Osmanlı denizcilik tarihinin en parlak yıldızı, Akdeniz'de İslamiyet'in sancağını dalgalandıran Barbaros Hayreddin Paşa... Onun adı, cesaretin, zekânın, stratejik dehanın ve sarsılmaz imanının timsali olarak tarihin sayfalarında yankılanır. Doğduğu topraklar olan Midilli adasından başlayıp, Cezayir'in sıcak sahillerinden Fransa'nın güney kıyılarına kadar uzanan hayatı, sadece Osmanlı İmparatorluğu'nun değil, tüm Akdeniz dünyasının ve İslam aleminin kaderini derinden etkilemiştir.

Hızır (Barbaros Hayreddin Paşa'nın asıl adı), 1478 yılında Ege Denizi'nin masmavi sularına bakan Midilli adasında dünyaya geldi. Babası, Osmanlı ordusunda cihat eden bir sipahi olan Yakup Ağa idi. Dört erkek kardeşin en küçüğü olan Hızır, genç yaşta denizin büyülü dünyasıyla tanıştı ve hayatını sonsuza dek değiştirecek, onu büyük zaferlere taşıyacak bir tutkuya yelken açtı. Babasının çömlekçilik işlerinde çalışırken bile, gözleri ufukta kaybolan gemilere, belki de Müslümanların yardımına koşacak gemilere takılırdı. Denizin özgürlük kokusu, macera dolu çağrısı, genç Hızır'ın kalbinde silinmez bir iz bırakmıştı.

Henüz genç bir delikanlıyken, ağabeyi Oruç Reis'in izinden giderek, zulüm gören Müslümanları korumak için korsanlığa adım attı. O dönemde Akdeniz, Hristiyan donanmalarının ve korsanların cirit attığı, ticaret gemilerinin ve hatta Müslümanların gemilerinin tehlikelerle dolu bir yolculuğa çıktığı bir denizdi. Barbaros kardeşler ise sadece ganimet peşinde koşan sıradan korsanlar değil, inançları ve cesaretleri ile adaleti sağlamaya çalışan gazilerdi. Onların mücadelesi, İspanyol zulmü altında inim inim inleyen, dinlerinden dönmek zorunda bırakılan Endülüs Müslümanlarına uzanan bir yardım eli, bir umut ışığıydı. Binlerce Müslümanı İspanyol engizisyonunun pençesinden, dinlerini yaşayamadıkları topraklardan kurtararak Kuzey Afrika'ya taşıdılar. Bu insanlık dramına şahitlik eden Avrupalı tarihçiler bile, Barbaros kardeşlerin cesaretine, denizcilik hünerine ve inançlarının gücüne hayran kalmışlardı.

Barbaros kardeşlerin ünü, Akdeniz'de hızla yayıldı. Korkusuz bir denizci ve strateji ustası olan Oruç Reis, "Baba Oruç" lakabıyla anılıyor, Müslümanlar için bir umut, Hristiyanlar içinse korku timsali oluyordu. 1516 yılında Cezayir'i İspanyollardan alarak bu topraklarda yeni bir Müslüman devletinin, adaletin ve hoşgörünün hüküm süreceği bir beldenin temellerini attı. Bu zafer, İspanyol İmparatorluğu'nu derinden sarstı ve Barbaros kardeşlerin ismini, tarihin sayfalarına altın harflerle kazıdı.

Fakat zafer sarhoşluğuna kapılmayan, cihad aşkını hiç kaybetmeyen Oruç Reis’in kaderinde şehadet vardı. 1518 yılında Tlemsen'de İspanyollara karşı verdiği mücadelede şehit düşen Oruç Reis'in ardından, Hızır Reis bayrağı devraldı ve ağabeysinin emanetini gururla taşıdı. Artık o da "Barbaros" lakabıyla anılacak, ağabeyinin intikamını almak ve İslamiyet'i daha da yüceltmek için yemin edecekti.

Bu sırada Osmanlı İmparatorluğu tahtında, Kanuni Sultan Süleyman vardı. Hızır Reis, zekâsı ve kararlılığıyla Kanuni'nin dikkatini çekmeyi başardı. Osmanlı himayesine girerek Kanuni Sultan Süleyman'a olan bağlılığını, itaatini bildirdi. Sultan Süleyman da bu genç ve yetenekli denizciye, Allah yolunun yılmaz savunucusuna olan güvenini göstererek ona "Hayreddin" lakabını ve Cezayir Beylerbeyliği'ni verdi. Böylece Hızır Reis, tarihte Barbaros Hayreddin Paşa olarak anılacak ve Osmanlı denizciliğinin altın çağını, İslam'ın Akdeniz'deki yükselişini başlatacaktı.

