Üstad Necip Fazıl'ın fikir dünyası
Üstad Necip Fazıl Kısakürek, İslâm’a muhatap bir dünya görüşü kurmuş, Türkiye’de İslâmcı mücadelenin başlatıcısı olmuş, yaşanmaya değer hayatın “nasıl”ını Büyük Doğu külliyatıyla ortaya koymuş, davanın dost ve düşman kutuplarını da işaret etmiştir. Üstad, İslâm inkılâbının hayaliyle yaşamış, bu uğurda da gençliği lif lif yoğurmuş, Büyük Doğu idealini aşılamıştır.Sistem kurucu bir mütefekkir olan Necip Fazıl, sadece Büyük Doğu dergisiyle değil, bu dergiyi çıkarırken, yazdığı yüzü aşkın eserle de toplum ve devlet inşa etmenin plan, proje ve tatbiki/aksiyonunu göstermiştir.
Üstad, toplumumuzun içine düştüğü buhranı, bozuluşu, bu hale düşüşünün sebeplerini ele almış, bunların muhasebesini yapmış, özellikle İslam’dan ve tarihimizden hakkıyla bahsetmenin yasak olduğu, türlü baskılara maruz bırakıldığı dönemlerde iman cesaretiyle Büyük Doğu idealini dergi, gazete, kitap ve konferans gibi araçlarla bu milletin ruhuna aşılamıştır. Şairliğini de, şiirini de fikriyatı için bir araç olarak kullanmıştır.
Bir milletin varoluş harcını yoğuran Necip Fazıl, “İslâm yenilenmez, anlayışı yenilemek gerek” diyerek yeni bir anlayış ortaya koymuştur. 1940’lardan itibaren Türkiye’nin siyasiiklimine yön veren Necip Fazıl, Menderes’ten Erbakan’a kadar parti ve kişilere Büyük Doğu fikrini üflemiş, Türkiye’nin Büyük Doğu potasında gitmesini sağlamaya çalışmış, kıymeti bilinmese de yeni bir şuurla rol model olmuştur. O, partileri de, şahısları da Büyük Doğu fikriyatını yüceltmek ve ileriye taşımak için desteklemiştir. Üstad, herhangi bir partiye mensup değil, bilakis o partilere fikir aşılayan bir mütefekkirdir.
Müslümanlığın pörsütüldüğü, evle camiye hapsediliği bir zaman diliminde iman ve aksiyonu birlikte yürütmüş, Anadolu’nun en ücra köşelerini dolaşmış, konferanslar vermiş, Müslümanlarını imanını canlandırmış, her sahada aksiyoner olunması gerektiğini hatırlatmış ve ruhlara işlemiştir.
Necip Fazıl, Üstad olması münasebetiyle de her sahada fikir sahibidir ve siyaset, iktisat, hukuk, sanat, tarih ve ilim gibi sahalarda da terkipçi-sentezci görüşleriyle yönlendirici olmuştur.
Teklif ettiği yeni bir dünya görüşü olan Büyük Doğu İdeolocyasıyla Batı ile hesaplaşmış, Müslümanların kurtuluşu için reçete sunmuş, bize unutturulan din, dil, tarih, kültür, irfan gibi hayati önemi haiz değerlerimizi de tekrar yenileyerek kaybettiğimiz hazinemizi bizlere tekrar her an taze ve eskimeyecek biçimde hediye etmiştir.
Büyük Doğu Dergisi’nin Çıkışı
Üstad Necip Fazıl Kısakürek, 17 Eylül 1943 yılında alt başlığı “fikir-sanat-hadise-iş” olan Büyük Doğu dergisiyle meydan yerine atılır. Toplamda 512 sayı Üstad’ın Büyük DoğuDergisi 1943’ten 1978’e kadar 16 kere kapatılır.
İlk sayısından son sayısına kadar Hak’kı anlatan, küfür rejimi ve rejimin bekçileriyle kıyasıya çatışan Üstad, 35 yıllık dergi sürecinde onlarca kez hapse girer. Hayatı adeta dergiyle hapis arasında geçer. Kimsenin cesaret edemediği dönemlerde Abdülhamid Han’ı, Vahdettin Han’ı konuşur, İslam’ın anlatır, fikir eksikliğinden dem vurur ve kurtarıcı reçeteyi sürekli önümüze serer. Kemalist rejim sebebiyle zihni iğdiş edilmiş bir nesle tekrar ruh üfler.
