şoke etmişti. Kabuslarımızda bile böyle bir saldırı için planımız yoktu. Kaçırılan insan sayısı ya da ordu güçlerinin nerede olduğu hakkında kimsenin bir fikri yoktu. Çılgınca bir histeri vardı ve hiçbir doğrulanmış bilgi olmadan kararlar alınıyordu," diye devam etti.
Bu kararlardan biri sabah 7:18'de Yiftah karakolundaki bir gözlem noktasının IDF irtibat bürosunun bitişiğindeki Erez sınır kapısında birinin kaçırıldığını bildirmesiyle alındı. Tümen karargahından "Hannibal Erez'de" emri geldi, "bir Zik gönderin." Zik insansız bir saldırı uçağıdır ve bu emrin anlamı açıktı.
Bu, iletişim ağı üzerinden böyle bir emrin son kez duyuluşu değildi. Sonraki yarım saat içinde tümen, Hamas askerlerinin geçitte ve bitişikteki üste görev yapan askerleri öldürmeyi ve kaçırmayı başardığını fark etti. Sonra, sabah 7:41'de, her şey yeniden başladı: Daha fazla askerin kaçırılmaması için Hannibal talimatı Erez'de yeniden verildi ve üsse saldırı gerçekleşti. Bu tür emirler daha sonra da verildi.
Erez sınır kapısı bu olayın yaşandığı tek yer değildi. Haaretz tarafından elde edilen ve ordu tarafından teyit edilen bilgiler, o sabah boyunca Hannibal prosedürünün militanların sızdığı iki yerde daha uygulandığını gösteriyor: Tümen karargahının bulunduğu Re'im askeri üssü ve kadın gözcülerin bulunduğu Nahal Oz karakolu. Bu, yedi kadın gözcünün kaçırılmasını ya da diğer 15 gözcünün yanı sıra 38 askerin öldürülmesini engelleyemedi.
Sonraki birkaç saat içinde tümen karargâhı bulmacanın parçalarını bir araya getirmeye başladı ve Hamas saldırısının boyutunu fark etti ancak ilk ordu güçlerinin ancak militanlar ayrıldıktan sonra ulaştığı Kibbutz Nir Oz'un işgalini kaçırdı. Hannibal prosedürünün uygulanma sıklığı konusunda ise değişen bir şey yok gibi görünüyor. Örneğin, saat 10:19'da tümen karargahına bir Zik'in Re'im üssüne saldırdığını belirten bir rapor ulaştı.
Üç dakika sonra böyle bir rapor daha geldi. O sırada Şaldağ komando birlikleri militanlaral savaşmak üzere üsse varmışlardı bile. İnsansız hava aracı saldırısında içlerinden birinin yaralanıp yaralanmadığı bugüne kadar netlik kazanmadı. Bilinen tek şey, iletişim ağı üzerinden, IDF güçleri üsse girmek ve kalan militanları kovmak ya da öldürmek üzere olduğundan, herkesin dışarıda asker bulunmadığından emin olmasını isteyen bir mesaj geldiğiydi.
Üst düzey bir savunma yetkilisi, karakolların içinde saldırı düzenleme kararının üst düzey komutanları hayatları boyunca rahatsız edeceğini söylüyor. "Böyle bir karar veren herkes bölgedeki savaşçılarımızın da vurulabileceğini biliyordu."
Ancak bu tür saldırıların sadece karakolların ya da üslerin içinde gerçekleşmediği ortaya çıktı. Saat 10:32'de yeni bir emir yayınlanarak bölgedeki tüm taburlara Gazze Şeridi yönünde havan topu atışı yapmaları emredildi. Ordu içindeki tartışmalarda Tuğgeneral Rosenfeld'e atfedilen bu emrin ağır bir şekilde eleştirildiği, çünkü o sırada IDF'nin askerler ve siviller de dahil olmak üzere bölgedeki tüm güçlerin tam bir resmine sahip olmadığı kaydedildi. Bunlardan bazıları açık alanlarda ya da sınır boyunca uzanan ormanlık alanlarda militanlardan saklanmaya çalışıyordu.
