İnsan; erkek ve kadın. Her ikisi de yaşadığı hayatın gayesi uğrunda aile, cemiyet, devlet nizamında üstlenmesi gereken memuriyetini kuşanmak zorundadır. Bu memuriyet gereğince topluluklar kendi içlerinde vazife taksimi yapmışlardır. Görülen o ki -örfî ve dinî etkileşimle- herkes vazifesini fıtratına mahsus hâl içerisinde yerine getirmektedir. Ancak son zamanlarda kadınlara dönük projeler üzerinden bu yapı çözülmek istenmektedir. Temel anlayışları Türk ailesinden İslâm ahlâkını ve Anadolu irfanını uzak tutmaktır. Kadın mevzuunun her daim aktüalitesinin korunması ve sürekli gündemde tutulması da bu gayeye hizmet etmektedir. Bu sebepten olsa gerek aynı cemiyetin bir parçası olan erkek kasıtlı olarak dışlanmakta ve aşağılanmaktadır. Anlaşılan o ki, birileri babasız yuva ve erkeksiz aile oluşturma derdine düşmüştür. Sahipsiz çocukların, kimliğini kaybetmiş ailelerin, sadakat duygusunu yitirmiş eşlerin emperyalizmin ve kapitalizmin nasıl oyuncağı olacağı ise herkesin malûmudur.

Sürekli gündemde tutulduğu için, “kadın” üzerine yapılan çalışmalar oldukça çeşitlenerek artmaktadır. Peygamber eşleri ve Hanım Sahabeler başta olmak üzere evliya, âlim, şair ve kahraman kadınların hayatları üzerine binlerce eser telif edilmiştir. Lakin bununla iktifa etmeyenler Batılı kadın önderleri ve anlayışını İslamî bazı mevzularla terkip ederek “Müslüman Feminal(!)” bir tip üretmeye çalışmaktadır. Son günlerde bu durum sanki “haddi aşan” bir şekilde kadını olması gereken yerden farklı yere taşımaktadır. Bu mevzuya bitişik olarak görünen o ki, İslâm izzet ve iffetinin sembolü olması gereken Müslüman erkek cemiyet hayatından sökülüp atılmak yahut aynı cemiyette etkisizleştirilmek istenmektedir. Hal böyle olunca bakışımızı farklı noktaya Müslüman erkeğine çevirmemiz gerekmektedir. Nihayetinde son günlerde yaşanan hadiseler, yazılan ve çizilenler, İslâm cemiyet ve medeniyetinin inşacısı, Anadolu ailesinin merkez iki unsurundan “erkek” üzerinde sarsıcı etkiler meydana getirmiştir. Bu aslında malûm bir durum iken aynı zamanda aktüalitede dahi sorgulanmaktan uzak kalan bir haldedir. Oysaki bu meselenin de söz hakkı olanlar tarafından ele alınması gerekir. Misalen: Bütün âlimler, yazarlar, sosyologlar, siyasiler ve bürokratlar seferber olup modernizmin ve kapitalizmin getirdiği buhranların Müslüman erkek üzerindeki etkilerini müstakil olarak işlemelidir. Muradımız bu gerçeğin uygun zeminde ele alınması gerektiğinin diğer meselelerimiz gibi ihtiyaca taalluk eden bir durum olduğunu hissettirmektir.

Aile, Baba ve Erkek

Yaşadığımız çağda, yabancı anlayışların dayattığı zihnî değişim Müslüman erkeği de tesiri altına almıştır. Onun, hayatın her alanında omuzlarına yüklenmiş mesuliyetlerine karşılık bu etkilere maruz kalması, Müslümanların her alanda sıkıntı yaşamalarına sebebiyet vermektedir. Bu etkilere kısaca değineceğiz.

Aile kurumunda, Müslüman bir erkeğin eş ve babalık rolü yeri doldurulamayacak kadar mühimdir. Nitekim onun fıtratına mahsus hâllerin getirdikleri, aile bağını bir arada tutup, aile fertlerinin birbirlerine olan sorumluluk duygusunun kaybolmasına mâni olmayı önleyecek niteliktedir. Eşler arasındaki bağ, erkeğin tüm sahalardaki enerjisini belirleyebilecek kuvvettedir. Günümüzde bu değer çözülüşe yüz tutup, fıtrî olana aykırı bir görüntü vermektedir. Öyle ki aileyi koruma adına, erkeğin, kadın karşısında ezik ve çaresizleştirilmesi yönünde kanunlar çıkarılmaktadır. Kadın karşısında erkek değersiz bir varlık hâline getirilmektedir. Bu durum aile içerisinde türlü sıkıntıların yaşanmasına sebep olmakta ve en önemli etkisi çocuklar üzerinde görülmektedir. Nitekim bir evde babanın eksikliği çocuğun sevgiden yoksun büyümesine sebeb olduğu gibi, şahsına mahsus karakter oluşturamamasına ve günlük sorunlarını çözememe gibi problemlerin doğmasına da sebep olmaktadır. Boşanma tahrik edilmekte, erkek yüklü tazminat ve nafaka ödemeye mecbur bırakılmaktadır. Bu ise aile içi şiddeti artırmakla beraber aynı zamanda problemlerin daha da derinleşmesine sebep olmaktadır. Kadınların hakkı kesinlikle zedelenmemeli ve gereken ne ise en sert bir şekilde yapılmalı ancak aynı hassasiyet erkek için de gösterilmelidir.