Üstad’ın kaleminden Büyük Doğu Dergisi
Necip Fazıl’ın Büyük Doğu Dergisi’ni hangi şartlar altında ve nasıl çıkardığını, onun eserlerinden derlediğimiz pasajlardan gösterelim:
(…) Necip Fazıl Kısakürek ayda 5600 lira kazanan bir adam olmasına rağmen hayatının her devrinde parasız bir adam olarak yaşamıştır. Bu yüzden, yıllardan beri ruhunda yatmakta olan (Büyük Doğu) mefkûresi ve mecmuası için kendisine sermayedar bir ortak aramış ve başlangıçta (Ülkü) matbaası sahibi Faruk Gürtunca'yı bulmuştur. İki ortak arasında, bazı yazı ihtilafları yüzünden münasebet bozulunca, Necip Fazıl, artık (Büyük Doğu)yu tek başına tesis etmeyi bir haysiyet borcu bilmiş ve ihtiyar annesinin bir komşusundan borç alarak kendisine verdiği 400 liradan başka, vaktile (Para) piyesinin hasiletile karısına aldığı astragan bir kürkü koluna attığı gibi Maraşlı bir tüccara giderek kürkü rehin bırakmak şartile birkaç bin lira borç istemiştir. Bu Maraşlı tüccar, Necip Fazıl gibi Maraş'ın en eski bir hanedanına mensup fikir ve sanat adamının bu müracaati karşısında ağlıyacak kadar müteessir olmuş; rehini reddetmiş ve Necip Fazıl'a senetsiz, sepetsiz istediği parayı vermiştir. Bu güzide ruhlu tüccar, (Büyük Doğu)nun iktisadî yazılarını yazan Ali Rıza Pişkin'dir.
İşte (Büyük Doğu) böyle çıktı; bu çıkıştan sonra da en büyük muvaffakıyetini kazandı, vesaire... Sadece ulvî ve necip okuyucuya, asil Türk gencine ve edebiyat tarihine karşı, şerefle, zevkle giriştiğimiz bu izahı, acaba kendi nefsine tatbik kudretinde bu dünyada kaç kişi var?
Biz, yalnız Türk vatanının selâmeti adına inandığımız şeylerden başka hiçbir şeyi müdafaa etmiyen ve bu mefkûre uğrunda da malını mülkünü, icap ederse de kellesini pazara çıkaran adamlar olmak sıfatile, hakkımızda, söylenenle hakikat arasında yapılacak mukayeseyi muhataplarımıza bırakıyoruz. Her şeye rağmen müteessir değiliz; zira biz, aziz vatanımızda, bu çamurdan hilkatlerle mücadele etmek ve onları süpürüp çöplüğe atmak için kolları sıvadık. Bu gayemizde de, ebediyyen bağlı olduğumuz Allah sayesinde muvaffak olacağımıza eminiz.
(Necip Fazıl Kısakürek, Hadiselerin Muhasebesi 1, s. 23-24)
(…) Demokrat Parti kendi çekici kuvvetinden ziyade Halk Partisinin itici tesirinden yararlanıp iktidara doğru yol alırken, biz de, kainat çapında, ezel kadar eski ve ebed kadar yeni ve kelimenin tam manasıyla gerçek idealimizin aksiyon plânını açmaya doğru hamle ve harekete girişmek ihtiyacını duyduk. Sene daima 1949... Ve zaman, devşireceğimiz hayat iksiri meyvenin ağacını dikmeye tam da uygun bir zemin belirtmekte...
