Malcolm X, siyahların haklarını savunan bir aktivist olarak bütün bir Afrika Kıtası’nda, Amerikan kamuoyunu senelerce meşgul eden bir “at sineği” olarak Amerika’da ve sonunda Ehl-i Sünnet vel Cemaat çizgisini kabul edip Müslümanlıkla şereflenmesinden ötürü bütün İslâm Âlemi’nce tanındı ve bilindi. Bu açıdan bakıldığında o, sadece meşhurluğu sebebiyle biliniyor olmaktan öte her dönemin popüler lideri oldu; popülaritesi yani “halkça tutulma”sı elbette her coğrafya ve memlekete göre birçok farklılığı barındırıyor. Yaşadığı dönemde Türklerle olan münasebeti sınırlı bir çerçeve içindedir. Hayatının iki büyük değişiminin birincisinden evvel, yani hapishaneden çıkıp İlayca M’nin kurduğu organizasyona girmeden önce bir Türk Hamamı’na gitmiş “zindanın iliklerine kadar işlemiş kirinden, pasından arınmış”, ikinci büyük değişiminde ise Mekke’de pek kalabalık olarak gördüğü Türk kafilesi onu çok etkilemiş ve o vakit bir parlamenter olan Kasım Gülek ile fikir alışverişinde bulunmasının ardından daha evvel tarihî zenginliklerini kitaplardan öğrendiği Türklere olan sempatisi bu küçük vesileyle artmıştır. Malcolm X’in Filistin Ulusal Hareketi’nin kurucusu, Yaser Arafat’ın hocası, II. Abdülhamid Han’ın hayranı, Çanakkale Savaşı'nda Osmanlı Ordusu'nda topçu subayı olarak görev yapmış olan Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni ile tanışmasına da Kasım Gülek aracılık etmiştir… Bunların dışında mevzu ettiği meselelerde Türkiye ve Türklere dâir onun bir görüşüne rastlamadım; en azından, derli toplu bir şekilde yayımlanmış olan ve birçoğu İngilizceden dilimize çevrilmiş konuşmalarının hiç birisinde –hepsine detaylı bir şekilde vakıf birisi olarak söylüyorum- böyle bir teferruatı ben görmedim. Buna bağlı olarak, dilimize çevrilmeyen ve başlıklarını, muhtevalarını kontrol ettiğim TV ve Radyo programlarında ise bu ve buna benzer bir meseleye değinildiğini fark etmedim. Elbette bambaşka bir kültür ve siyasî ortam içerisinde ve dünyanın o günkü şartları göz önüne alındığında bu durum normal sayılmalı. Fakat bu “normal”in tam zıddı bir biçimde bugün başka memleketlerin de aksine olmak üzere bizde Malcolm X sevgisi büyük-küçük, onu tanıyan-tanımayan ve hatta sadece İslâmî fikirler etrafında kümelenenlerin de dışına uzayacak bir genişlikte o kadar derindir ki, böyle bir sevgi sıradan sayılamaz! Bizde, milletimizin sinesinde nasıl Anthony Quinn artık bir aktörün çok çok ötesinde bambaşka bir veçheye bürünmüşse, M. Ali, bir sporcu olmanın çok ötesinde bambaşka bir muhabbetin nasıl hedefi hâline gelmişse, X’de, işte tam da buna benzer bir pozisyonda olmak üzere birçok farklı kesim tarafından eşit derecede büyük bir sevginin hedefi olabilmiştir!

Peki ya nedir bu sevginin-alâkanın asıl sebebi?

Psikolojik açıdan baktığımızda Müslüman olmak, Amerika tarafından ezilmiş olmak, siyahî olmak gibi bağlarla ifade edebileceğimiz taraflar olsa da, bunlar büyük etkisi olan fakat asıl sebebin içinde olan unsurlar… Sosyolojik açıdan baktığımızda ise iki ana nokta görüyoruz Malcolm X’in bir alaka figürü olarak görülmesi hakkında; birincisi, Alex Haley’in meşhur “Kökler” TV dizisi ile halkımızın –hususiyetle belli bir yaşın üzerindekilerin- şuuraltında yer eden ve tabiri caizse ezilenler arası empatik bağdan izler görüyoruz. Elbette bu bağın mühim tarafı, bir zamanlar hükmettiğimiz ve topraklarını, haysiyetlerini koruduğumuz insanların, gözümüzün önünde zulüm görmesinden kaynaklanan bir sahip çıkma hissiyatına bakan tarafıdır!

