- 28 Şubat Postmodern Darbe sürecinin en büyük mağdurlarından, düşünür, yazar... Tam 16 yılını cezaevinde geçirdi ve bugün Bolu F Tipi Cezaevi’nden tahliye oldu. Çok büyük bir kalabalık karşıladı kendisini; sevenleri, yakınları... Ricamızı kırmadı ve konuğumuz oldu. Şimdi kendisinden görüşlerini alacağız. Hoşgeldiniz efendim yayınımıza.
- Hoş bulduk!
- Efendim, dile kolay tam 16 sene; 48 yaşında girdiniz 64 yaşında çıktınız. Öncelikli olarak neler hissediyorsunuz?
- Memnunum gayet tabiî ki; içeride olmak istemezdim. Gayet memnunum. Ama az önce arkadaşlarla konuşurken de ifade ettim, bu benim hayatımın boşa geçmiş bir safhası değil. Ben hayatımı o şartlar içinde, o şartların gerektirdiği fikri damıtarak geçirdim. Ondan dolayı hayatım ziyan oldu demiyorum. Ama gayet tabiî dışarıda olmayı istiyorum. İçerideyken de dışarıdayken de söylediğim sürekli bir şey var, “Allah hakkımızda hayırlısını etsin” duası baştadır. Bunu bütün arkadaşlarım da bilir. Ondan sonrasında da tabiî bunda emeği geçen arkadaşlarımın hepsine teşekkür ediyorum. Söyleyeceğim bundan ibaret.
- Tahliye kararını bekliyor muydunuz?
- Beklemiyordum.
- Sürpriz oldu.
- Çünkü şöyle sürpriz oldu, bilmiyorum bu tahliye için uğraşan arkadaşlar da nereden işe başladılar çok iyi biliyor değilim, bir yerden başladılar. Hatta şöyle söyleyeyim, meselâ ben Adlî Tıp’a gittim. Şimdi tabiî Adlî Tıp’ta beklenen hâdise benim orada bir hastalık raporu almam gibi. Ben tam tersi, Adlî Tıp’ta zekâmın son derece yerinde olduğunu gösterir bir şekilde konuştum.
- Sağlıklı olduğunuzu gösterir şekilde konuştunuz.
- Sağlıklı olduğumu gösterir şekilde konuştum. Doktor güzel bir soru sordu: “Öyleyse neden geldiniz?” Ben de dedim ki, “Ben bilmiyorum niye geldiğimi, savcılıktan gitmen lâzım dediler, ben buraya geldim. Niye geldiğimi bilmiyorum.” Öyle bir tuhaflık da oldu...
- Peki efendim, cezaevinden çıktınız, sağlığınız sıhhatiniz nasıl?
Onu soralım hazır konu açılmışken.
- Sağlığımda Telegram’ın getirdiği birtakım arazlar var. Bunlar da tabiî nasıl anlatılır bilmiyorum. Telegram’ı bilen insanlarla daha iyi paylaşılır. Meselâ siz belirli hastalıkları bildiğiniz zaman onu rahat konuşursunuz. Ama meselâ hayatında hiç cep telefonu görmemiş bir adamın yanında konuşmaya kalksanız, bütün buradakilerin hiçbirisini görmediğini farz edin, diyecek ki “Salak, eline bir kutu almış konuştuğunu zannediyor.” Anlatabiliyor mu- yum? Şimdi onun gibi Telegram’ı bilmediğiniz zaman benim anlatacağım şeyler kendiliğinden havada kalır.
- Efendim, şimdi uzun bir sürenin ardından yeni bir dünya ile karşılaştı- nız. Çok tuhaf geliyor mu?
- Yunanca’da tekniğe oyuncak derler. Japonlar’ın da güzel bir sözü var, “Ölümü oynadı”... İnsan psikolojisinin karşılığı, yapmak, etmek... Meselâ der ki, “Filanca ölümü oynadı”. Bunun gibi, teknoloji de Yunanca’da “Oyuncak” demek. Şimdi o oyuncak faslı içinde, gayet tabi orijinal buluşlardır ama beni şok edici bir yanı yok.
- Efendim, şimdi yeniden yargılama talebi kabul edildi, yeniden yargılama başlayacak. 16 yılınızı hapishanede geçirdiniz. Eğer yeniden başlayacak davada, bu 16 yılı haksız yere içeride geçirdiğinize dâir bir karar çıkarsa ne yapmayı düşünüyorsunuz? Dava açmayı düşünüyor musunuz?