Büyük Doğu 4 sahifelik küçük gazete şeklinde 4’üncü devresini yürütürken yaptığımız ateşli bir ilânla dâva ve ideal arkadaşlarımızı Büyük Doğu Cemiyetini kurmaya davet ettik ve kadromuza girecekleri gönüldaş diye isimlendirdik. Başta Kayseri, Tavşanlı ve Malatya, Anadolu'nun her tarafından bağlılık ve Umumî Merkeze katılma sesleri yağ mağa başladı. Kaleme aldığımız ve o zamanki ve sonraki Büyük Doğu'larda neşrettiğimiz ve daha ileride ihtilal dedikleri hareketten sonra “B.D. Fikir Kulübü” tüzüğüne çekirdek teşkil eden Ana Nizamnâme, belirttiği ruhî şekil ve tarihi kıymet bakımından bir gün Türk fikir ve politika hayatını ve Tanzimat’tan beri sahte oluşlar boyunca gelişimizi kaleme alacak haysiyetli kalemler zuhur edecek olursa elbette ele alınacaktır. O bakımdan, kendi eserimiz üzerinde kıymet hükmü koymayı geleceğin nesillerine ısmarlar ve yalnız şu kadarını belirtmek isteriz ki, tecellisi ve dış âleme nakşı kanunla yasak edilmiş bir ruhun ustalıkla peçelenmesi ve Müslümanları kanunen yasak olmayan bir insan, cemiyet ve dünya görüşü etrafında toplamaya davet etmesi noktasından, bu Nizamnâmeden daha başarılısı gösterilemez. Dinî hisleri kabartıcı tonda «gık» desek mahkemeye verileceğimizi, kapatılacağımızı, tabutluklarda inletileceğimizi bildiğimiz için basiret ve teenninin âzamisiyle, cür'et ve gözükaralığın en büyüğünü, tahin pekmez âhengi içinde birleştirmeye çalışıyor ve teknemizde yepyeni bir gençlik hamuruna maya tutturmayı hedef alıyordu. Aramızda -beni bir tarafa bırakın!- şöhretli profesör, general vesaire ünvanlı hiç kimse yoktu. Hepsi gençlerden, yüksek tahsil gençlerinden ibaret…
(…) O zaman bana hâkim olan bu ölçü, işte aradan 21 yılın geçtiği koca bir devre içinde daima mutlak kanaatimi teşkil etmiş ve beni hiçbir ân terketmemiştir.
Başlıbaşına ve tamamen müstakil bir dava olmasına rağmen, sırası gelmişken avaz avaz ilân etmeliyim ki, bugün milletvekili, profesör, politikacı, talebe ve ayrıca gazete, yayınevi, dernek ve parti halinde Türkün ruh muhtevâsına bağlı kim ve ne varsa hepsi birden manevi sütünü Büyük Doğu'dan emmiş ve olanca dersini onun nazariye plânında kocaman bir tütsü gibi göklere yükselen fikir mimarisinden ve bu arada belki yine nazariye plânını aşamayan ameliyelerinden almıştır.
Bütün kıymet nazariyededir ve eğer biz rüyamızdaki heykeli yontabilmek için gereken tunç ve mermer kütlelerini bulamadıksa, yarın onu bulacak olanlar bizim plânımıza, çekicimize ve keskimize göre eserlerini verebilirler.
Yanıma Büyük Doğucu gençlerin en kifayetlilerinden birini alarak ilk defa Anadolu'da bir fikir ve dâva seyahatine çıktım ve fethi gereken Anadolu'nun ruh dokusunu yakından incelemek istedim. İlk ayak basacağımız yerin de Samsun olmasını uygun gördüm. Oradan Malatya, Adana, Kayseri ve Tavşanlı... Ve çizdiğimiz kavis üzerinde daha birçok küçük uğrak... Büyük Doğu Cemiyeti ilk olarak Kayseri, Tavşanlı ve Malatya'da şubelerini kurdu, birçok yerde de üçer beşer kişilik çekirdekler halinde örgütlendi.
Çok kısa bir zaman sonra, Demokrat Partinin iktidara geçişinden hemen sonra, onun kendi kendisini nasıl ve ne gibi zorlayıcı sebeplerle kapayacağını göreceksiniz.
Ancak «alçak sıfatının belirtebileceği bir komplo ve suikast yüzünden...
