İçinde yaşadığımız çağı, kendimizi, kendi dünyamızı, medeniyet dinamiklerimizi tanımıyoruz. O yüzden yaşadığımız sorunları anlamakta ve aşmakta çok zorlanıyoruz. 

İçinde yaşadığınız çağı tanıyabilmenin yolu, kendinizi iyi tanımanızdan ve kendiniz olarak tarihe müdahalede bulunabilecek bir özgüvene, dolayısıyla çağı dönüştürebilecek ölçüde esaslı bir entelektüel birikime sahip olmaktan geçer. Mukaddesi verilmeyen toplumlarda sun’î mukaddesler yerleşeceğini aydınımız olmayınca kim söyleyecek? 

İçinde yaşadığımız dünya, sadece Batılıların kurdukları bir dünya. Modern dediğimiz dünya. Modernlik, dini hayattan uzaklaştırdı. Bizim özendiğimiz ‘uygarlık’ dediğimiz Batı’nın cins adamları ‘Batı; pagan bir dünya kurdu, dolayısıyla Tanrı fikrini, hakikat fikrini yok etti. Önce insanı, ardından da araçları (güç üreten bilim, teknoloji gibi araçları) tanrılaştırdı’ diyor. Bizimkiler ne Batı’yı biliyor ne kendisini. Kutsalını kaybettiğini, başına gelenleri, bilememenin ‘hafıza kaybı’na uğramış geçmişini bilmeyen şizofrenik hâl! 

Modern-seküler insan, ufku daralan bir insan türü. Bu insan, algılama ve düşünme melekelerini kaybediyor; yalnızca heva ve hevesiyle hareket ediyor. Bu yapı; değişik bir insan türü meydana getirdi. Ülkesini düşünmekten öte, gitme derdinde. Devletini tanımadığı için 1923’te kurulan devlet olarak biliyor. Selçuklu ve Osmanlı’nın devamı olan dünyaya insanlığı öğreten İslâm Medeniyetinin çocukları olduğunun şuurunda değil. 

Türkiye, başkalarının kurdukları dünyada, onların kavramlarıyla yaşamaya çalışan bir figüran rolü oynuyor. Adı üstünde, “laiklik”/sekülerizm, Batılıları özetleyen yegâne kurucu çerçeve olduğu için, Laik Türkiye, kendi medeniyet iddiaları olmayan, başkalarının dünyasında oraya buraya sürüklenen bir nesne sadece. Türkiye’nin sekülerleşme, Batılılaşma serüveni, tepeden laik bir toplum icat etme talihsizliği, çıkmaz bir sokağın içine itilmesinin de farkında değil. Kemalizm de, toplumu sekülerleştirme projesiydi.

Bu toplumun bin yıl boyunca dünya tarihini yapmasını mümkün kılan İslâmî iddialarını terk etme, inkâr etme fikri. Asıl hedefleri, bu toplumu tepeden tırnağa laikleştirmek ve ülkenin İslâmî iddialar üzerinden yeni bir medeniyet yolculuğuna soyunmasının önünü tıkamak. 

Kemalizm, doğrudan İslâm’ı devre dışı bırakmayı hedeflemişti. Kemalizm, hem toplumu hizaya getirmek, İslâmî kimliğini ve iddialarını adım adım yok etmek için kullanılan bir sopa hem de ülkedeki güç ve çıkar odaklarının güçlerini ve çıkarlarını pekiştirmekte kullandıkları bir sömürü aracı işlevi görüyor.

Bu ülkenin enerjisini, gücünü, dinamizmini yok etmek isteyen şer şirret güçler ve şebekeleri, toplumda önce yapay kamplaşmalar oluşturarak, sonra da bu yapay kamplaşmaları gerçeğe dönüştürecek adımları adım adım hayata geçirerek hem bu toplumu birbirine düşürmeye hem de içerden durdurmaya ve çökertmeye çalışıyorlar! Türkiye’nin dışarıda büyük dış politikada “Lider Türkiye” rüzgârını estirdiği şu dönemde çepeçevre kuşatıldığı, içerde ise anlamsız bir kutuplaşmanın sürekli olarak kaşındığı, muhalefetin Batı’nın emrine âmâde olduğu bir ortamda Kemalizm’e sığınan bir duruma düşülemez.

