Aramızdaki her şey, o gün onun İBDA Kitabevine gelip selam vermesiyle başladı. Bir türlü unutamadığım o sahne gözlerimin önünde... Hatırladığım her an yeniden yaşanıyormuş gibi canlılığını hâlâ muhafaza etmektedir.
Selam verdi ve arkasından, “bir çayda bize söyle de içelim bakalım!” demişti. Selamını aldım ve hemen çay söyledim. 60 yaşlarındaydı. Sakalı özensiz, saçları beyaz, kıyafetleri ise inşaat çalışanı birisi nasılsa öyleydi.
“Ben Mehmet Şendal, mühendisim. Meram’da oturuyorum. Orada bir mala bile harç kullanmadan ahşaptan bir ev yapacağım. Malzeme almaya geldim. Buraya da uğradım.” dedi. Alamadığı veya bulamadığı aylık Taraf Dergisi’nin eksik sayılarını ve yeni sayıyı istedi. O konustukça, nasıl bir kimseyle karşı karşıya olduğumun farkına vardım. Ama pek vakti de yoktu. “Ben burada olduğum müddetçe gelirim” dedi. Dimağımıza tadı bizde her daim sürecek bir damla bal damlattı gitti...
Onun gelişi başka bir gelişti. Artık, hayret ve hayranlık dolu bir heyecanla onun yolunu bekler olmuştuk. Kullandığı kelimeler bir yana, sesindeki heyecan, duruşundaki asalet öbür yana, o bizden birisiydi.
Okuduğu yayınları dikkatle takip eder, gerekli gördüğü cümlelerin altını özenle çizerdi. Hiçbir ayrıntıyı atlamaz, yaşanan hadiselerin geçmişinde yatan gerçekleri bir bir ifşa ederdi. Nihal Atsız, Alpaslan Türkeş, Mehmet Emin Alpkan ve Üstad Necip Fazıl Kısakürek, Mustafa Kafalı gibi isimleri yakinen tanıyordu. Muazzam bir tarih bilgisine sahipti. Sahte kahramanların ismini andığı an, onlara olan öfkesi yüzüne yansır, kullandığı kelimelerin şiddeti artardı...
Ehl-i Sünnet hassasiyeti her şeyin üstündeydi. Sapık anlayışlara set çeken İBDA onun için bağlanılması gereken tek hareketti. Bu yüzden elinden gelen herşeyi yapmaya çalışıyordu.
O yıllarda kendisini belli eden bütün İBDA’cılar Emniyet ve MİT’in takip ve tacizi altındaydı. Bunun için gelenlere kim olduklarını sormak pek doğru bir hareket değildi. Tanıştığımız kimseler istemedikçe haklarında malumat sahibi olmak gibi bir arayışımız da yoktu. Biz sadece gerekçeleri konuşur, gereğini yapmak azminde olanlarla birlikte hareket etmenin şart olduğuna inanırdık. Böyle davranmamızın polis ve MİT takibinden de öte başka bir önemli sebebi daha vardı. Dışımızdaki yapıların güdücüleri, İBDA’yı yok saymak bir yana, karalayan telkinlerde bulunuyordu. O yüzden bizim samimiyetten başka sermayemiz yoktu.
Mehmet Şendal bu yapıların işleyiş biçimini çok iyi biliyordu. Fikrini sorduğumuz hususlara hâkimdi. Tanıdığı isimlerden görüşmemiz gerekenlerle irtibat kurmamızı sağladı.
Eski MSP milletvekili Vahdettin Karaçorlu, Dr. Mustafa Güçlü bey, Eski Yazma Eserler Kütüphanesi Müdürü rahmetli Lutfi İkiz, Kombassan Yönetim Kurulu Başkanı Haşim Bayram, İttifak Y. Kurulu Başkanı S. Mehmet Buğa gibi ismini burada zikretmediğimiz isimlerdi.
Kendisini önce Konya’dan güvendiğim arkadaşlarla tanıştırdım. Bizim dergilerde yayın sorumluluğu olan Şükrü Sak ile de tanıştırdım. Onun ve bizim yaptığımız söyleşiler, ismini gizli tutmak maksadıyla “Mim - Şın” ismi ile Taraf, Akıncı Yol, Aylık, Baran ve Furkan dergilerinde yayınlandı.
İbda Mimarı Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’na olan ilgisi çok büyüktü. Her adımını takip eder her halini sorardı. 1998 yılında Ankara’ya davet ettiği evinde yeni çıkan Hırka-i Tecrîd “Risale-i Üçışık”ı takdim ettiğimde kitabı eline almış, alelacele Kumandan’ımızın “Takdim” yazısına şöyle bir göz atmıştı! İşte o anda orada olanlar olmuştu. Hangi cümleye takıldı da ondan yaptı bilemiyorum, gözyaşlarına hâkim olamamış ve ağlamıştı!
Tabiî o esnada ben ne diyeceğimi bilemedim. Ama şimdi, gözyaşları ile yaşadığı hayatın nihayetinde tecrübeleri ile verdiği son kararın asaletini tasdik ediyordu sanki.
Vesile olduk. Aczimendi Hareketi lideri Müslüm Gündüz Hocaefendi ile Meram’daki evinde görüştüler.
Kendileri ile aramızdaki bağ hiçbir zaman kopmadı. Antalya’ya geldikleri zaman misafir kaldığı eve çağırır yanına giderdik. Konya’ya uğradığımız vakit muhakkak ziyaret ederdik...