- Vallahi bilmiyorum. O nasıl olacak, onları benim avukatlarımla konuşmak lâzım. Ben çok da işin farkında değilim yani. Bir de şu var, avukatlarım sağ olsunlar, bunlarla uğraştılar, arkadaşlar geldi, gitti, bir şeyler oldu falan filan da, ben hiçbir zaman kendi asıl yerimden ayrılmadım. Ben hep bir fikir damıtmakla meşgul oldum. Hatta bu, telegramcılar tarafından biraz da benim ümitsizliğime yoruldu. Yani çıkacak bir adamda ona dâir bir psikolojik değişim olur, ben hâlbuki son anıma kadar, yazarak çizerek, günlük hayatta yaptıklarımı yaparak geldim. Hukukî şeyleri bilmiyorum, avukatlarımla görüşeceğim. Tabi hukukî şeyler derken bu vesileyle söyleyeyim, hukuk sadece benim problemim değil Türkiye’de, savcıların, hâkimlerin de problemi! Hukuk çok önemli bir husus. Kendi şahsî işimle ilgili dururken bile elimde olmadan kayıverdiğim mevzular var. Bu mahkeme safhasının dışında, geniş anlamında hukuk bahsinin de üzerin- de duracağım.
- Hayata dâir bundan sonraki planlarınız nelerdir?
- Ben yaptığım işleri yapıyorum; “Bıraktığım yerden devam ediyorum” demiyorum. Hayatın yokuşu da var, inişi de var. Bunun gibi bir yerdeyim. Hayatımı boşa geçmiş görmüyorum, heba olmuş görmüyorum! Tabiî yalnız şu var, söyleyeyim, yakınlarım adına bu olabilir, ailem adına bu olabilir. Biraz evvel size söyledim, aileme düşkün olan bir insanım. Yaşım her ne kadar 63 ise de babama, anama düşkün olan bir insanım. Onların vefatları oldu. Bundan 8-10 sene önce çıksaydım çok sevinirdim; hiç olmazsa bir bayramda ziyaret edeceğim, ömürlerinin son dönemi gibi... Şimdi o türlü şeyi yapamayacağım. Yapamayacağım için o kadar sevinçli de değilim. O zaman bunun için özel olarak sevinebilirdim.
- Ailenizi de gördünüz, sevenleriniz karşıladı sizi.
- Benim çocuklarım büyüdü; onların ne okul durumlarından, ne hayatlarının nasıl geçtiklerine dair sıhhatli haber alabildim. Devamlı olarak benim ziyaretime geldiler. Beni boş bırakmadılar; küçük çocukların o ziyaretlerini takdir edersiniz. Ondan sonra bazı şeyler var, bunları hukuk bahsi olarak söylüyorum. İçeride hâlâ arkadaşlarımız var. Arkadaşlarımız derken mahpusluk arkadaşlığından bahsediyorum, sadece ideolojik değil. Şimdi mesela diyelim burada, bir saatlik görüş koymuşsunuz. Beni tek çıkarıyorlar görüşmeye.
Benim 4 tane ziyaretçim var. 15 dakika için İstanbul’dan gelmiş. Benim ziyaret- çim on tane olsa adam başı beş dakika ziyaret. Anlatabiliyor muyum? Bu tip şeylerin görülmesi lâzım. Meselâ ben sizi görmeden, telefondan teşhis koyuyorum... Bu mümkün değil. Anlatabiliyor muyum? Bazı şeylerin birebir görülmesi lâzım. Mesela, bizim rahmetli pederi anayım yine, ailecek bir kamp kurmuştuk. Geceleyin nöbet bekliyoruz. Birader ile birlikte, bir o bekliyor bir ben bekliyorum. Gecenin bir yarısı kaldırıyor beni, “Nöbete” diyor. Ben şimdi yorgun argın binbir zorlukta kalkıyorum. Aynı şekilde onun için de öyle. İkişer saat nöbet tutuyoruz. Tek başınasın, herkes yatıyor... Bizim pe- der de asker emeklisi, “Bak burada iki saat nöbet tutuyorsun, ne kadar zor geliyor. Yarın öbür gün bir yere gelirsin, birini nöbet tutmaya yollarsın, iki saat nöbet tut dersin, iki saati öğren, ondan sonra söylersin” dedi. Anlatabiliyor muyum? Bazı şeylerin birebir görülmesi lâzım. Meselâ milletvekilleri gel- diler, savcı hanımın söylediğine göre, ben vaziyeti bilmiyorum, hücreyi gördüler. Birisi demiş ki, “Burası fena de- ğil, bizim Mecliste kaldığımız yer gibi” demiş. İşte tamam Meclis’te kaldığın yer gibi de, sen meselâ Meclis’te yorul- dun, uzanıyorsun. Savcı da demiş ki, “Yok, öyle kaldığınız yer gibi değil. O bütün ömrünün şu kadar senesini burada geçiriyor.” Bu tür kıyaslara göre oraları tanımak lâzım. Anlatabiliyor muyum? Oraları gördükten sonra sanırım cezaevi realitelerine daha başka türlü bakılır. Bunu da söyleyeyim. Ondan sonra tabiî cezaevi problemleri sadece cezaevinin değil Türkiye’de genel hukuk mevzularının içinde bir yerdedir. Ondan sonra da, hukuk neyin içindedir? O çok önemli. Tamam mı? Hukuk neyin içindedir? Onu söyleyemediğin zaman, ne hukuk hukuka benzer ne de cezaevi hukuku hukuka benzer. Ondan sonra netice olarak her- kesin şikâyet ettiği bir müessese çıkıyor.