Bugün Batıcı hayat tarzının ve Anadolu ailesine dönük bu saldırıların karşısında cemiyette kime ait olduğu belli olmayan bir vazife yığını oluşmuştur. Bu durum İlahî tanzimin dışına çıkıp cemiyete kapısı ardına kadar açılarak davet edilen kadının hâlinde rahatlıkla görülebilir. Öyle ki daha çok erkeğin fıtratına müsait olan çalışma alanları –maden işçiliği, demir ve cam işçiliği gibi- yerlerde kadınlar da görev almaktadır. Burada görev alıp almaması üzerine söz beyan edici değiliz. Sadece kadının aslında nasıl bir istismar mevzuu edildiğini ve yine bunun “erkeklerle eşit haklara sahip olmak gibi” süslü kelimelerle kamufle edildiğini göstermek istiyoruz. Kaldı ki kadınların bu gibi görevlerdeki görüntüsüne baktığımızda, yapılan işle birlikte o iş mekânının kalitesini düşüren hadiselerin yaşandığını da görebilmekteyiz. Bu mekânlardaki ilişkinin enerjisi gayr-i ahlaki suçların artmasındaki en mühim sebeplerdendir. Burada küçük bir anekdot olarak şunu belirtelim ki; kadının cemiyette uygun iş sahalarında görünmesi gerekirken bunun hangi işler olması gerektiği tartışılmalıdır. Asıl yapılması gereken budur; erkek erkek olarak, kadın kadın olarak kalmalıdır. Her ikisi de cemiyet sahasında görev almalı ancak kimin neyi nasıl yapacağı ihtiyaçlara ve fıtrata göre belirlenmelidir. Buradaki vazife doğru bir şekilde belirlenmediğinde cemiyette kargaşaya sebep olmaktadır. Bu durum cinsiyetler üzerinde karmaşanın oluşmasında görülmektedir: Erkeksi kadınlar, kadınsı erkekler, garip cinsiyet karmaşası. Erkeklerin kadınlarla arasındaki farkı zedeleyecek kadar onlara benzeyerek yaptığı her davranış da bunun en çarpıcı delillerinden olsa gerektir.

Tüm bu söylenenler İslâm’ın erkek üzerine bakışının ele alınması gerektiğini belirtmeye kâfidir. En başta şunu hatırlatalım ki; İslâm’da kadını muhatab alarak ifâde edilen hasletlerin, vazifelerin erkekleri de doğrudan muhatab aldığı açıktır. Nasıl ki tüm mü’minler namaz, oruç gibi ibadetlerden kadın ve erkek ayrımı bulunmadan mesul ise tesettür, mahremiyet, aile kurumu ve cemiyetteki vazifeler gibi hususlarda da durum böyledir. Oysaki kadın üzerinden gelişen süreç karşısında bu hususlar da gerektiği gibi öne çıkmamaktadır. İslâm’da erkek, hayatın muhtelif sahalarında önder olmaya namzet olarak büyük mesuliyetlerle kuşatılmıştır. İmamlık, kadılık, hâkimlik gibi erkeğe münhasır kılınmış vazifeler mevcuttur. Ferdî anlamda yetiştiricileri yetiştirme kadın üzerinde öne çıkan vazife iken aynı vazife de erkeğe “topluluk hakikati” nisbetinde pay düşmektedir. Bununla beraber aynı erkek, yetişip olgunlaştıkça cemiyeti fethe memur kılınma gibi bir mesuliyeti de üstlenir. Diğer taraftan annelik vazifesinde olduğu gibi erkek de babalık vasfıyla çok özel bir mesuliyet hissine muhataptır. Son olarak aile hayatında bir bütünlük ve tamamlayıcılık kurmak açısından erkeklerin belirgin olan vasıfları vardır. Zikredildiğinde umumiyetle kadın üzerinde düşündüğümüz hasletlerden hassasiyet, merhamet, şefkat erkekler için de hatırlanması gereken vasıflar iken mesuliyet şuuru gereğince hâkimiyeti sağlayacak vasıfları da “erkek ve kadın” ayrıca kendisinde toplamaktadır. Her ikisi de helal kazanç ve cemiyette emniyeti sağlamak böylece ailede de güven ortamı oluşturmakla yükümlüdür. Ayrıca hem ailede hem de cemiyette adalet ve hakkaniyeti sağlamak da erkeğe yüklenen mesuliyetlerdendir. Nitekim yönetici ve lider olma erkeğin mümeyyiz vasıflarındandır. Yiğitlik, koruyuculuk, fatihlik vesair erkeği erkek kılan keyfiyetlerden olmakla beraber tevazu, edep, hayâ, merhamet de yine onun vazgeçilmez vasıflarını belirtir.