O sırada ordu kaçırılanların sayısını bilmiyordu. Haaretz'e konuşan bir askeri kaynak "O aşamada sayılarının onlarca olduğunu düşünüyorduk" dedi. Gazze Şeridi'ne havan topu atılması onları da tehlikeye atacaktı. Dahası, saat 11:22'de verilen ve hiçbir aracın Gazze'ye dönmesine izin verilmeyeceğini belirten bir başka emir bu durumu bir adım daha ileri götürdü.
Güney Komutanlığı'ndan bir kaynak Haaretz'e şunları söyledi: "O zamana kadar herkes bu araçların kaçırılmış sivilleri ya da askerleri taşıyor olabileceğini biliyordu. "Kaçırılan insanları taşıyan bir araca bilerek saldırıldığı bir vaka yoktu, ancak bir araçta böyle insanlar olup olmadığını gerçekten bilemezdiniz. Net bir talimat olduğunu söyleyemem ama herkes hiçbir aracın Gazze'ye dönmesine izin verilmemesinin ne anlama geldiğini biliyordu."
Saat 14:00'te yeni bir gelişme yaşandı. Tüm güçlere, militanları kovalamamaları vurgulanarak, sınır bölgelerinden batıya, sınır yönüne doğru çıkmamaları talimatı verildi. O sırada sınır bölgesi yoğun ateş altındaydı ve o bölgede bulunan herkese yönelikti, bu da bölgeyi tehlikeli bir bölge haline getiriyordu.
"Güney Komutanlığı'ndaki kaynak, "Talimat, sınır çitinin etrafındaki bölgeyi batıya doğru kapatarak bir ölüm bölgesine dönüştürmeyi amaçlıyordu" diyor.
7 Ekim günü kronolojik olarak yaşananlar:
7 Ekim Sabahı:
· 06:43: Hamas, İsrail'e roket saldırıları başlatır ve binlerce militanı, ordunun sınır kalelerine ve Gazze Tümeni'nin gözlem noktalarına saldırır. Tümen Komutanı Tuğgeneral Avi Rosenfeld, "Filistinlilerin işgali" ilan eder ve bu durum, İsrail topraklarında “ağır silahların da” kullanılabileceği anlamına gelir.
· 07:18: Yiftah karakolundaki bir gözlem noktası, Erez sınır kapısının yanındaki IDF irtibat bürosunda bir askerin kaçırıldığını bildirir. Tümen karargahından "Hannibal Erez'de" emri gelir ve bir Zik insansız hava aracının bölgeye yönlendirilmesi talimatı verilir.
· 07:41: Erez sınır kapısında daha fazla askerin kaçırıldığı bilgisi üzerine, Hannibal Prosedürü tekrar devreye sokulur ve bölgeye yeni bir saldırı emri verilir.
· Sabah Saatleri: Gazze Tümeni karargahı, Hamas saldırısının boyutunu kavramaya başlar ve Hannibal Prosedürü'nü sınır boyunca farklı noktalarda (Re'im askeri üssü ve Nahal Oz karakolu gibi) uygulamaya devam eder.
· 10:19: Tümen karargahına, bir Zik'in Re'im üssüne saldırdığına dair bir rapor ulaşır.
· 10:22: Re'im üssüne ikinci bir Zik saldırısı rapor edilir. Bu sırada Şaldağ komando birlikleri üsse yeni varmıştır ve saldırılarda yaralanıp yaralanmadıkları belirsizdir.
· 10:32: Gazze Şeridi'ne yönelik yoğun havan topu ateşi başlatılır. Bu karar, açık alanlarda veya ormanlık alanlarda saklanan asker ve sivilleri de tehlikeye atar.
