"Gece saat 10'da komşularım geldi. Kapıyı çalıp saldırıyorlardı. 10 yaşındaki kızlarıyla gelmişlerdi. Oğlumun, onun kızıyla tartıştığını, ona bağırdığını iddia etti." diyen Merruş, komşularıyla aralarında geçen diyaloğu şu şekilde özetliyor: "Sonra 'Çocuk sonuçta, olur dedik' ve hallederek ayrıldık."

Ancak olaylar bununla sınırlı kalmadı. Komşularıyla yaşadıkları tartışmanın çözüldüğünü düşünen Merruş, ailesiyle uyumaya hazırlanırken kapıları bu sefer polis tarafından çalındı. "15 dakika sonra biz tam uyuyacakken, büyük bir polis ekibi geldi." diyen Merruş, polisin oğlunu karakola götürmek istediğini ancak kendisinin de oğluyla birlikte gitmekte ısrarcı olduğunu belirtiyor: "Abdulmecid'i (oğlu) istiyoruz dediler. Ben de yanında geleyim dedim, hayır sadece o gelecek dediler. Ben de yalnız bırakamam dedim. Çocuğu da sürükleyerek aldılar ve korkuyordu."

Polis, Merruş'un oğlunu karakola götürdükten kısa bir süre sonra bu sefer de eşini karakola götürmek için evine geldi. "En sonunda kabul ettiler. Karakola götürdüler ve bir evrak düzenlediler. Bizi sonra acile götürdüler. Telefonlarımız daha yanımızdaydı. Eşimi aradım. O da götürüldüklerini söyledi."

Polis, hem Mahmud Merruş'un ailesini hem de kız kardeşinin ailesini karakola götürüyor. "Güvenli bir yere götüreceğiz diye aldılar. Burada akrabaların var mı dediler. Kız kardeşim var dedim onlara. Adresini ver dediler, onları da koruyacaklar diye. Sonra oraya gittiler ve onlara da akrabaları var mı diye sordular. Bacanağım da, kardeşim burada dedi. İki aileyi de alıp, biraz sonra serbest bırakacağız dediler. Sonra 3 aile hepimiz karakolda karşılaştık."

Ancak aileler serbest bırakılmak yerine bir gece karakolda tutuldu ve ertesi gün sınır dışı etme merkezi olan Geri Gönderme Merkezi'ne götürüldüler. "Bir gün orada tuttular ve korkmayın güvendesiniz dediler. Ne yaptığımızı bile anlamadık. Tüm olay iki çocuğun tartışması sadece. Çocuğu bir gün boyunca yanımızdan aldılar. Onu da hastaneye ve hakime götürmüşler yine. İkinci gün de geri getirdiler. Bu arada karakolda bir gün yatmış olduk."

Aileler, Geri Gönderme Merkezi'nde de bir gece tutulduktan sonra sınırdışı edileceklerini anlıyorlar. "İkinci gün bizi Geri Gönderme Merkezi'ne aldılar. Neden buradayız dedik, yine güvenlik için falan dediler. Benim de tiroid ve böbrek hastalığım var. İlaçlarımı istiyorum evde kaldılar dedim. Onları da getiririz dediler. Bir gün GGM'de tutulduk. İkinci günün sabahında da, bize, sizi güvenli bir yere alacağız dediler. Biz de sınır dışı edileceğimizi anladık."

Mahmud Merruş, sınır dışı edilme sürecinde kendilerine hiçbir şekilde su ve yiyecek verilmediğini ve sadece üzerlerindeki kıyafetlerle sınır dışı edildiklerini belirtiyor. "Kimse yanına su, yemek ya da hiçbir şey almasın dediler. Yolculuk 6 saat sürecek ama kimse bir şey almasın dediler. Çocuklarımız var, su, yemek lazım dedik. Onlar da hayır bizde her şey var dediler. Allah şahit ki, bizi otobüse bindirdiler ve ne su, ne de başka bir şey verdiler. Kilis'e ulaşınca bize çocukları susturmak için küçük bir su şişesi verdiler."

“Anadolu’dan Gazze’ye: Bir Nefes” programları başlıyor “Anadolu’dan Gazze’ye: Bir Nefes” programları başlıyor

Merruş, Kilis'e ulaştıklarında kadınların küçük bir odaya, erkeklerin ise büyük bir odaya kapatıldığını ve o gece sayılarının 141'e ulaştığını belirtiyor. "Kilis'e ulaştık ve orada zorluk başladı. Kadınları ayrı küçük bir odaya koydular bizi de başka büyük bir odaya. Normalde 30 kişiydik, o gece bizi saydılar ve 141 kişi olduk. Orada imzalamak için bizi götürdüler."

Mahmud Merruş, 3 gün Kilis'te tutulduktan sonra sınır dışı edildiklerini ve bu süreçte yaşadığı zorluklara dikkat çekti. Sınır dışı edildikten sonra Afrin'deki hastaneye giden Merruş, orada da doğru düzgün bir tedavi alamadığını söylüyor. "3 gün sonra ne eziyet çektiğimizi Allah biliyor. Ben Türkiye'deki hayatımda ilk kez böyle muameleye maruz kaldım. İlk geldiğimizde kapılarını bize açtılar, hiç kötü davranmadılar. Ama en sonunda bunu çok kötü muamele yaptılar. Durumumuzu Allah'a havale ediyoruz. Bizi sınır dışı ettiklerinde 4 gün boyunca ben ilaçlarımı alamadım. İlaçlarımı almama bile izin vermediler. Bizi sadece üzerimizdeki elbiselerle aldılar. Çocuklara yedek elbise bile almadık. Paramız bile yoktu. Şu anda ayağım şişti ve ayağa kalkamıyorum. Kardeşimle Afrin'deki hastaneye gittik, orada da o alanda anlayan doktor yoktu. Ve normal ilaçlarla geçinmemi söylediler. Bunu yapanları Allah'a havale ediyoruz."