Rus resmi haber ajansı RIA Novosti’ye demeç veren Mojin, COVID-19 salgını sonrası küresel ekonomide büyük bir durgunluk yaşandıktan sonra buna bağlı olarak devletlerin bütçe açıklarının önemli ölçüde arttığını vurgularken, “Bu bütçe açıkları da artan kamu borcuyla finanse edilmek zorunda kaldı. Batı ülkeleri de dahil olmak üzere birçok ülke kamu borcu açısından kendisini kritik bir durumda buldu” diye konuştu.

IMF: Dünya ekonomisi üç bloka bölündü IMF: Dünya ekonomisi üç bloka bölündü

Bazı ülkelerin ekonomiyi canlandırmak için para basmak da dahil olmak üzere yıllarca sorumsuz bütçe ve para politikası sürdürdüğüne dikkat çeken Mojin, bu politikanın mevcut kamu borcu ve yüksek enflasyon oranlarının merkezinde yattığını kaydetti.

Bu politikaları sürdüren ülkeler arasında Japonya’yı örnek veren Mojin, “Japonya örneği, çok uzun süre ekonomiyi yamalayıp temerrüde düşmekten kaçınmanın mümkün olduğunu gösteriyor. Ancak Japon ekonomisi 30 yıldır büyümüyor. Aynı şekilde İtalyan ekonomisi de 20 yıldır büyümüyor. İngiltere, Fransa, İspanya, Portekiz ve Yunanistan’dan bahsetmiyorum bile” ifadelerini kullandı.

IMF Rusya Direktörü, hasta bir ekonominin farklı bir hastalıkla tedavi edildiğini vurgulayarak, bunun sonucunda ise enflasyonu düşürmek için ekonomik büyümeyi öldüren ve borçlanma maliyetlerini artıran politika faizi artışına gidildiğini işaret etti.

BATI’DA POPÜLİZM HAKİM

Büyük kamu borcuna sahip olan ülkeler için bütçe konsolidasyonu denen şeyin gerekli olduğunu ifade eden Mojin, açıklamalarını şu şekilde sürdürdü:

“Bütçe fazlasına ulaşmak için bütçe gelirlerini artırmak gerekir. Bu da vergileri artırmak veya bütçe harcamalarını azaltmayı gerektirir. Her ikisi de ekonomik büyümeyi öldürür. Batı ise karşı karşıya olduğu zorluklarla baş edemiyor çünkü bu devletlerde popülizm hakim. Aslında bu ülkelerin siyasi sistemi, hükümetlerin tabiri caizse kısa vadeli göstergelere tam bir saplantıyla bağlı kalmalarına yol açıyor. Bugün kısa sürede ne pahasına olursa olsun iyi bir büyüme ve düşük işsizlik oranları elde etmek gerekiyor. Aksi takdirde yaklaşan seçimleri kaybedebiliyorsunuz. Batı’da neredeyse her yıl seçimler yapılıyor. Bu nedenle uzun vadeli ekonomi stratejisi geliştirmek yerine günü kurtarmaya çalışıyorlar. Bu da popülizmin istikrarlı ekonomik büyümeye tercih edilmesine sebep oluyor.”

Mojin, IMF karşısında kendisini kritik bir borç yük altında bulan devletlerin yeni devlet tahvilleri ihraç ederek ve kendi bankalarını bu devlet borcunu satın almaya zorladıklarını, bu sayede uzun süre temerrüde düşmekten kurtulabildiklerini belirtirken, “Avrupa bu gidişle yavaş yavaş ortalama yaşam standardına sahip ülkeye dönüşecek. Bu elbette bir trajedi ama Avrupalı yetkililer arasında ekonomik zorluklara çözüm bulma yeteneğini görmüyorum” dedi.

UKRAYNA’YA VERİLEN KREDİLER BORÇ ÖDEMELERİ İÇİN KULLANILIYOR

Ukrayna’ya yapılan yardımları da değerlendiren Mojin, Uluslararası Para Fonu’nun Ukrayna için borç verme kurallarını üç kez değiştirdiğini hatırlatırken, daha önce savaş halinde olan devletlere mali yardım sağlama fırsatı vermeyen IMF’in bu kuralı tarihinde ilk kez değiştirdiğinin altını çizdi.

Uzman, Ukrayna’ya yapılan toplam 15,6 milyar dolarlık yardımın büyük kısmının zaten Ukrayna’nın daha önce aldığı kredilerin geri ödenmesinde kullanılacağına değinirken, “ Aslında IMF, bunu yaparak iki sorunu çözüyor. Birincisi, Ukrayna’nın temerrüde düşmesini önlemeye yardımcı oluyor. Fonun tarihinde hiç böyle bir durum yaşanmamıştı. İkincisi, IMF bu sayede Ukrayna’ya borç sağlayanların isteklerini karşılıyor. Ancak farklı alacaklı kategorilerinin varlığı, devletlerin kamu borcunu düşürme, yeniden yapılandırma ve borçları kısmen silme ihtiyacına yanıt vermiyor” diye konuştu.

Mojin, bununla birlikte IMF’in devletlere borç verenlerin isimlerini bile bilmediğini kaydederken, hükümetlerin dış borç aldıklarında kredi veren kurumlarla gizlilik anlaşmaları imzalamaya zorlandığını, ülkeleri böyle bir anlaşmayı imzalamaya zorlayanların çoğunlukla varlık yönetimi fonları gibi ABD merkezli banka dışı finans kurumları olduğunu ekledi.