(Necip Fazıl Kısakürek, Benim Gözümde Menderes, s.110-112)
(...) O sıralarda ben Eğridir ve peşinden İzmit'te tamamlamaya mecbur edildiğim ikinci askerliğimi bitirmiş ve Büyük Doğu'nun ikinci devresini açmış bulunuyordum. O güne kadar saf ve som fikir ve san'at mecmualarının satışı 500'ü geçmezken yalnız İstanbul satışımız 3500 ve baskımız 15.000'dir ve ilk sayımız karaborsa malı olmuştur. İstanbul bayiimizin idarehanemize gelip fazladan mecmua istediğini ve «yok!» cevabını alınca bir köşede çöplüğe atılmasını bekleyen kirli, yırtık ve bozuk nüshaları alıp gittiğini unutamam. Sebep?.. Ne fikir,ne san'at, ne ideâl, ne bir şey... Sadece, henüz alışılmamış olan ilk muhalefet sesinin, zoraki demokrasiden faydalanılarak, birdenbire yükseltilmiş olması... Bizim yükselttiğimiz bu ses de, rejimle aramızda küçük dal ihtilaflarından değil, bütün bir kök gövde aykırılığından doğmakta ve göstermelik muhalefetlerden her birine Halk Partisi derecesinde düşmanlık duymaktadır. Bunlar, nazarımızda, hatta dâvayı harcamak bakımından CHP'den de beterdir.
Biz bu faaliyet içinde gider ve yepyeni bir dünya görüşü, memleketteki büyük kitlenin belirttiği marka Müslümanlığına zıt ve İslam’ı bütün saffet ve asliyeti içinde ve en derin ve gerçek mânada kavrayıcı bir yeni gençliğe dört başı mamur bir ideal çatısı kurmak için çabalarken, şüphesiz ki, düşman kutup olarak Halk Partisini alıyor ve ona hasım gibi görünüp de aynı tohumdan gelen ve gıdasını aynı gübreden alan kısır tecrübeleri daha büyük bir istikrahla karşılıyorduk.
(Necip Fazıl Kısakürek, Benim Gözümde Menderes, s.54)
(...) Askerliğini bitiren ve ikinci silleden nefis bir dimağ tenkıyesiyle her zamankinden daha dinç ve güçlü kurtulan Sabık Şair (Necip Fazıl), hemen ikinci devre, 1945 Büyük Doğu'larını tezgâhladı ve asıl Büyük Doğu, bunlar ve devre devre takip edicileri oldu. Artık peçeler düşmüş ve (kaş kaş) oyunlarına ihtiyaç kalkmıştı. 10-15 binin üstünde basılan (fikir mecmuaları için astronomik rakam) Büyük Doğu'nun ilk sayısını, İstanbul bayii, bir tarafta istiflenmiş yırtık ve yağlı nüshalarına kadar satı ve hesap günü, idare haneye, 3-5 yırtık nüshadan başka iade getiremedi.
O zaman, Halk Partisi gönüllü esir kampı Meclisinde bir mebus ayağa kalkmış, çırpınıyor:
-Efendiler, Anadolu’da ekmek almayıp bu gerici dergiyi satın alanlar var! İrtica hortluyor! Dikkat! İzmir ve havalisi bayii idarehaneye geliyor ve bugüne göre en aşağı 100 misli kıymetli binlik bir banknotu avans olarak masaya atıyor ve haykırıyor:
-Teslimatınızı bir misli artırınız! 2000 yerine 4000...
(...) Peyami Safa, Burhan Belge, Kazım Nâmi, Ziya Şakir, Reşat Ekrem Koçu, Prof. Kazım İsmail, Prof. Şükrü Baban, Prof. Muhiddin Dilege ve daha niceleri de, yazanlardan... Mustafa Şekip hocaya gelince, o zaten, pazarlıksız İslâm bağlılığı müstesna, Sabık Şair'in (manyetik) şuası içinde bir (medyum)... Bedri Rahmi, Fikret Adil ve kanatları yeni çırpınmaya başlamış gençler, bu defa peçe düşünce altından çıkan “mutlaka İslâm, en gerçek asliyet ve saffetiyle İslâm” ifadesinden rahatsız ve uzaklaşmış vaziyetteler... Yalnız Sait Faik bundan rahatsız olmamış ve bu uzun hikâyesinin tefrikasını Büyük Doğu'ya vermiştir.
