Geçtiğimiz günlerde düzenlenen zirvede İran’ın tam üye statüsünü kazanması ve Arap ülkelerinin alakası ile tekrar gündeme gelen Şangay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) dünü, bugünü ve yarını yeniden tartışılmaya başlandı.

ABD’nin ekonomik ve siyasi bir girdaba girdiği, İngiltere’nin adasında problemler yaşadığı, Fransa ve Almanya’nın artık tekleyen ekonomileri dünyayı yeni arayışlara itmiş durumda. İlk akla gelen alternatif birliklerden biri de Şangay İşbirliği Örgütü.

Avrasya coğrafyasının yaklaşık yüzde 60’ını, dünya nüfusunun yüzde 44’üne ve küresel gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 35’inden fazlasını kapsayan Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), bünyesinde iki BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi ve nükleer güce sahip dört üyenin bulunduğu dünyanın en büyük bölgesel işbirliği ve güvenlik örgütü konumunda bulunuyor.

Bugünlerde İran’ın tam üye statüsünü kazanması ile tekrar gündeme gelen ŞİÖ’nün, Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan'ın ortaklığında “Şangay Beşlisi” adıyla 1996 yılında temelleri atıldı. 2001 yılında Özbekistan'ın katılımıyla üye sayısı altıya çıktı ve “Şanghay İşbirliği Örgütü” adını aldı. 9 Haziran 2017'de Astana'da gerçekleştiren zirvede Hindistan ve Pakistan'ın örgüte katılması ile üye sayısı sekize yükseldi. Gözlemci statüsünde olan İran'ın örgüte tam üye olarak kabul edilmesi ile üye sayısı dokuz olmuş oldu.

ŞİÖ: Bölgesel bir teşkilattan küresel bir örgüte

SSCB’nin 1991’de dağılmasının ardından Orta Asya’da Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan bağımsızlıklarını ilan etmişlerdi. Bu geçiş sürecinde Orta Asya’ya Batı’nın ve özellikle Amerika’nın ilgisinin artmasıyla, bölgeyi kendi nüfuz alanı olarak ilan eden ve bunu her fırsatta yineleyen Rusya’nın ve bölgede yeni bir ekonomik güç olarak beliren Çin’in ilgisi de Orta Asya’da yoğunlaşmıştı. Bu çerçevede, yıllardır ilişkileri problemli olan ve aynı bölgede liderliğe oynayan Rusya ve Çin, 1990’ların ikinci yarısından itibaren aralarındaki sorunları çözebilecekleri ve bölgeye yönelik emellerini gerçekleştirebilecekleri bir işbirliği platformu arayışı içine girmişlerdi.

Rusya ve Çin yakınlaşmasının arka plânını oluşturan sınır anlaşmazlıkları, ekonomik çıkarlar ve bölgedeki ABD varlığına karşıtlık gibi nedenlere ilaveten Rusya, NATO’nun Doğu Avrupa’ya genişlemesini tehdit olarak algılamış, Çin de ABD’nin Tayvan’la olan ticaretinden rahatsızlık duymuştu.

Bu koşullar altında, Orta Asya ülkelerinin sınırlarını korumak, ekonomilerini geliştirmek ve diğer ülkelerle problemlerini çözümlemek şeklinde beliren ihtiyaçlarına cevap olarak bölgesel bir örgüt olan Şanghay Beşlisi Nisan 1996’da Çin’in Şanghay kentinde Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan arasında imzalanan anlaşma ile kuruldu. Başlangıçta, sınır bölgelerinde güvenliği artırmak ve kuvvet indirimi hususlarını düzenlemek amacıyla gerçekleştirilen görüşmeler, zamanla çok yönlü politika, güvenlik, diplomasi, ticarî-ekonomik, kültürel ve diğer başka alanlarda da karşılıklı işbirliğine genişletildi.

Uzun süre Şanghay Beşlisi olarak anılan bu siyasi ortaklık 2001 yılında Özbekistan’ın da katılımıyla genişleyerek Şangay İşbirliği Örgütü adını aldı. Örgütün amaç, prensip, yapı ve işleyişini belirleyen “Ortaklık Beyannamesi”nde; terörizm, ayrılıkçılık ve köktencilikle mücadele öne çıkan başlıklar oldu. Hatta bünyesinde bir anti-terör ajansı bulunduran örgüt, yasadışı göç, silah kaçakçılığı ve yasadışı uyuşturucu gibi sorunlara da ortak inisiyatifle müdahale edildi. Buna rağmen NATO gibi bir askeri yapılanma ve işbirliği görüntüsü vermeyen Örgüt, bunun yerine Sekreterya’dan gelen ortak bildiri ve siyasi retorik yoluyla “güçlü bir blok” profili çiziyor.