Cezayir'i yeniden bir deniz üssüne, Müslümanlar için güvenli bir limana dönüştüren Barbaros Hayreddin Paşa, Akdeniz'de Osmanlı donanmasının sancağını dalgalandırarak düşmanlarını, birer birer diz çöktürdü. 1529'da, İspanyolların elindeki stratejik bir öneme sahip olan Cezayir’deki Peñón’u aldı. Bu zafer, Barbaros Hayreddin Paşa'nın denizcilik dehasını ve stratejik vizyonunu bir kez daha ortaya koydu. Akdeniz'de gerçek bir deniz hakanı gibi hüküm süren Barbaros Hayreddin Paşa, İspanya, İtalya ve Venedik gibi denizci devletlere, İslam dünyasına karşı birleşen güçlere karşı sayısız deniz seferine komuta etti. Onun donanması, sadece sayıca kalabalık değil, aynı zamanda çağının en modern savaş teknikleriyle donatılmıştı ve her bir gemisi, İslam'ın adaleti ve barışa olan çağrısını taşıyordu.

Barbaros Hayreddin Paşa'nın dehasını tüm dünyaya kanıtladığı, İslam'ın gücünü düşmanlarına bir kez daha gösterdiği en büyük zafer, 28 Eylül 1538'de gerçekleşen Preveze Deniz Savaşı'dır. Papa III. Paul, Osmanlı hakimiyetine, Akdeniz'deki İslam yükselişine son vermek için Hristiyan dünyasını seferber etmiş ve İspanya, Venedik, Ceneviz ve Malta Şövalyeleri'nden oluşan büyük bir donanma oluşturulmuştu.

Bu donanmanın başına, dönemin en ünlü denizcilerinden olan Andrea Doria getirilmişti. Doria, Barbaros Hayreddin Paşa'yı açık denizde karşılaşmaya zorlamak için çeşitli taktikler denedi. Ancak Barbaros Hayreddin Paşa, düşmanının hamlelerini önceden sezerek Preveze açıklarında stratejik bir pozisyon aldı.

28 Eylül günü iki donanma karşı karşıya geldiğinde, denizlerde gerçek bir savaş başladı. Top atışları, gökyüzünü inletirken, deniz, şehit düşen denizcilerin kanıyla kırmızıya büründü. Savaş saatlerce sürdü. Sayıca üstün ve iyi donanımlı olmasına rağmen, Haçlı Donanması, Barbaros Hayreddin Paşa'nın taktik dehası, Osmanlı denizcilerinin inanılmaz cesaretine ve Allah'ın yardımına yenik düştü. Preveze Zaferi, Osmanlı İmparatorluğu'nun Akdeniz'deki üstünlüğünü perçinlemesi, İslam'ın sancağını daha da yükseltmesi açısından tarihin akışını değiştiren bir dönüm noktası oldu.

Preveze zaferinden sonra Barbaros Hayreddin Paşa, Osmanlı İmparatorluğu'nun gücünü ve ihtişamını, Akdeniz'de fırtına gibi estirmeye devam etti. Bu sırada, Osmanlı İmparatorluğu'nun Fransa Krallığı ile olan ittifakı çerçevesinde, Barbaros Hayreddin Paşa'ya yeni bir görev verildi: Nice Kuşatması.

Nice'in Fethi: Osmanlı Sancağı Fransa Semalarında Dalgalanıyor

1543 yılının Ağustos ayında, Barbaros Hayreddin Paşa komutasındaki Osmanlı Donanması, Fransa'nın güney sahillerine demirledi. Hedefleri, stratejik konumu nedeniyle büyük önem taşıyan Nice şehrini fethetmekti. Nice, o dönemde Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu'nun hakimiyeti altındaydı ve Fransız limanlarına tehdit oluşturuyordu.

Barbaros Hayreddin Paşa, Nice'e karşı hem denizden hem de karadan düzenlenen bir kuşatma stratejisi geliştirdi. Osmanlı topçusu, şehrin surlarını bombalarken, Osmanlı askerleri de karadan saldırılar düzenliyordu. Nice halkı ve garnizonu, Osmanlı kuşatması karşısında çaresizce direniyordu. Ancak Barbaros Hayreddin Paşa'nın askerlerinin inanılmaz cesaretine ve disiplinine karşı koymak imkansızdı. Günler süren şiddetli çarpışmaların ardından, 20 Ağustos 1543 tarihinde Nice şehri Osmanlı güçleri tarafından fethedildi.

Nice fethinden sonra Barbaros Hayreddin Paşa, Toulon limanını kış üssü olarak kullandı ve donanmasını yeniden düzenledi. Bu sırada, Osmanlı İmparatorluğu ile Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu arasında başlayan barış görüşmeleri sonucunda, Nice şehri tekrar Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu'na iade edildi. Ancak Nice'in fethi, Barbaros Hayreddin Paşa'nın denizcilik dehasını ve stratejik vizyonunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Ömrünü denizlerde cihat ederek geçiren, sayısız zafere imza atan, İslam'ın sancağını dalgalandıran bu büyük gazi, 5 Temmuz 1546'da İstanbul'da hakka yürüdü. Vasiyeti üzerine Beşiktaş'ta, denize nazar bir tepeye defnedildi. Bugün hala binlerce kişi, Barbaros Hayreddin Paşa'nın türbesini ziyaret ederek ona hayır duaları etmektedir.

Abdulkerim Kiracı

Aylık Baran Dergisi 30. Sayı, Ağustos 2024