Bu ne tezad?.. İslâm’dan rahatsız olanlar da, olmayanlar da, Büyük Doğu'ya yazı verenlerinhiçbiri, nakışları ruhlarına mutabık şekilde, (ideolojik) bir tahlil ve terkip halinde davaya bağlı değil ve Sabık Şair, buna rağmen (kakofoni)ye meydan vermeksizin orkestrayı idare edebilmekte... Metod, (strateji), (taktik) ve politikası açıktır: Büyük Doğu ideâlini tezatsız bir fikriyat halinde ve “İdeolocya Örgüsü” başlığı altında gergefleştirirken, bir şey sanılan çoğu kof şöhretlerden faydalanmak, bunlara davanın kıyıcığından, köşeciğinden, (anti tez) tarafından olsun roller vermek, komünist olsalar bile, gizli içleriyle değil, açık dışlariyleideale ters düşmeyecek yazılarını memnunlukla neşretmek, böylece onlara Büyük Doğu'yu teslim etmek yerine onları görünebildikleri kadariyle teslim almak ve istikbâlin yeni neslini, o tarihten en aşağı 20 yıl sonraki Büyük Doğu neslini beklemek... İşte, Büyük Doğu'nun bugün tam 32 yıllık kadro politikası sadece ve sadece bu olmuştur. Ve bugün, yetişmiş bulunanlardan hepsi, Büyük Doğu mihrakında toplu bulunmasa ve bazıları kendi başlarına maceralara girişmiş bulunsa da, partisi, ocağı, gazetesi, dergisi ve yayıneviyle hepsi, o mihraktan gelmektedir.
Evet, Sabık Şair bu davaya tek başına ve yapayalnız atılmış ve bunca zaman ve emeğe rağmen yalnızlığını tam giderebilmiş değildir. Hakkın bir cilvesidir bu; nice kullarına biçtiğinasip ve o nasibin şanlı rütbesi, yalnızlıktır. “Halvet der encümen” denilen toplulukta yalnızlık...
(...) İkinci devrenin 58 inci sayısında bir kapak resmi neşrediyor. Kocaman bir kulak ve üzerinde bir yazı: “Başımızda kulak istiyoruz!” Ve altında bir ”Çerçeve”: “Devlet reisinin lisanından”...
Örfi İdare Büyük Doğu'yu kapatıyor. Birkaç sayıdır sürdürdüğü “Sır” isimli bir piyesten de Örfi İdare Mahkemesine çıkarılış... İsnat şu: “Milleti kanlı ihtilale teşvik...”
1946-47 kışı ve 1947 yazı, Sabık Şair'in, büyük oğlu Mehmed 3, küçük oğlu Ömer 2, kendisi 42 yaşında, aylarca ne yeyip içtiği belirsiz, madde ölçüsüyle en sıkıntılı devrelerinin başıdır. Mecmuası kapalıdır, Anadolu bayilerinden alacakları, bir köşk satın alabilecek kadar, fakat bunların kapalı bir dergiye borç ödemek âdetleri değildir. Rızk Vericinin umulmadık yerden lütuflarını gözlemekten başka düşünüle bilecek bir şey yoktur.
(...) Recep Peker, Sabık Şair'i masasının abajur tarafına oturttu ve abajuru yüzüne çevirdi. (...) -“Bir Adam Yaratmak” piyesini yazan siz değil misiniz? Sizin gibi bir adam nasıl şeriatçı olabilir? (...) Şimdi sizden çetik papuçlu bir softa, kandilinden yağ kokusu gelen bir yobaz manzarası tutuyor! (...) Sadece Demokrat Partinin aleyhinde cephe almak ve İslâm davasınıhaddinden fazla açığa vurmamak şartiyle, üstünde Merkez Bankasının bandı, bir paket binlik banknotu (o günün yüz bin, bugünün on milyonu) ihsas eden bir teklif... Olamadığı takdirde, bütün devlet kuvvetleriyle kuşatılma tehdidi...
Sabık Şair, hicabından tırnaklarına kadar kıpkırmızı kesildiği hissinde, kısa bir zaman sonra açılacak zindan kapısına doğru Başbakanlık kapısından çıktı.