- Efendim son olarak, yine davaya döneceğim. 16 senenize mâlolan bu suçlamalar hakkında cezaevindeyken hem avukatlarınız, hem aileniz, hem de siz...
- Ben size şunu söyleyeyim, şimdi savcılar dâhil. Tamam mı? Hâkim dâhil. Benim savunmalarım da ortadadır. Bak şimdi benim savunmalarımda o kadar çöpten şeyler vardır ki, meselâ diyebilirim ki, önünde bardak vardı. Şimdi ben buna yok desem, bunun da ispatı kâbil olmadığı için ben burada bir avantaj elde edeceğim, ben bunu diyemiyorum. Anlatabiliyor muyum? Bunun Türkçesi bu. Şimdi bu çerçeve içinde söylüyorum. Ben diyorum ki, “Kendi hukukunuza uyun!” Anlatabiliyor muyum? Şimdi, “Kendi hukukunuza uyun” dediğim andan itibaren benim meselem burada başlıyor. Şimdi bak cezaevinde ben mahkemeye git- tim. Kartal’dan bahsediyorum. Bu Telegramdan yoğun bir şekilde korkunç, feci, artık anlatmıyorum, Telegram şeyleri içindeyim. Bu Telegram’ın öyle bir şeyi var ki, sizi psikolojik olarak ne duyuyorsanız o elektromanyetik dalgalarla ona hazırlıyor. Ondan sonra da sözlü olarak devreye giriyor. Mselâ “niye içtiniz onu” dediği zaman size müthiş bir panik veriyor. Hâlbuki bunu içmenin bir tarafı yok. Ama paniğe kapılıyorsunuz. Neyse... O silâh mevzuu. “O silâhları kabul edeceksiniz” dedi. Beni nasıl o koridora sok- tu bilmiyorum. Edersin, etmezsin, cihazıyla veriyor, bilmem ne yapıyor. Sonra yan tarafta hücrelerin kapıları açılıyor. Bizim arkadaşların sesleri geliyor. Bunlar şimdi tabi son derece basit şeyler. Mesela teybe alırsınız sesini, “Peki ağabey” diye bir ses. Tamam tanıyorum o filancanın... Şimdi benim kaldığım koğuşun karşısındakinin yanındaki koğuşta mahkeme kurmuşlar. Bizim arkadaşların hepsini de almışlar oraya. Benim hakkımda iddianame sunuluyor. Meselâ diyelim, isim vermiyorum, arkadaşın biri “Evet öyle” diyor. Öbürü bilmem ne diyor falan. Yani hepsi benim aleyhime şey veri- yor. Yani bana böyle bir intiba. Nasıl o koridora düştüm bilmiyorum burada iddialaşmalar var, mafya bilmem neleri var. Bana tipler gösteriyor, ürkütmek üzere. Orada dedi ki, “O silâhları kabul edeceksin.” Edersin, etmezsin, arttırdı. “Etme de görürsün” filan. Oradan görevliler giriyor, bilmem neler oluyor falan, oralara girmiyorum. Sizin için girmiyorum yani, nasıl olsa yayınlayamazsınız. Mahkemede hâkim bana dedi ki, “Peki o silâhlar hakkında ne söylüyorsun?” Şimdi silâhlardan kasıt şu: Metris Cezaevi’nde silâhlar varmış. Tamam mı? Ben o silâhları kabul edecekmişim. Yani Telegram’da bana işlenen konu bu. Mahkemede hâkim bana, “Silâhlar hakkın- da ne düşünüyorsun” deyince ben de dedim ki “Polis koymuştur.” Şimdi benim kendime ait, evimde bulunan silâh başkadır, cezaevinde silâhların bulunması başka bir şeydir. Anlatabiliyor muyum? Ben “Polis koymuştur” deyince, sanki evdekinden kıvırıyorum gibi anlıyor hâkim onu. Ondan sonra Bandırma Cezaevi’ne iki tane Kalaşnikof yollamışım. Bu kabul edeceğim silâhlar arasında bunlar da var. “Ben Bandırma’ya falan silâh yollamadım” dedim. “Kim benim yolladığımı söylüyorsa, o çıksın ortaya” diyorum hâkime. Tabi hâkim Telegram’ı biliyor veya bilmiyor, ben şimdi oraya girmiyorum. Karşısında abuksubuk konuşan biri var. Hâlbuki benim söylediklerim tam doğru. Çünkü ben Telegram’da ona hazırlanarak gelmişim. Orada bana sorulacak soruları söylüyor. Ben de bana sorulacak soruları cevaplıyorum...
- Programımıza katıldığınız için çok teşekkür ederim efendim!
Furkan Dergisi Temmuz-Ağustos 2018