· 11:22: Gazze Tümeni ağından çarpıcı bir emir yayınlanır: "Tek bir araç bile Gazze'ye geri dönemeyecek." Bu emir, kaçırılan asker ve sivilleri taşıyor olabilecek araçların da hedef alınabileceği anlamına gelir.
7 Ekim Öğleden Sonrası:
· 14:00: Tüm birliklere sınır bölgesinden batıya doğru çekilmemeleri talimatı verilir. Bu talimat, sınır bölgesini fiilen bir "ölüm bölgesi"ne dönüştürür.
7 Ekim Akşamı:
· 18:40: Askeri istihbarat, çok sayıda Hamas militanının organize bir şekilde Gazze Şeridi'ne geri çekilmeye çalıştığını ve Kibbutz Be'eri, Kfar Azza ve Kissufim yakınlarında olduklarını tespit eder.
· Akşam Saatleri: Kibbutz Be'eri, Kfar Azza ve Kissufim yakınlarındaki sınır hattına topçu saldırıları başlatılır.
· 21:33: Güney Komutanlığı, tüm sınır bölgesinin tanklarla kapatılması ve sınır bölgesine yaklaşan herkese ateş açılması emrini verir.
Saat 18:40'ta askeri istihbarat çok sayıda militanın organize bir şekilde Gazze Şeridi'ne geri kaçma niyetinde olduğuna inanıyordu. Kibbutz Be'eri, Kfar Azza ve Kissufim yakınlarındaydı. Bunu takiben ordu, bu topluluklardan bazılarına çok yakın olan sınır çiti bölgesine topçu saldırıları başlattı. Kısa bir süre sonra da Erez sınır kapısına top mermileri atıldı. IDF bu bombardımanlarda herhangi bir sivilin zarar gördüğünden haberdar olmadığını açıkladı.
Sınırsız ateş
Sivillerin vurulduğu bilinen ve geniş yer bulan bir vaka, Kibbutz Be'eri'de Pessi Cohen'in evinde gerçekleşti. IDF'nin saldırısı sırasında evde 14 rehine bulunuyordu ve bunlardan 13'ü öldürüldü. Önümüzdeki haftalarda IDF'nin olayla ilgili soruşturmasının sonuçlarını yayınlaması ve 7 Ekim'de Be'eri'deki operasyonlardan sorumlu olan 99. Tümen Komutanı Tuğgeneral Barak Hiram'ın Hannibal prosedürünü uygulayıp uygulamadığı sorusuna yanıt vermesi bekleniyor. Daha sonra New York Times'a verdiği bir röportajda belirttiği gibi, sivil kayıplar pahasına da olsa tankın ilerlemesini emretti mi?
Aradan geçen aylar boyunca IDF bu prosedürün rehin alınan sivillere karşı uygulanıp uygulanmadığını söylemeyi reddetti. Şimdi görünen o ki, cevap olumlu olsa bile, soru sadece kısmi bir soru olabilir. Hiram'ın eylemleri IDF'nin o günkü işleyişiyle uyumlu olabilir.
Haaretz'in bildiği kadarıyla akşam 9:33'te bile sahadaki durum hala böyleydi. O sırada Güney Komutanlığı'ndan bir emir daha geldi: tüm sınır bölgesini tanklarla kapatın. Aslında bölgedeki tüm güçler sınır bölgesine yaklaşan herkese herhangi bir kısıtlama olmaksızın ateş açma izni aldı.
IDF sözcüsü ise şu yanıtı verdi: "Ordu altı aydır çeşitli cephelerde yüksek yoğunlukta savaşıyor ve savaşın hedeflerine ulaşmaya odaklanmış durumda. Buna paralel olarak IDF 7 Ekim ve öncesinde yaşananlarla ilgili iç soruşturmalar yürütmeye başlamıştır. Bu soruşturmaların amacı, savaşın devamında kullanılabilecek dersler çıkarmak ve öğrenmektir. Bu soruşturmalar tamamlandığında sonuçlar şeffaf bir şekilde kamuoyuna sunulacaktır."