Bu süreç, Osmanlı’nın I. Dünya Savaşı sırasında Sina-Filistin Cephesi’nde yaşadığı ağır yenilgiler ve bölgedeki Arap isyanlarıyla şekillendi. İngiliz kuvvetleri, General Edmund Allenby komutasında, stratejik önemi büyük olan Kudüs’ü ele geçirmek için saldırıya geçti. Osmanlı tarafında ise bölge, Almanya’nın desteğiyle kurulan Yıldırım Orduları Grubu tarafından savunulmaya çalışıldı. Ancak lojistik eksiklikler, stratejik hatalar ve komutanların uyumsuzluğu savunmayı zayıflattı. Bu dönemde, Mekke Şerifi Hüseyin liderliğinde başlatılan Arap İsyanı, Osmanlı ordusunu daha da zor duruma soktu. İngiltere, Şerif Hüseyin’e bağımsız bir Arap devleti vaadinde bulunarak, onun ve diğer Arap liderlerinin Osmanlı’ya karşı gelmesini sağladı. İsyan, Osmanlı’nın bölgedeki lojistik hatlarını keserken, isyancıların İngilizlerle işbirliği yapması sonucu Osmanlı’nın direnişi büyük ölçüde kırıldı. Arap isyanı, Kudüs ve çevresindeki Osmanlı birliklerinin yalnızlaşmasına ve İngiliz işgalinin kolaylaşmasına yol açtı.

İsrail’e mühimmat sevkiyatından dönen Alman gemisine baskın İsrail’e mühimmat sevkiyatından dönen Alman gemisine baskın

7 gün süren çatışmaların ardından Osmanlı birlikleri, İngilizlerin üstün askeri gücü karşısında Kudüs’ü terk etmek zorunda kaldı. Bununla birlikte, Yahudi topluluklarının İngilizlere yaptığı casusluk faaliyetleri de Osmanlı’nın zayıflamasında etkili oldu. Kudüs’ün kaybı, yalnızca bir askeri yenilgi değil, aynı zamanda bölgenin siyasi kaderini değiştiren bir dönüm noktasıydı. Bu yenilginin ardından İngilizler, Filistin’i tamamen işgal etti ve bölgeye Avrupa ile Amerika’dan Yahudi göçlerini teşvik etmeye başladı.

Sonuç olarak, Kudüs’ün Osmanlı’nın elinden çıkması, hem Arap isyanlarının Osmanlı’ya karşı bir güç haline gelmesi hem de İngilizlerin askeri üstünlüğü ve stratejik destekleri sayesinde yapıldı. Bu hadise, Osmanlı’nın Orta Doğu’daki hâkimiyetinin sona ermesine giden sürecin en önemli dönemeçlerinden biri oldu.