Üstad Necip Kısakürek’in “bugünün ve yarının gerçek müminleri”ne ithaf ettiği, İman ve İslâm Atlası eserini tefrika olarak yayınlıyoruz.
Yandı kitap dağlarım, ne garip bir hal oldu!
Sonunda bana kalan, yalnız ilmihal oldu!
*
RESÛL
Resûl, Allah’ın rahmetiyle, kullarına yolu göstermesi için gönderdiği zirve insan…
İlk defa bu sıfatla yeryüzüne ayak basan ve peşinden çoğalan insan; çağlar ve devirler boyunca nice resûller gördü.
Resûl müstakil şeriat ve aslî nizam sahibi, nebi ise kendisinden önceki veya zamanındaki resûlün şeriatine tâbi olan…
Her resûl aynı zamanda nebi, fakat nebi resûl değil… “Haber getirici” mânasına “peygamber”, her ikisini de toplayıcı bir isimlendirme…
Resûller, insanî hakikat yönünden en hakir bir fertten farksız, fakat kendi öz hakikatiyle erişilmez derecede üstün…
Her resulün kendi ismiyle çerçevelenen bir öz hakikati vardır ve bunları Şeyh-i ekber Muhyiddin-i Arabî “Füsus” eserinde derinliğine göstermiştir. Bu hakikatler arasında en yücesi, “hakikat-i ferdiye” olan Muhammedî hakikattir.
Âdem Peygamberden yola çıkan risâlet sancağı, peygamber eline teslim edile edile Resûller Resûlünde sahibini buldu ve böylece Gâye-İnsan ve Ufuk-Peygamber, zaman ölçüsiyle de ilk ve son oldu.
Hazret-i Âdem cennette nurdan harflerle Tevhid Kelimesini ayniyle görmüş ve Kâinatın Efendisini kastederek, Allahtan, onun yüzü suyu hürmetine bağışlanmasını dilemiştir. Evet, hem ilk, hem son…
Varlığın Tâcı, ruhunun yaratıldığı demde Âdem Peygambere ait vücut balçığının, yerde henüz ruh üflenmemiş olarak yattığını bildirir.
Evet; İslâm, bütün resuller boyunca tek ve mutlak din halinde bayrağın elden ele teslim edilmesiyle topyekûn zaman ve mekânın peygamberine gelmiş ve onda son kemâl derecesini bulmuş, tamamlanmıştır.
Demek ki, resuller birçok olsa da din tek, o da İslâm…
Peygamberlerin cümlesi erkektir, kadından peygamber gelmemiştir ve hepsi Resûller Resûlünedeki bellibaşlı bir zaman ve mekân ile kayıtlıdır. O ise, bütün zaman ve mekânın her renk ve dilden insanların ve cinlerin peygamberi…
Resûller arasında derece şöyle: Son dört basamağın en üstünde “o var diye kâinatın yaratıldığı” Varlığın Tâcı… Sonra Hazret-i İbrahim, sonra Hazret-i Musa ve sonra Hazret-i İsâ…
Lakapları da sırasıyla şunlar: Allah’ın Sevgilisi, Allah’ın Dostu, Allah ile konuşan, Allah’ın Ruhu… Sevgili dâimâ en üstte…
Peygamberler mâsum, emânete sâdık, âdil, günahlardan, kötülük ve çirkinliklerden münezzeh… Bazı hatâlara düşseler bile Allâh tarafından düzeltilirler; ve onların beşeriyet gereği düştüğü hatalara günah değil, “zelle” tabiri kullanılır. Umumî mânada her türlü nakz, noksan ve ayıptan arınmış… Onlardan herhangi birine beşerî düşkünlüklerin herhangi birini isnat, imanı bozar.
Resûllerin sayısı bir nakle göre 313… Kur’ân’da isimleri geçen 28… Hakikatte adetleriyle belirsiz… Bu arada, Zülkarneyn, Lokman, Uzeyr gibi, “peygamber mi, velî mi?” gibi üzerlerinde ihtilâfa düşülenler de var… Meçhûle hürmet ve Allahın gizliliklerini yine ona havale etmek ve kaba teşhis ve tespitlerden kaçınmak biricik usûl…
İNecip Fazıl Kısakürek
Shf. 29-31.