Bununla beraber Malcolm X’in otobiyografisini –yarım da olsa- Haley daktilo etmiş ve yayımlamıştı; daha sonraları, yani 90’lı yıllardan sonra iletişim araçlarının yaygınlığı ile bu bilgilerin biliniyor olmasının psikolojik bağı, sosyolojik açıdan da yer ederek bu sevgi-alaka etrafındaki kümelenme grubunun kat be kat çoğalmasını sağladı. İkinci ve mühim nokta ise yine 90’lı yılların başında Amerikalı meşhur siyahî yönetmen Spike Lee’nin Malcolm X hakkında biyografik bir sinema filmi çekmiş olmasını görüyoruz. Bu film dünyada ve Türkiye’de büyük bir alaka görmüş ve onu sadece kitaplar yahut kulaktan duyma bilgilerle bilenlerin dışında bütün toplumlara aktaran, bahsettiğimiz sevgiyi bir anda kat be kat fazlalaştıran bir unsur olmuştur. Yine, buna bağlı bir kategori olarak iletişim araçlarının yaygınlığının eskiye nazaran fazlalaşmasını bu alakayı artırıcı bir amil olarak görebiliriz… Buraya kadar kabaca saydığımız ve şimdi saymaya gerek görmediğimiz tüm bu amiller, X etrafında “onu bilmek ve tanımak” kategorisine dâhil edebileceğimiz, yine ona benzer yahut benzemeyen bir lider profili etrafında söylendiğinde yanıltıcı olmayacak tesbitler; demek ki, X’e memleketimizde, hususiyetle gençlerde olan alakanın buraya kadar çıkardığımız ve kabaca aktardığımız amilleri, asıl sebebin kendisi değil de ona bağlı unsurlar!

Bana göre Malcolm X’in memleketimizde gün geçtikçe artan popülerliğinin altında yatan asıl sebeb, onun, “modern” diye isimlendirdiğimiz bir zamanda “İslâmcı bir lider” figürü olarak yaşamış olmasından kaynaklanıyor; çünkü bir genç, her ne kadar birçok lider profilini bilse dahî kendisini onunla özdeşleştirmek için, hayâlî olarak kurduğu bağın gerçekliğe bakan taraflarını, dokunabileceği taraflarını arar ve elleri buna uzanabildiği kadar rol modelini benimser; bu rol model ve rol model fikri, onun için hem ideali, ulaşılmazı temsil ettiği kadar aynı zamanda kendisiyle özdeşleştirebildiği, hissedebildiği bazı kereler dokunabildiği bir imajdır!

Bu açıdan bakıldığında Malcolm X, şehidlik gibi herkesin erişemeyeceği üstün bir nimete sahip olması, Harvard, Oxford ve benzeri mahfillerde proflara, diğer ileri gelenlere konferans vermiş olması, dünyadaki birçok liderle yakın temasta bulunmuş olması, Amerikan Hükümeti gibi dünyaya ayar veren bir gücü afallatmış olması gibi herkes tarafından kolayca ulaşılmaz tarafları olan, idealize edilebilecek bir liderdir. Ama aynı zamanda o, bugün bizim yaşadığımız çağ ve şartlarda yaşamış, benzer iletişim araçları etrafında mücadelesini yürütmüş, benzer elbiseler giymiş biridir; yani, diğer lider görünüşlerine hayranlık ve saygı duyduğumuz hâlde -mesela Ömer Muhtar gibi- onları kendimizle özdeşleştirmek fikrine uyum sağlayamazken, Malcolm X’e gelince iş değişiyor ve X imajı, her açıdan aşağı-yukarı “aynı” çevre şartlarında, modern dünyanın göbeğinde yaşadığını bildiğimiz bir rol model olarak, bugün modern dünyanın göbeğini her yönüyle gören bize –hususiyetle gençlere- dar bir çerçeveye itilmiş, belirmesi için her yolun tıkandığı şahsiyetlere özdeşleşme imkânı sağlıyor. Kendisinde görme, kendisinden bir parça ile aynı olma, benzer olma, bütün görünüşten bir parça taşıma yahut o bütün bir görünüş “gibi” olma fikrinin diğer lider görünüşlerden ziyâde Malcolm X ile tezahür ediyor olmasının ifade edilmemiş tarafının bu olduğunu düşünüyorum… Yaş ve ruh bakımından gençlerin her dâim heyecana meyilli mizaçları, modern çağın büyük binaları ve teknolojik aletleriyle donatılmış çevre şartlarının psikolojik baskısı altında başka lider görünüşleri ile sınırlı bir bağ kurarken, bahsettiğimiz aynı çevrenin psikolojik baskısı altında doğru hareket etmeyi başarmış ve bunun nasıl olabileceğini göstermiş bir rol modeli gördüğünde, yani X imajında kendisine ait olan tarafları gördüğünde, bahsettiğimiz bağ kurma kolaylıkla gerçekleşiyor. Tıpkı, fikirlerinin yüksek çapını anlamadığımız hâlde milletimiz nezdinde rol model olan Necip Fazıl, Salih Mirzabeyoğlu etrafında oluşmuş olan bağ gibi…


Baran Dergisi 581. Sayı