Üstad Necip Fazıl’ın tabiriyle “dünyanın her tarafına yayılıp kene sessizliği ve sinsiliği içinde kanını emdiği” Yahudi, Avrupa’yı da karıştırıyor. İngiltere’de yaşananlar da tesadüf değil; yıllardır süregelen ırkçı ve İslam düşmanlığına yönelik söylem ve aşırı sağ ile Yahudi yanlısı bazı gruplar arasında yapılan ittifak söz konusu.

Avrupa'da 7 Ekim sonrası artan İslam karşıtlığı: Hedefte Müslümanlar ve Filistin destekçileri

7 Ekim 2023 tarihinde İsrail’in Filistin’e karşı başlattığı katliam sonrası tüm dünyanın Filistin’in yanında olduğunu göstermesi sonucunda, Avrupa'da İslam düşmanlığı arttı. Özellikle Filistin'e destek veren Müslümanlar, sözlü ve fiziksel saldırılar, ayrımcı uygulamalar ve nefret suçlarının hedefi haline geldi.

İngiltere'de, Müslüman karşıtı olayları izleyen Tell Mama kuruluşunun verilerine göre, 7 Ekim ile 7 Şubat 2024 tarihleri arasında 2 binden fazla Müslüman karşıtı vaka kaydedildi. Bu rakam, kuruluşun kurulduğu 2011 yılından bu yana 4 aylık dönemde tespit edilen en yüksek sayı. Vakaların çoğunluğunu taciz, tehdit ve saldırı oluştururken, hedefteki kadınların oranı yüzde 65'i aştı.

Almanya'da da durum farklı değil. 7 Ekim sonrasında Müslüman karşıtı ırkçılıkla ilgili şikayetlerde ciddi bir artış mevcut. Özellikle Müslüman öğrenci ve öğretmenler, dini inançları sebebiyle aşağılanıyor, tehdit ediliyor ve dışlanıyor.

Yahudi antisemitizm silahıyla kendi suçunu örtüyor

Yahudilerin kışkırtmaları sonucu Avrupa’da aşırı sağcı grupların İslam’a yönelik söylem ve eylemleri arttı. Müslümanlar, toplumda günah keçisi ilan edildi. Avrupa hükümetlerinin çoğu, Filistin ile dayanışma gösterilerini "antisemitizm" olarak damgalayarak bastırmaya çalıştı. Bu durum, Filistin'e destek veren Müslümanları daha görünür hale getirdi ve onları hedef haline getirdi. Müslüman kız çocukları, başörtüsü sebebiyle ayrımcılığa maruz kaldı.

İngiltere’de yaşananlar tesadüf değil

İngiltere'de bir bıçaklı saldırı sonrasında aşırı sağcılar, saldırganın Müslüman göçmen olduğuna dair yalan haber yayarak camilere saldırmış, bu eylemler de ülke geneline yayılmıştı. Yahudi hesaplar boş durmamış, sosyal medyada İngilizleri Müslümanlara karşı kışkırtmaya devam etmişti. Tüm bu hadiseler İngiltere'nin İsrail'e silah satışını durdurma ihtimali sonrası meydana gelmişti.

Bahçeli: Öcalan gelsin, TBMM’de terörün tamamen bittiğini haykırsın Bahçeli: Öcalan gelsin, TBMM’de terörün tamamen bittiğini haykırsın

İngiltere’de yaşananlar tesadüf değil; yıllardır süregelen ırkçı ve İslam düşmanlığına yönelik söylemin ve aşırı sağ ile Yahudi yanlısı bazı gruplar arasındaki ittifakın bir sonucu.

İngiltere'de son dönemde artan toplumsal hadiseler, ülkedeki Nigel Farage, Suella Braverman ve Douglas Murray gibi İslam karşıtı görüşleriyle bilinen aşırı sağcı gruplarla da benzer söylemler içerisinde olan siyasetçilerin ve yorumcuların Müslüman karşıtı söylemlerinin tezahürü.

Özellikle Nigel Farage'ın, hiçbir kanıt sunmadan Müslümanların dörtte birinin İngiltere için "tehdit" oluşturduğunu iddia etmesi, tepkilere neden olmuştu. İçişleri Bakanlığı görevinden alınan Suella Braverman ise, İslam düşmanlığını meşrulaştırmaya çalışan açıklamalarıyla sık sık eleştiriliyordu.

Douglas Murray de, "İslamcı aşırılıkla mücadele" adı altında "istenmeyen" kişilerle mücadele edilmesi gerektiğini savunarak, İngiliz Savunma Birliği (EDL) gibi aşırı sağcı bir grubun kurucusu Tommy Robinson'a destek vermişti.

Tüm bu gelişmeler, İngiliz toplumunda İslam düşmanlığını ve aşırı sağ tehlikesini gözler önüne seriyor.

İngiltere’de İslam düşmanlığını sürdürenler hedeflerini karalamak için yalan ve manipülasyona başvuruyor. Örneğin Southport saldırganı örneğinde olduğu gibi, gerçeklerin önemi yok; önemli olan oluşturulmaya çalışılan algı.

İsrail'i, Müslümanların Avrupa'yı "işgalinden" koruyan bir kale olarak görüyorlar. Bu söylem, İslam karşıtlığını meşrulaştırmak ve İsrail'e yönelik her türlü eleştiriyi bastırmak için kullanılıyor.

İslam'ı, Batı değerleriyle bağdaşmayan, tehlikeli ve şiddet içeren bir din olarak lanse ediyorlar. Bu genellemeci yaklaşım, milyonlarca Müslüman'ı ötekileştirmenin ve toplumsal dışlamaya zemin hazırlamanın bir aracı olarak kullanılıyor.

Kaynak: Baran Dergisi, AA, Middle East Eye