Amerikan akademisinin iki yüzlü hümanizmi

7 Ekim’deki olayların hemen ardından İsrail’le olan desteğini yaptıkları açıklamalarla belirten ve kampüslerindeki tüm Yahudi öğrencilere sempati mesajları gönderen Amerikan üniversiteleri, o günden sonraki Israil yönetiminin Filistin halkına uyguladığı katliam karşısında tek bir açıklama yapmadıkları gibi, kendi yakınlarını ve akrabalarını kaybeden Filistin öğrencilerine herhangi bir sempati ve başsağlığı mesajı gönderme nezaketi dahi göstermediler.

Benim hocalık yaptığım North Carolina Üniversitesi Chapel Hill kampüsü rektör ve idarecileri, henüz Filistin ve Gazze halkının acısını herhangi bir açıklamalarına konu dahi etmediler, ve Gazze’deki katliamları protesto eden öğrenci gruplarına karşı sürekli düşmanca tavır takındılar. Bu onursuz ve gaddar tavrın arkasında, ABD'deki demokrat hükümetin bağnaz bir şekilde İsrail’in işgalci askeri saldırılarının arkasında durup, bu katliama siyasi ve mali destek vermesi geliyor.

Ayrıca, Filistin yanlısı grupları yasaklayıp okuldan atmadığı için Harvard ve Pensilvanya Üniversitesi rektörlerinin ibretlik bir şekilde istifaya zorlanması da hem üniversite yöneticilerinin ve hem de hocalarının utanç verici sessizliğini belirlemede önemli bir rol oynadı. Bundan 3 yıl önce “Black Lives Matter” hareketi konusunda ABD’deki siyahi vatandaşlara karşı ırkçılığı protesto eden ABD ve Avrupa liberal beyaz entelektüel tabakası, kendilerince yaptıkları Antisemitizm kaygıları sebebiyle, İsrail’in yaptığı her şeyi meşrulaştırma çabasına girip, Filistin halkının adalet ve özgürlük çağrılarını inkar eden bir, “Herkese eşitlik, ama Filistinliler hariç” tavrını benimsediler.

Neredeyse her gün yüzlerce video ve resim ile inkarı tartışmasız bir katliam karşısında sessiz kalmak, ABD üniversitelerinin son 40 yıldaki gerçekleştirmeye çalıştığı kölelik, sömürgecilik, ve ırkçılık mirasını aşıp, geçmişin suçları ve günahlarıyla hesaplaşma ve sosyal bilimleri Avrupa merkezli mirasından arındırma çabasıyla bariz bir şekilde çelişiyor.

Tüm üniversiteler geçmişte ABD ve Avrupa’nın işlediği insanlık suçları konularında dersler verirken, aynı zamanda Batı sömürgeciliğinin mirasıyla yüzleşme ve sembolik olarak onların izlerini kaldırmaya da çalışıyorlardı. Oxford Üniversitesi’nde yer alan İngiliz imparatorluğunun Afrika’daki vahşi ırkçı sömürgeciliğinin sembol ismi Cecil Rhodes heykelini yıkma talebi, Avrupa ve ABD’deki üniversitelerinin ders muhtevasını bu beyaz üstünlüğüne dayanan mirastan arındırma çabasının bir parçasıydı.

Benim ofisimin bulunduğu tarih bölümü binasının, ABD’deki ırkçı KKK derneğine üye olmuş bir tarihçi olan Rouhlac Hamilton’un adını taşımasını utanç verici bulan hocalar, binanın adını Afrika kökenli bir vatandaş olduğu için Üniversite’ye kabul edilmeyen siyahi düşünür ve hukukçu Pauli Murray’ın ismiyle değiştirme kararı almışlardı. Amerika’nın tüm üniversiteleri değişik derslerde Edward Said’in kitaplarını, insani bilimleri ve sosyal bilimleri, Avrupa merkezli ayrımcı ve sömürgeci lekelerinden arındırma sürecinin parçası olarak okutmaya devam ediyorlar.

Yine tüm ABD üniversitelerinde sadece Avrupa’daki Yahudi katliamı değil, dünya tarihindeki tüm katliamlar hakkında ders verilip, bir daha böyle bir katliamın olmaması için neler yapılması gerektiği konusunda öğrencilerin düşünmesi teşvik ediliyordu. Ama buna rağmen, konu Filistin halkına ve Gazze’ye gelince, bir anda temelsiz Siyonist bahanelerle bir istisna tezi yapılıp, herkesin sahip olması gereken eşit haklar, insanlık onuru ve adalet taleplerinden vazgeçilip, insanlık tarihinde şimdi utançla anılan tüm vahşet türlerinin Gazze’de peş peşe uygulanmasına karşı ses çıkarılmıyor.

ABD'li sporcu: Mossad, Epstein üzerinden ülkeyi ele geçirdi ABD'li sporcu: Mossad, Epstein üzerinden ülkeyi ele geçirdi

Üniversitelerde baskı rejimi

Daha da ötesi, bu konuda sesini çıkaranlar üzerine de gaddar bir baskı ve yasak stratejisi uygulanınca, Amerikan üniversiteleri çok karikatürize bir diktatörlük rejimine dönüştü. Örneğin Güney Carolina Üniversitesi’nde okul birincisi olarak seçildiği için mezuniyet töreninde konuşması gereken Asna Tabassüm isimli Bangladeş kökenli bir Müslüman öğrenci, sırf “genocide studies” disiplininde dersler aldığı için ve Filistin'deki katliamları gündeme getirebilme ihtimaline karşı bu hakkından mahrum edildi. Üniversite yönetimi, utanmazlığını ve ikiyüzlülüğünü bir adım daha öteye taşıyıp, mezuniyet töreninde konuşma yapacak diğer isimler bu yasağı gündeme getirip Filistin’den bahsedebilir endişesiyle bu sefer tüm mezuniyet törenini iptal etme kararı aldı.

Amerikan üniversitelerinde patlak veren Filistin yanlısı öğrencilerin boykot ve gösterilerini, bu tahammül edilmesi imkansız hale gelen Filistin halkına düşman ikiyüzlü baskı kültürüne karşı isyan olarak görmek gerekir. Öğrenciler zaten baştan beri sürekli bu konuda hassasiyetlerini belirtiyorlardı ama son 6 ayda onların bu hak, özgürlük, adalet ve insanlık çağrılarına karşı ne üniversite yöneticileri ne de güya liberal, ırkçılık karşıtı ve özgürlükçü olması beklen hocalardan anlamlı bir cevap gelmeyince, öğrenciler protestolarını daha ısrarlı bir şekilde ifade etmeye başladılar.

Eylemleri düzenleyen öğrencilerin insanlık onurunu ve adaleti vurgulayan tezleri karşısında, onların haklı çağrılarını susturmak için yalan ve iftiralarla, muhtemelen dörtte biri Yahudi öğrencilerden oluşan protestocuları Yahudi düşmanlığı ile yaftalamak ve öte yandan ABD’nin katliama verdiği desteği sürdürmek, bu protesto dalgasını Amerikan üniversite tarihindeki en önemli dönüm noktalarından biri haline getirdi.

AA