(Necip Fazıl Kısakürek, Babıali, s. 278-286)
Büyük Doğu Dergilerinin kapatılması ve Üstad’ın mahkumiyetleri
Üstad’ın ömrü hem küfür yobazlarına karşı İslam mücadelesi vermekle geçti hem de Büyük Doğu Dergilerinde yazdığı yazılar sebebiyle birçok kez hapis cezasına çarptırıldı. Hatta onun için bir Fransız ansiklopedisi “Hapis müddeti, üniversite tahsil hayatını aşar” diye bahsetmiştir..
16 kere kurulup kapatılan Büyük Doğu Dergilerinin serüveni ve Üstad’ın mahkumiyetlerini sıralayalım:
-16 Nisan 1943’te Üstad, askerken siyasî bir yazı kaleme aldığı için bir günlük hapis cezasına çarptırıldı.
-4 Şubat 1944 tarihinde Büyük Doğu Dergisi’nin 16. sayısı “Dinî neşriyat yaptığı ve rejimi beğenmediği” gerekçesiyle, Matbuat Umum Müdürü'nün telefon ihtariyle kapatıldı.
Üstad, dergide “Müjde ve Kara Haber” başlığıyla şu satırları düştü: “Büyük Doğu, elinde olmayan ve kendi iç bünyesine ve öz iradesine taalluk etmeyen sebepler yüzünden birkaç hafta kapalı kaldıktan sonra bugün sevgili okuyucularının kucağına atılıyor. Dostlarımıza müjde ve düşmanlarımıza kara haber!”
-Yine Büyük Doğu Dergisi, 1944 Mayıs'ında, “din propagandası yapmak ve bir Hadis delaletiyle, Allaha itaat etmeyenlere itaat edilmeyeceğini belirtmek” suçlamasıyla Vekiller Heyeti karariyle kapatıldı ve Necip Fazıl Eğridir'e sürüldü.
-13 Aralık 1946... Büyük Doğu Dergisi’nin 58. sayısı... “Başımızda Kulak İstiyoruz” manşetiyle çıkan dergi, “Devlet Reisine hakaret ve irticai mahiyette yayın yapmak” suçlamasıyla kapatıldı.
-18 Nisan 1947’de tekrar yayın hayatına başlayan Büyük Doğu Dergisi’nin 59. sayısında din düşmanları ele alınmış ve Meclis ve Hükümet planında iki cins zümrenin olduğu aktarılmış ve sahtekarlara dikkat çekilmiştir.
-20 Mayıs 1947... Büyük Doğu'nun 65'inci sayısında Rıza Tevfik'e ait (Abdülhamid' in Ruhaniyetinden istimdat) isimli bir şiiri yayınlayan Necip Fazıl, "Türklüğe Hakaret" suçlamasıyla 6 Haziran 1947'de tutuklandı ve 1 ay 3 gün hapis yattı.
-Büyük Doğu Dergisi'nin 27 Ocak 1950 tarihli 16'ncı sayısında yayınlanmış "Altıparmak" isimli yazıda, Hükümetin manevî şahsiyetini tahkir ve tezyif ettiği gerekçesiyle 19 Nisan 1950 tarihinde, hakkında "Tevkif müzekkeresi" kesilen Necip Fazıl, iki gün sonra tutuklandıve hapse atıldı. 26 Nisan'da, ikinci ağır ceza mahkemesindeki ilk celsede beraat etti, serbest bırakılmayı beklerken, aynı gün, bir mahkemeden diğer bir mahkemeye aktarılarak “Türklüğe Hakaret Davası”nda vaktiyle verilmiş beraat kararının Temyize nihaî olarak bozdurulması ve mahkemenin uyma kararı üzerine, hâmile ve hasta zevcesi Neslihan hanımla birlikte tekrar hapishaneye gönderildi.
-Üstad, “Kumarhane Baskını” adı altında yapılan aşağılık komplo ile 23 Mart 1951 tarihinde 18 saat süreyle karakolda gözaltında tutuldu. Hazırladığı 30 Mart 1951 tarihli 54'üncü sayı damatbaadan toplatıldı. “İslam ve Türk yurdunda, manevi müstemleke matbuatı temsilcisi, ekferve erzel mana ve hakikat kalpazanlarından bir grup” manşetli sayısındaki yazılar sebebiyle 19 gün tutuklu kaldı.
-Yine Üstad Necip Fazıl, "Din Propagandası" yapmaktan 5 Nisan-18 Nisan 1951 tarihleri arasında tutuklu kaldı.