“Tek kutuplu dünya kabul edilemez”

Şanghay İşbirliği Örgütü'nün kuruluş belgesinde “sınır güvenliği ve terörle mücadele alanında işbirliği” vurgusu öne çıksa da, örgüt, yıllar içerisinde; tek kutuplu dünya düzenine alternatif bir blok olduğunu farklı vesilelerle ilan etti. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 2007 Bişkek Zirvesi’nde yaptığı konuşmada “tek kutuplu dünya kabul edilemez” diyerek bir anlamda örgütün misyonunu da ortaya koymuş oldu.

Askeri alanda ortaklık görüntüsü 2007 yılında, o dönem örgüte üye 6 ülkenin Ural Dağları’nda gerçekleştirdiği “Barış Misyonu” isimli askeri tatbikatla yeniden gündeme geldi. Örgütün 2008 yılı zirvesinde, Afganistan’daki gelişmelerin yanı sıra Rusya-Gürcistan arasında yaşanan Güney Osetya sorunu ele alındı. Zirvede üyeler Rusya’dan yana olduklarını beyan ederek, sağlam bir blok görüntüsünü perçinlediler. 2010 yılında Taşkent’teki zirveye Afganistan devlet başkanı Hamid Karzai’nin davet edilmesi, örgütün hitap ettiği bölgeyi genişlettiğini göstermesi açısından önemli bir gelişmeydi. 2012’deki zirvede ise örgüt üyeleri Suriye iç savaşına odaklandı ve Batı’nın bu ülkeye müdahalesinin büyük bir yıkıma neden olduğu vurgulandı. 2015 zirvesi ise Örgüt’ün genişlemesi açısından çok önemli bir milat oluşturdu. Hindistan ve Pakistan’ın sınır anlaşmazlıklarını ve aralarındaki ihtilafları barışçıl yollarla çözecekleri konusunda garanti vermeleri halinde tam üye olarak kabul edileceklerini ilan eden Örgüt, bu sözünü 2017’de yerine getirdi.

ŞİÖ’nün yeni üyesi İran

ŞİÖ’nün dokuzuncu ve en son üye olan ülkesi ise İran oldu. İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Hindistan'ın ev sahipliğinde video konferans yöntemiyle düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü Liderler Zirvesi'nde ülkesinin Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) dokuzuncu üye olarak resmen katıldığını duyurdu.

İran’ın yeni bir odak olamadığı için Doğu’ya yöneldiğini söyleyen Gazeteci-Yazar Mustafa Özcan “İran şu an Doğu’ya dönmüş olabilir ama; Batı ile de zımmi bir mutabakat hâlindelerdi. Tabiî bu süreçlerde İran çok efor sarf etti. Merkez olamadı. Şimdi de Doğu blokuna döndü. Hatırlarsanız, Çin ile İran 25 yıllığına güçlü bir anlaşma imzalamıştı. Çin, nüfuzunu İran’a ihraç etti.” dedi.

İran’ın ŞİÖ’ye girmesinin, Çin’in Ortadoğu’daki gücünü arttırmak için olduğunu ifade Özcan: “İran’ın Rusya ile de ilişkileri iyi. Son yıllardaki Çin-Rusya-İran yakınlaşması İran’ı ŞİÖ’ye yakınlaştırmıştı. İran nihayetinde örgüte katıldı, Çin’in Ortadoğu’daki gücü çoğalacaktır.” Dedi.

Şangay İşbirliği Örgütü: Alternatif mi ölü bir girişim mi?

Burada asıl sorulması gereken soru ise şu: Hem Türkiye hem de dünya siyaseti açısından Şangay İşbirliği Örgütü’nün hakim paradigmaya alternatif olma ihtimali var mı? Türkiye'nin "diyalog ortağı" olarak yer aldığı ŞİÖ üye ülkelerinin kendilerini ne NATO ne de Avrupa Birliği’ne muadil olarak görmemesi bir soru işareti olarak duruyor.