Kemalistlerin, bu toplumu birbirine kenetleyen İslâm konusunda, İslâmî kimlik ve değerlerimiz konusunda daha özenli, saygılı davranmalarının imkânsız olduğu yaptıklarından belli. Kendi değerlerimize yapılan hücumlara gösterilen tepkiler; sekülerleştirici bir reaksiyondur. Değişimin yönünü, içeriğini ve omurgasını biz tayin edemediğimiz için, ‘yer kapmak’ pahasına bu değişime boyun eğildi.

Bütün özgürleşme talepleri ve biçimleri; İslâmî kesimlerin hızla sekülerleşmelerine ve İslâmî duyarlıklarını yitirmelerine yol açtı. Sekülerleşmeye karşı olma yerine alıştırıla alıştırıla kimliğimizi, şahsiyetimizi kaybettiğimizin farkında değiliz. Bu toplumun İslâmî ruhunun, iddialarının ve söylemlerinin yıpratılması, bilerek veya bilmeyerek Kemalizm’in emrine girmesi; farkındalığın, farkında olmamanın tezahürü. Asıl sebep de aydınımızı (münevverimizi) yetiştiremeyişimiz. Millî Eğitim’i kurtaramayışımız. Anaokulundan itibaren çocuklarımızın elimizden alınışı.

Gerekli tedbirler (önlemler) alınamaz ve İslâmî omurgayı güçlendirecek gerekli hayatî adımlar atılamazsa, bu toplumun, orta ve uzun vadede varlığını Müslüman olarak devam ettirebilmesi zorlaşabilir. Bu zorluğu aşmak, “imtihan” (sınav) dünyasında olduğumuzu unutmamak, dünyevileşme hastalığından kurtulmak, masa-kasa-nisa üçgeninin hile ve tuzaklarına karşı müteyakkız olmak dünyevî ve uhrevî huzurun habercisidir. Kemalist zihniyetin postmodern söylemlerle nasıl kendisini yeniden ürettiğini ve sekülerleştirici tuzaklarına güle oynaya kucak açan İslâmî kesimleri de nasıl teslim alarak “bitirmek” üzere olduğunu da görelim!

"Yerli" yapımlardaki Batıcı kültür propagandası "Yerli" yapımlardaki Batıcı kültür propagandası

Her tören, her açılış, her 100. Yıl hazırlığı Kemalizm çerçevesinde yapılır hale geliyor/getiriliyor. 

Şahısları tabulaştırmayın! Ezberlediğiniz/ezberlettiğiniz kavramları ne zaman öğreneceksiniz? Ne zaman kafanızdaki şablonun dışına çıkacaksınız? (Demokrasi, laiklik, inkılap, vs.) Kendi değerlerinizi yaşamasanız bile ne zaman öğrenip, sloganlardan kurtulacaksınız? Algı operasyonu yapmaktan vazgeçeceksiniz? Bu milletin değerlerine/mukaddeslerine yapılan imha ve tahribatları savunmaktan da. Ne zaman kendi değerlerinizi/kutsallarınızı okuyup yazıp öğreneceksiniz? Dünyanın hiçbir yerinde böylesine ‘putlaştırma’ uygulaması yoktur. Peygamberimiz aşırı övmeye karşı olup “Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’ya yaptıkları gibi, beni aşırı şekilde övmeyin! Ben ancak Allah’ın kuluyum. Bana ‘Allah’ın kulu ve Resulü’ deyin!” buyurmuşlardır.  Devam edeceğim İnşallah… 

Vahdettin İnce, Yeni Akit