Kütüphanesinde binlerce eser yanında tuttuğu notlarla birlikte muazzam bir arşivi vardı. O bizim ayaklı kütüphanemiz gibiydi.
Oğlu Selahattin Kürşad Şendal tarafından babasının vasiyeti gereği 4 bin kitap ve belgeyi Konya Necmeddin Erbakan Üniversitesine bağışlamıştır.
En son:
“Sevgili dost,
Bu dosyayı teslim eden bacanağımdır.
Yazıları oku incele!
Geniş bir taraftar kitlesi buldu.
Tamamı konferans olarak verildi.
Beğeneceğinizi ve değerlendireceğinizi zannediyorum!
Baki selam”
Mim - Şın
300 sayfayı aşan bir dosyayı bize bu notla emanet etti ve gitti.
Antalya’dan yola çıktığımız Ali Rıza Mavi, Nebi Koca ile birlikte 25 Temmuz 2015’te Meram’daki evine vardık. Bizim gelişimizi beklermiş gibi öyle mutlu oldu ki anlatılamaz. Saat öğleden sonra üçten öbür gün üçe kadar sohbet ettik. Alinin hazırladığı bol acılı saç kavurmayı özene bezene afiyetle yedik. Onun kursağına giden her lokma için bizim boğazımızdan geçmiş gibi sevindik.
Ne yazık ki o unutulmaz sohbetin üç saatini kayda alabildik. Ayrılırken bahçesindeki her meyveden ısrarla topladı, toplattı. “Yine gelin, arayı uzun etmeyin” demeyi de ihmal etmedi...
Ondan ayrıldık ama, gözümüz hep arkada kaldı. Oğuz Beyimizin Ruhu şad Mekanı cennet olsun.
Kimdir?
5 Nisan 1932 yılında Konya’da doğdu. İlk ve ortaokuldan sonra 1947’de Konya Sanat Okulu Mobilya bölümünden mezun odu. Yüksek tahsilini İstanbul Yıldız Teknik Mimar ve Mühendislik bölümünü bitirerek tamamladı ve “İnşaat Yüksek Mühendisi” oldu.
İstanbul’da Hüseyin Nihal Atsız ve MHP Lideri Alpaslan Türkeş ile tanıştı. Ötüken dergisini Mustafa Kafalı hocayla birlikte çıkardı. Türkiye Yayınevi kurucusu (Taşkent’li) Mehmet Emin Alpkan ile burada tanıştı. Üstadın “üç Mehmetler” dediği isimler arasına girerek sevgisini kazandı.
(Üç Mehmetler, -Eski başbakan Ahmet Davutoğlu’nun babası- Mehmet Davutoğlu, Mehmet Emin Alpkan ve Mehmet Şendal’dır.)
Demirel döneminde 18 barajın inşaatını yaptı.
İller Bankası Bölge Müdür Yardımcılığı görevinde bulundu.
Bu arada Ankara Zafer Mimar Mühendislik bölümünü bitirdi.
Milliyetçi Cephe (M.C.) Hükümetleri döneminde GAP ve Toprak Reformu Müsteşar Yardımcısı görevine getirildi.
İhsan Kabadayı ile Agâh Oktay Güneri’nin milletvekili seçildikleri 1973-77 yılları arasında MHP’den Konya Milletvekili adayı oldu.
Bu yıllarda Mehmet Şendal, daha önce İstanbul’da tanıştığı Üstad Necip Fâzıl Kısakürek’i MHP Lideri Türkeş ile tanıştırdı.
Üçüncü üniversiteyi Ankara İktisadi ve Ticarî İlimler Fakültesi’nde okudu. Lisansüstü öğrenimini burada tamamladı.
12 Eylül’den sonra yurt dışındaki Şehitliklerin bulunduğu ülke ve mekânları araştırdı.
Özal döneminde Irak’ın demografik yapısı hakkında yerinde araştırmalar yaparak hükümete sundu.
Mehmet Şendal’ın kütüphanesinde 17 binden fazla kitabı vardı. Hikmet İlim ve Sanat Derneği’nin kuruluşuna vesile oldu. HİSDER’in “Onur Başkanı” idi.
Aydınlar Ocağı tarafından 2010 yılında Konya’ya ve kültürümüze yaptığı 60. hizmet yılı dolayısıyla “Konya Oğuz Beyi” unvanı verildi.
Çumra Şeker Fabrikası’nın yapımında büyük emeği geçti. Birgül Dündar tarafından “Konya Şehir Tarihi Açısından Mehmet Şendal.” Üniversite Bitirme Lisans Tezi hazırlandı. 11 Ekim 2016 tarihinde vefat eden Mehmet Şendal, evli ve biri erkek üç çocuk babası idi.
Baran Dergisi 624. Sayı
Mehmet Şendal: Konya Oğuz Beyi “Mim-Şın”
Kerim Bozdağ
Yorumlar
Trend Haberler
Türk solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Kassam'dan şehadet operasyonu: İsrailli teröristlerin arasına sızıp pimi çekti!
Kemalistler putlarına sahip çıkıyor! Yine 5816, yine hukuksuzluk, yine ceza
Her yerde pislikler, her yerde sorunlular! Yahudi tarikatına baskın!
LGBT, pedofiliye kapı aralıyor! Sapık çifte 100 yıl hapis cezası!
CHP'li belediyeler eskisi gibi ezanları mı yasaklıyor? Valilik tahkikat başlattı