ŞİÖ ile ilgili en büyük problem ise herhangi bir siyaset, ekonomi ve askeriye alanında doktrine sahip olmaması. Komşular arası ilişkiler, terörle mücadele ve ekonomik bazı atılımlar dışında ŞİÖ’nün işlevleri atıl kalmış gibi gözüküyor.

Tüm bunlara rağmen üye ülkelerin ekonomik ve askeri kapasitesi ŞİÖ’nün varlığını mümkün kılan şey gibi duruyor. Özellikle ABD’nin kendi düzeni dışında kalan ülkelere karşı tavrı ortadayken, ŞİÖ üyelerinin sahip olduğu imkanlar ABD’nin çekinmesine sebep oluyor.

Dr. Barış Adıbelli: ŞİÖ yeni dünyanın ayak izlerinden bir tanesi!

ABD ne anlatırsa anlatsın, dünyada başka jeopolitik denklemlerin öne çıktığını söyleyen Dr. Barış Adıbelli, “İran dokuzuncu üye olarak ŞİÖ’nün masasına oturdu. Önümüzdeki dönemde jeopolitik rekabet artacak, ‘yeni dünya kuruluyor’ deniliyor ya hep. İşte yeni dünyanın ayak izlerinden bir tanesi… Bu arada, ŞİÖ, NATO ile komşu oldu. Türkiye NATO üyesi ve İran da ŞİÖ. Bu iki ülkenin birbirine sınırı var. Bu ilk oluyor! Bu arada, ŞİÖ için ‘Doğu NATO Paktı’ diyorlar. Bu yanlış biri askerî örgüttür diğeri ise işbirliği örgütüdür.” açıklamasında bulundu.

Türkiye'den Gazze'ye uğurlanan 9'uncu gemi Mısır'a ulaştı Türkiye'den Gazze'ye uğurlanan 9'uncu gemi Mısır'a ulaştı

Adıbelli, son ŞİÖ zirvesinde Belarus’un da örgüte üyelik sürecinin başlatıldığını ifade etti ve “Eğer bu olursa, Avrupa’nın göbeğinde ŞİÖ örgütüne mensup bir devlet yer almış olacak. Tam da NATO Asya’ya yayılmaya çalışırken… ŞİÖ de Avrupa’ya yayılmaya hazırlanıyor!” dedi.

Sonuç

ŞİÖ, tüm potansiyeline ve imkanlarına rağmen bugüne kadar bu gücünü aktif olarak kullanabilmiş bir örgüt olamadı. Bir yanda üye ülkeler arasındaki çatışmalar (Çin ve Hindistan sınırında yaşanan gerginlikler; Pakistan ve İran arasındaki sürtüşmeler; Kazakistan’ın Rus geçmişinden kurtulma çabaları) bir yanda da güçlü bir örgüt izlenimi verememesi (özellikle Rusya’nın Ukrayna savaşında Çin’in açık desteğinden mahrum kalması) örgüte olan güveni zayıflatıyor. Ayrıca İmran Han’ın ‘ortak para birimi’ teklifi ve üye ülkeler arasında kurulması istenen ‘Enerji Paktı’nın’ başarısız olması soru işaretlerini arttırmış durumda. En büyük eksiklik ise örgütün dünya siyasetinde ne siyasi ne de ekonomik olarak alternatif oluşturacak söyleme sahip olmaması.

Türkiye açısındansa örgüte denge unsuru olarak bakılması gerekiyor. Batı ve doğu ülkeleri arasında kendi çıkarlarını korumaya çalışan Türkiye, bir yandan ŞİÖ üye devlet liderleri ile poz verirken diğer yandan Batı ile iletişimini koparmıyor. Özellikle ekonomik ve askeri imkanları ŞİÖ’yü daima göz önünde bulundurmayı gerektiyor. Bu nedenle de ŞİÖ, Türkiye açısından hala izlenmesi ve bir denge unsuru olarak kullanılması gereken bir örgüt. Özellikle ekonomik, siyasi ve askeri açıdan Türkiye’nin kendisine oluşturmaya çalıştığı bağımsız sahanın açılması açısından kullanılabilecek bir alternatif.

Haber: Oğuz Can Şahin