İslam’ı bu topraklardan silmenin yollarından biri de, Müslüman Anadolu’nun kisvesini değiştirmekti. 

Mustafa Kemal, 23 Ağustos 1925'te Kastamonu ve İnebolu’ya bir seyahat gerçekleştirir ve orada halka başına taktığı Panama şapkasını göstererek kıyafette yapacağı değişikliğin işaretini verir. "Biz her nokta-i nazardan medeni insan olmalıyız. Fikrimiz, zihniyetimiz, tepeden tırnağa kadar medeni olacaktır. Medeni ve beynelmilel kıyafet milletimiz için layık bir kıyafettir onu giyeceğiz.” der ve medeni olmayı Batılıya benzemek, onu kopya etmek sanan M. Kemal, Batı kopyası ama Batılı da olamamış bir anlayışla kılık kıyafete el atar, diğer Batıcı devrimlerle birlikte Türk milletine Batı ahlâk ve anlayışını dayatır.

Mustafa Kemal’in Kastamonu’daki hitabı sırasında Panama şapkasını kaldırıp halkı selamlamasının ardından Kastamonu Valisi Kıbrıslı Fatin Bey ile Kastamonu Milletvekili Ali Rıza ve Mehmet Beyler ve bir kısım “aydın” müsveddesi, terzilere beyaz renk kumaştan şapkaya benzeyen serpuşlar yaptırır ve başlarına geçirir. Yalaka takımı, gezi sırasında başlarından bu paçavrayı çıkarmaz. Necip Fazıl’ın Put Adam eserinde Mustafa Kemal’in şapkayı kanunlaştırmadan evvel ilk şapkayı giyenlerden birinin de hoca-müftü olan Kızıl Sakal Gürcü Hasan Fehmi olduğu yer alır. Mustafa Kemal seyahate çıkarken Ankara istasyonunda ilk şapkayı giymeyi bu hocaya teklif eder ve şapkayı uzatır. Hoca da sarığını çıkarıp yerine şapkayı takar. Üstadın tespitiyle Mustafa Kemal başlangıç olarak şapkayı halka kabul ettirmenin sahte din adamlarından geçeceğini bildiğinden şapkayı önce onlara taktırıyordu. Şapkanın bir takke olduğunu hatta İslam akidesinin bir göstergesi olduğunu iddia ediyordu. Tabii ki bu şapka hadisesi sonrası halk, şapka takanların arkasından dalga geçmiş ve pencerelerden “kafir” diye seslenmişlerdir. Müslüman millete şapkayı kabul ettirmek zor olmuştur. Yine Put Adam eserinden öğreniyoruz ki, Maraş’ta din adamlarından biri idam sehpasına götürülürken, kendisinden şapkanın haram olmadığını haykırması istendiğinde, hoca “Hiç şüphesiz şapka, küfür alametidir. Ben ise o şapkayı giymeden öleceğim için Allah’a hamd ediyorum.” demiştir.

Kılık Kıyafet Kanunu’nun bir parçası olan ve bu kanunun kolayca tatbik edilmesinin önünü açan Şapka Kanunu, ne yazık ki canını çok tatlı bulan şahsiyetsiz, dine ve millete ihanet eden hocaların sarığı çıkarıp başlarına şapkayı geçirmesiyle ve "şapka en iyi serpuştur" gibi kepaze açıklamalarıyla resmileşir ve uygulanır.

Kanun 3 Aralık 1934'te yürürlüğe girer

25 Kasım 1925 tarihinde Şapka Kanunu çıkarılır, bu kanun ile sarık ve cüppe cami dışında yasaklanır, bu girişime karşı gelen nice İslam alimi idam edilir. Şapka Kanunu sonrasında 11 Ekim 1926 tarihinde Kılık Kıyafet Kanunu kabul edilir. 3 Aralık 1934'te bu kanunun yürürlüğe girmesiyle İslam’ı hatırlatan, bu toprakları temsil eden hiçbir kıyafete izin verilmez ve Batı tarzı giyim mecbur kılınır. Bu kanun daha sonra 1982 Anayasasında “inkılap kanunları” arasında yer alır.

Şapka Kanunu ve Kılık Kıyafet Kanunu sonrasında neler oldu?

