Eğitim adı altında kendi sapkın fikirlerini empoze eden Batıcı laik Eğitim Sen, "Toplumsal Cinsiyet Eşitliği" dersinin okullarda okutulması ve dersin müfredata alınması gerektiğini söyledi.

Eşcinsellik ve benzeri sapkınlıkları bir tercih haline getirmeye çalışan bu tarz Batıcı örgütler, bunu "Toplumsal Cinsiyet Eşitliği" adı altında sergiliyor.

            .      Sapıklıkta sınır tanımıyorlar: Çocukların cinsiyetiyle oynuyorlar

Masum gibi görünen bu dayatmanın arkasında büyük bir felaket yatıyor. "Toplumsal Cinsiyet Eşitliği" adı altında “cinsel tercih hakkı” şeklinde sözde bir hak icad ediliyor ve çocukların berrak zihinleri eşcinsellik gibi bir algıyla bozulması amaçlanıyor.

Bu sapkın Batıcı laiklerin tek amacı, Türk toplumunu tamamen ifsat etmek, erkek ve kadın portresini “toplumsal cinsiyet yargısı” diye tanımlayarak, cinsiyet alanında üçüncü ve daha birçok şıkkın da var olduğu düşüncesini empoze etmek.

"Toplumsal Cinsiyet Eşitliği"nin arkasında ise “kendi cinsiyetini kendi seçsin” gibi sapkın bir anlayış yatıyor.

Bu sapkın kuruluşun kapısına hala kilit vurulmuyor!

Batıcı laik Eğitim Sen Merkez Kadın Sekreteri Simge Yardım, pişkin pişkin bu sapkınlığın önerisinde bulunabiliyor, bunun kampanyasını başlatabiliyor.

Hatta nereden buldukları belli olmayan bir hakla başlattıkları kampanya kapsamında 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Eğitimi Dersi Yapıyoruz” başlığıyla örgütlü olduğu tüm okullarda bir saatlik toplumsal cinsiyet eşitliği dersi verdi.

Kapısına kilit vurulması gereken bu ahlaksız örgüt, rahat rahat bu sapkınlığı alenileştirmeye, resmi bir statüye sokmaya çalışıyor.

Eğitim Sen Merkez Kadın Sekreteri Yardım, sapkın anlayışını şu cümlelerle ifade ediyor:

Maarif Platformu MEB'in yeni müfredatı için "yetmez ama evet" dedi Maarif Platformu MEB'in yeni müfredatı için "yetmez ama evet" dedi

“Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Yaşamsaldır” isimli kampanyada temel taleplerin MEB ve Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından, tüm eğitim kademelerinde cinsiyet eşitliği dersinin zorunlu okutulması, müfredatın bu perspektiften yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Çalışma yaşamının cinsiyet eşitliği gözetilerek düzenlenmesi, kadın eğitim emekçileri açısından mobbingin, ayrımcılığın sonlandırılması ve İstanbul Sözleşmesi feshinin iptali gibi başka taleplerimiz de oldu.

Tüm sınıflarda ve iş yerlerinde “cinsiyet eşitliği” dersini 8 Mart'ta 1 saat olarak planladık. Konuyla ilgili materyalleri hazırlayıp, kendi şubelerimizle paylaştık. Bu eğitime ihtiyaç olduğunu var, eğitimin verildiği pek çok okulda farkındalık yarattık. Değiştirilmiş masal örnekleri kullanarak, çocukların aktif olarak yer alabileceği, kendilerini ifade edebileceği interaktif çalışma planladık. Tüm eğitim emekçilerin bir derslerini toplumsal cinsiyet eşitliğine ayırması çağrısında bulunduk. Fakat temel talebimiz, bunun MEB tarafından gündeme alınması, fiili çalışma yürütülmesi.

