Selâm ile…

“Cemiyetçilik” prensibini kendisine şiar edinmiş olan bir dünya görüşünün, iktisadî hayat üzerinde bilhassa ferdiyetçiliğe mâni olmak üzere “müdahaleci” olması kaçınılmazdır. Tarihten bir örnek vermek gerekirse; Osmanlı Devleti de bu çerçevede, ekonomide mal arzını bollaştırmak, kalitesini yükseltmek ve fiyatını düşük tutmak için üretim ve ticaret üzerinde sıkı şekilde yürütülen bir müdahalecilik izlemiştir. İktisadî plânda merkezi fikir, insanların ihtiyaçlarını karşılayabilmeleridir. Bunun içinse bir yerde üretilen malın bugünkü tabiriyle uluslararası ticarete konu olmadan evvel memleket sınırları içerisindeki insanların ihtiyaçlarına matuf kullanılmasıdır. Yani Osmanlı’da, iç piyasa dolgunluğa erişmeden dış piyasaya mal satılmasına (ihracata) izin verilmemiştir.

Osmanlı’nın inancımıza mutabık olarak benimsediği “müdahaleci” iktisad görüşüne rağmen bugün Türkiye tarafından da benimsenen serbest piyasa ekonomisinin prensipleri insanlığı iktisadî bir kıyamete doğru sürüklemekte, bilhassa memleketimizde cebe üç beş dolar fazla girsin diye iç piyasa gözetilmeden direkt dış piyasaya ürün ihraç edilmektedir. Son günlerde fiyatlar genel düzeyinde meydana gelen yükselişin, temel ihtiyaç ürünleri başta olmak üzere her şeye gelen fahiş zamların en önemli sebeplerinden biri de budur. Üretimde kullanılan makine ve ara malların ithal olması, memlekete hiçbir faydası olmayan oligarkların bir taraftan giren dövizi diğer taraftan yurtdışına kaçırması gibi sebeplerle, yapılan ihracatın da hiçbir anlam ifade etmediği düşünülürse nasıl bir plânsızlığın içerisinde olduğumuz daha iyi idrak edilebilir.

Üretmeden tüketen ve yaptığı üretim de montajdan ibaret olan, sürekli dış ticaret açığı veren, faiz sarmalından kurtulamayan, başkalarının inisiyatifine bağlı turizm sektörünü merkeze alan ve halkı imtiyazlı oligarşik bir zümrenin insafına kalmış bir ekonomik sisteme/sistemsizliğe sahibiz.

Doğru bir plânlama ile zahmetli de olsa üstesinden gelinebilecek sorunların üzerinde oynanmış istatistiki verilerle sümen altı edilmesini ve gerek bu istatistiki veriler yoluyla gerekse de global ekonomideki problemler sebebiyle memleketimizde “az” da olsa iktisadî sıkıntılar olduğu iddiasına, zamlarla beli bükülen cemiyeti inandırma teşebbüsünü düşündüğümüzde memleketimizdeki sorunların çözülmesi için bir çaba sarf edilmediği de anlaşılmaktadır. Çünkü müesses nizamdan nemalananların böyle bir derdi olmamakla beraber, nemalandıkları sistemin devamını istemeleri kaçınılmazdır. Fakat, idareciler her ne kadar görmezden gelseler de milletin sabrı taşmak üzeredir…

Kapağımızda içinde bulunduğumuz iktisadî manzara vesilesiyle “Hesapsız Kitapsız Ekonomi Politikası Çarşı-Pazarı Karıştırdı!” manşetini attık. Kapak mevzumuzu Ömer Emre Akcebe işledi.

Kapak mevzumuz ile alakalı olarak Prof. Dr. Osman Altuğ ile bir röportaj yaptık. Altuğ, istatistiklerin gerçeği yansıtmadığını söylüyor.

Çakal Carlos (Salim Muhammed), bu haftaki yazısında Venezüella Dışişleri Bakanı Felix Plasencia’nın Türkiye ziyareti çerçevesinde Venezüella-Türkiye ilişkilerine temas ediyor. Ayrıca dergimizin orta sayfasını doğum günü olması hasebiyle ve hürriyetine kavuşması temennisiyle gönüldaşımız Carlos’a ayırdık.

Mustafa Kökmen, “Latin Amerika Entegrasyonu ve CELAC Teşkilatı” başlıklı yazısında geçtiğimiz ay Meksika’da yapılan Latin Amerika ve Karayip Devletleri Topluluğu Zirvesi çerçevesinde bir değerlendirmede bulunuyor.

Sinami Orhan’ın “Kasap Amca Dolandırıcılığı” başlıklı yazı dizisi dördüncü bölümüyle devam ediyor.

Aylık Baran Dergisi 26. sayı çıktı Aylık Baran Dergisi 26. sayı çıktı

Osman Temiz, “İdman ve Spor Kelimelerinin İştikak Bilgisi veya Etimolojisi Çevresinde -II-” başlıklı yazısıyla dergimizde… Alakayla okuyacağınızı düşünüyoruz.

Abdulkerim Kiracı, bu hafta Osmanlı’nın yetiştirdiği önemli şahsiyetlerden olan “Ebüssuûd Efendi”nin portresini çiziyor.

Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle…

Allah’a emanet olun…