-Mahkûmiyet bununla sınırlı kalmadı. Üstad hakkında soruşturmaya devam edildi. Laiklik karşıtı ve İslam nizamına yönelik yazıları sebebiyle 12 Aralık 1952 tarihinde 9 ay 12 gün hapis cezasına çarptırılarak Toptaş Cezaevi’ne gönderildi. Büyük Doğu Dergisi de kapatıldı.
-Üstad, Büyük Doğu Dergisi’nin 7. devresinde yani 1952 Haziran’ında da üç ay daha ceza aldı ve Büyük Doğu Yazı İşleri Müdürü Hüseyin Banatlı da 4 ay 220 gün hapse ve 500 lira ağır para cezasına çarptırıldı.
-Malatya hadisesinden dolayı Üstad yine haksız yere bir süre daha tutuklu kaldı. 16 Aralık 1953'te serbest bırakıldı.
-1957’de çeşitli davalardan gecikmiş cezaları sebebiyle 8 ay 4 gün daha hapis yattı.
-6 Haziran 1960’da 4,5 ay Balmumcu Garnizonu’nda tutuldu.
-Üstad’ın aldığı cezalardan biri de 5816 sayılı garabet kanunu sebebiyle oldu. Yazdığı bir yazı sebebiyle 2 Mart 1960 tarihinde 18 ay hapis yattı.
-Üstad, 1964'te Adnan Menderes için kaleme aldığı "Zeybeğin Ölümü" şiirinden dolayı takibata uğradı.
-1968 yılında tefrika halinde bir gazetede yayınlanan “Vatan Dostu Sultan Vahidüddin” isimli eseri, aynı yıl neşredildi ve aynı yıl toplatılarak tatbikat başlatıldı. 1971'de beraat etti, 1972'de karar bozuldu, 1973’te mahkûmiyet kararı verildi. 1977'de eserin 3. baskısı toplatıldı ve tatbikat başlatıldı. 1980'de heyet tarafından eserde suç unsurunun bulunmadığına dair bir rapor açıklandı. 1982'de 1,5 yıllık mahkûmiyet kararı verildi. Aynı yıl infaz 4 ay tehir edildi. 1983'te mahkûmiyet kararı çıktı. 25 Mayıs 1983 tarihinde Üstadın Hakkın Rahmetine kavuşması dolayısıyla bu mahkumiyetin infazı yerine getirilemedi. Eğer vefat etmemiş olsaydı, tekrar hapse girecekti.
Üstad Necip Fazıl, 1970 yılında 163. Maddenin ihlalinden dolayı mahkemede yaptığı savunmada şunları dile getirir:
Savcı “bu yazılarda umumî olarak İslam’ın esasları açıklanmakta” derken, bizi ve “doğru”yubelirtiyor; fakat “bunlara göre hareket olunması zarureti telkin edilmektedir” derken de, kendi nefsini ve “doğru” mefhumunun tam zıddı olan indî yorumunu gösteriyor.
Eğer İslam’ın esaslarını açıklamak kanun ile engellenmiş bir keyfiyetteyse, eğer İslam’ıövmek, göklere çıkarmak ve böylece belirtmek, kanun nazarında suçsa, bize maddesini göstersinler, tek kelime sarf etmeden zindanı boylayalım; ve dünya çapında bir Fransız ansiklopedisinin hakkımızda "hapishane yılları üniversitelerinden fazladır" kaydına yeni seneler ilave edelim... Zira, ömrümüz oldukça ve nefes alıp vermekte devam ettikçe İslamiyet’i tahlil ve teşrih, medih ve tesbit etmekten başka gâye ve memuriyet tanımayacak olan biz, davamızı kanuna tevfik ettiğimizden emin bulunarak yüksek huzurunuzda haykırıyorum...
Ömrü bu toprakların tekrar İslam’la yeşermesi için Müslümanlara Büyük Doğu idealini aşılamakla ve küfür yobazlarına karşı yaptığı mücadele ve savunmalarla geçen Üstad Necip Fazıl’ı, vefatının sene-i devriyesinde rahmetle yâd ediyoruz.
Aylık Baran Dergisi 27. Sayı, Mayıs 2024