MEB, “Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi (ETCEP)”, YÖK ve bazı üniversitelerin cinsiyet eşitliğini esas alan, “Tutum Belgesi” yayınladık, fakat İstanbul Sözleşmesi tartışmaya açıldığında, bir anda bu projeler kaldırıldı. MEB de dahil yöneticilerin çoğu erkeklerden oluşuyor. Araştırmalara göre MEB’de yüzde 8 kadın yönetici oranı var. Özellikle kadın çalışanlar, kamu kurumlarının tamamında mobbing ve ayrımcılığa daha fazla maruz kalıyor. YÖK’ün, eğitim çalışmalarında bunu ele alması, algıları değiştirmek ve kadınların kendilerini güçlü hissetmeleri açısından önemli.

Hem cinsiyet eşitsizlikleri, hem de dezavantajlı çocuklar açısından, eşitsizliklerin derinleştiği bir süreç yaşadık. Pandemi süreciyle de özellikle kız çocuklarının eğitime erişimde çok zorlandığı, şiddetin, istismarın yaygınlaştığı bir dönem oldu.

Siyasal iktidar, kendi ilkeleri doğrultusunda; tekçi, cinsiyetçi bir toplum ve kendi neslini inşa etmeye çalışıyor. MEB de bu sisteminin sürdürücüsü olmaya bilinçli olarak devam ediyor. Eğitim bunun için en temel araç. Nasıl bir eğitim sistemi uygularsanız, çocuklar buna göre yetişmiş olacak ve toplum yapısı oluşmuş olacak. Velilerin değişimi, dönüşümü açısından da düşündüğümüzde toplumun yüzde 70’ine ulaşmak mümkün. Bu, ciddi anlamda toplumsal değişimi sağlayabilir. O yüzden okul öncesinden itibaren bu eğitim verildiğinde daha eşitlikçi, özgürlükçü, kadın haklarını gözeten, cinsiyet rollerini geleneksellikten çıkaran bir anlayışla nesil yetiştirmek, böyle bir toplum inşa etmek mümkün.

Eğitimciler de bazen sınıfta cinsiyetçi kavramlar kullanıyor, temizlik işlerinde çoğunlukla kız öğrencileri görevlendiriliyor. Çocuk oyunları cinsiyete göre ayrıştırılıyor. Öğrenciler, toplum tarafından yüklenen geleneksel rollere yöneliyor. Meslek seçimlerine kadar pek çok şeyi etkiliyor. Kız çocuklarında daha çekingen, içe kapanık, özgüven problemi yaşayan bir profil oluşurken, erkek öğrenciler daha çok güç sergilemeye başlıyor. Okullarda, şiddet ve akran zorbalığı yaygın bir şekilde yaşanıyor. Kız çocuklarının eğitimden uzaklaşmasında bazen bunlar etken olabiliyor, daha çok açık liseye, ortaokula yönelmeye başlıyorlar. Sistem, medyayla, müfredatla erilliği güçlü biçimde empoze ediyor.

Müfredatlar çok iyi incelenmeli, özellikle okulöncesi öğretmenlerin daha donanımlı eğitim sürecinden geçerek göreve başlamaları önemli. Çocuğun kişilik gelişimi büyük oranda o yaşlarda oluşmaya başlıyor. Çocukların, tüm gelişimlerinin bizim üzerimizden şekillendiğini unutmamak gerekiyor. Bu ciddi sorumluluğu gözetmemiz lazım.

Siyasetçiler, MEB’e soru, araştırma önergeleri sunabilir, kanun teklifi oluşturabilir. MEB yönetmeliğinin buna göre değişmesi üzerinden basınç oluşturulabilir. Veliler ‘cinsiyet eşitliği’ dersinin okutulması talebiyle, il-ilçe müdürlüklerine dilekçe verebilir. Tüm velilere, eğitim emekçilerine ve siyasal partilere, bu taleplerin önemini görmeleri ve kampanyaların hayata geçirilmesi için güç vermeye çağırıyoruz.”

Haber: M. Taha İnci