- Şapka Kanunu, inancını ve iman hürriyetini canından kıymetli gören insanlar tarafından çeşitli Anadolu illerinde protestolar yapıldı. Kanunun kabul edildiği gün Erzurum'da protesto gösterileri oldu ve bu ilde bir ay sıkıyönetim ilan edildi. Tutuklananlardan 13 kişi idama mahkûm oldu.

- 24-25 Kasım tarihlerinde Kayseri'de Şeyh Ahmet Efendi ve dört arkadaşının yönlendirmesi ile büyük bir yürüyüş yapıldı, 300 kişi tutuklandı. Şeyh Ahmet Efendi ve dört arkadaşı İstiklal Mahkemesi’nde yargılanarak idama mahkûm edildi.

- 25 Kasım günü Sivas'ta duvarlara şapka aleyhine afiş ve bildiri asılması nedeniyle şehrin bütün muhtarları tutuklandı; suçsuzluğu anlaşılanlar beraat etti; ulemadan İmamzâde Mehmet Necati Efendi ile Abdurrahman Efendi idama mahkûm edildi.

- Rize'de on gün kadar süren olaylar sonucu 143 kişi tutuklandı; içlerinden 8 kişi idama mahkûm edildi.

- Maraş'ta ise Camii-i Kebir etrafında toplanıp "Şapka İstemeyiz" diye bağıranlar tutuklandı, 5 kişi idama mahkûm oldu.

- İstanbul'da özellikle Fatih semtinde yaptıkları konuşmalarla halkı isyana teşvikle suçlanan çok sayıda kişi tutuklandı ve sanıklar Ankara'da yargılandı.

Son nefesine kadar cihad ederek şehit düşen kahraman: Yahya Sinvar Son nefesine kadar cihad ederek şehit düşen kahraman: Yahya Sinvar

- Şehid İskilipli Atıf Hoca; şapka devriminden önce yayımlamış olduğu Frenk Mukallitliği ve Şapka risalesinde Müslümanları amel-iman bütünlüğüne davet ediyordu. Müslümanların Müslüman olmayanların kılık kıyafet ve kültürel alışkanlıklarına benzemeye çalışmasının caiz olmadığını söylüyordu. Bir Müslüman ile Hıristiyan’ın veya bir Yahudi’nin kılık kıyafetinden ayırt edilebileceğini, hatta edilmesi gerektiğini savunuyordu. Kendi ifadeleriyle Batı medeniyeti insanın ancak hayvanî ve cismanî yönüne hizmet ediyordu.

26 Aralık 1925'te risaleyi yayınlayan ve dağıtanlarla birlikte 13 kolluk kuvveti gözetiminde Ankara'ya gönderildi. 26 Ocak 1926 Salı günü Ankara İstiklâl Mahkemesinde yargılandı. Risaleyi kanunun çıkarılmasından önce yayınlamış olduğu, içerikleriyle ilgili görüşlerinden vazgeçmemiş olduğu, bununla birlikte kanuna karşı bir harekette bulunmadığı şeklinde bir ilk savunma yaptı. Savcı, İskilipli Âtıf Hoca için 3 yıl hapis cezası istedi. Mahkeme, müdafaa için bir gün sonraya bırakıldı.

Ertesi gün, mahkeme reisi Ali Çetinkaya, müdafaa yapmaya gerek görmeyen Atıf Hoca'yı idama mahkûm etti. Atıf Hoca bir hafta sonra Ankara Samanpazarı Meydanı'nda asılarak şehid edildi.

İslâm'ın renginin toplumdan silinebilmesi için çıkartılan kanunlar, İstiklal Mahkemeleri vasıtasıyla insanımıza tatbik edilmeye çalışılır. İslâm Sancağı yüzyıllardır dalgalandığı burçtan indirilir. Zorla dayatılan kanunlarla aziz milletimiz soysuzlaştırılır, Batılılaştırılır, zihinleri iğdiş edilir. Dini, dili, kültürü, ahlakı elinden alınmaya çalışılır. Laiklik, din yerine ikame edilerek Türkiye’de İslâm’ı tüm kurum ve kuruluşlarıyla tasfiye edebilmenin, modernleşme ve ulus devlet tasmasının aracı olur.

İşte “Kılık Kıyafet Kanunu” da, bu çerçevede “medenileşmek” adı altında Türk toplumuna indirilmiş büyük bir darbe olarak tarihe geçer.

Baran Dergisi