Gökteki Yıldızlardan Tablolar

Topyekûn insanlığa misal remz şahsiyet Allah’ın Resûlü’dür. O ne dediyse, ne gösterdiyse, nasıl yapılmasını emir buyurduysa iyi o, doğru o, güzel odur. O bir babaydı, eşti, liderdi, kardeşti, hâkimdi. O bir cephesiyle yaşayan Kur’an’dı ve yine O’nun “Gökteki Yıldızlar” diye övdüğü ve insanlığa takdim ettiği Sahâbe de hangisine sarılırsak kurtulacağımız ilim, irfan, hikmet ve ismet heykelleri idi. Allah Resûlü’nün görmek istediği erkek tipinin nasıl olduğuna en güzel cevabı da onlarda bulmaktayız.

Hz. Hanzala b. Ebû Amir. Ertesi gün gerçekleşecek Uhud savaşına hazırlık yapılmakta olan gece. Hz. Hanzala’nın izdivacı bir gün önce tamamlanmış ve mübarek Sahabî uykusunda. O esnada Allah Resûlü’nün cihad emri ulaştığında kulaklarına hiç tereddüt etmeden emre itaate koşmakta. Ve Uhud’da şehidler arasında yerini almakta. Bu tablo Müslüman erkeğin dâva şuurunu, memuriyetinin gerektirdiği hâl karşısındaki tavrını, cemiyetin ve devletin emniyeti söz konusu olduğundaki fedakârlığını resmeden müthiş bir örnek sunmaktadır.

 Hz. Zeyd b. Sehl… Meşhur künyesiyle Ebû Talha… Henüz İslâm’la şereflenmemişken gönlünü vermiştir Rümeysa bint Milhan’a. Rümeysa ise Müslümanlar safında. Ebû Talha’nın evlilik teklifine karşılık yalnızca Müslüman olmak şartını koşmakta. Ve Ebû Talha gönül verdiği kadının çağrısına uyup artık Müslümanlar arasında. Eşini kıymetli gören, koruyuculuk vasfını üstlenen, ailesi uğruna nice olmazları göze alıp gerektiğinde en fedakâr tavrı takınan Müslüman erkeğinin tablosu.

Hz. Mus’ab b. Ümeyr. Gençliği, yakışıklılığı, zenginliği dillere dolanan Mus’ab(r.a) Müslümanların sayıca az olduğu ve zorlukların yaşandığı dönemde Müslümanlar safında yer alıyor. Allah Resûlü tarafından Medine’ye muallim olarak gönderiliyor. Kendisine yapılan nice evlilik, beraberlik tekliflerini reddedip İslâm dâvasının pak yolundan zerre taviz vermiyor. Hz. Mus’ab’ın şahsında parlayan İslâm erkeğinin izzeti, iffeti, İslâm ahlâkını kuşanan edası, gençte maya tutmuş İslâm ahlâkı ve vecdi zihinlerimizi ve gönüllerimizi aydınlatan örneklik sunmaktadır.

Netice Olarak

Görüş: Halâ ne diye şeriattan kaçıyorsunuz? Görüş: Halâ ne diye şeriattan kaçıyorsunuz?

Tarihi seyre baktığımızda görülmektedir ki Müslüman erkek her daim iyi, doğru, güzelin fethinde önder olmuştur. Fetihlerde ön saflarda yer aldığı gibi ilim, sanat, edebiyat, musiki alanlarında da isimleri tarihe kazınmıştır. Aile nizamından devlet nizamına kadar çok büyük mesuliyetler onların omuzlarına yüklenmiştir. Gayesi yolunda ilerleyenler için bu yük şerefle taşınmış ve asırlarca sürerek bizleri de gölgesi altına almıştır. Cihanı hâkimiyeti altına almış Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşunda bu tablo çok açıkken yeni bir düzen kurulmasının öncü vasfında olacak İslâm erleriyle mümkün olacağını da göstermektedir. O tablodan bir kesitle sözümüzü noktalamış olalım. Gönül fatihlerinden Şeyh Edebâli’nin Osman Gazi’ye hitabı:

“Ey Oğul!

Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’d edilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.

Oğul!

Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de diri tutan da bu irfandır.

İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir.”

“Ey Oğul!...

Gönül adamı ömrünü boşa harcamaz, yüreğini ucuza satmaz, edep tâcını başından almaz. Gönül erinin her zaman yüzü yerde, gönlü göktedir. Haklı olduğunda kavga vermesini bilir. Kavgayı sadece bileğiyle değil, ilmiyle ve yüreğiyle yapmasını bilir… Ey Oğul! Yolun uzun, işin çetin, yükün ağır. Allah-û Teâlâ (cc) yardımcın olsun.”

Aylık Dergisi 165. Sayı, Haziran 2018

Şule Parmak