● Bu inkılâbın kadınları, cihanın en zarif ve en cazibeli kadınları olacaktır.
● Bu inkılâbın kadınları, kutsî ölçünün “örtmeğe mecbursun!” dediği her noktalarını örtecekler ve “örtmeye mecbur değilsin!” dediği hiçbir noktalarını örtmiye zorlanmayacaklardır.
● Bu inkılâbın kadınları, böylece ve anlıyanlarca, kadınlık mefhumunun heykelleştirdiği en derin ve esrarlı hicap ifadesi içinde cemiyet zeminini süsliyeceklerdir,
● Bu inkılâbın kadınları, böylece ve anlıyanlarca, kadınlık mefhumunun heykelleştirdiği en derin ve esrarlı hicap ifadesi içinde cemiyet zeminini süslerken, evvelâ Allah'ın emrini yerine getirmiş olmanın saadetine, sonra da kadınlık sihrinin son merhalesine ermiş bulunmanın imtiyazına kavuşacaklardır.
● Bu inkılâbın kadınları, erkek veya horoz gördüğü yerde kukumavlaşan veya kaçacak delik arayan eski nesil kadınlarından hiçbirine benzemiyecek; Saadet Devrinin; ulvî kadınlığına eş olarak, kendisine kutsî ölçünün yasak etmediği her noktada boy gösterecek; ve esasen kaçsalar da, gelseler de, otursalar da, kalksalar da, giyinseler de, soyunsalar da, ne erkek ve ne horoz, onları dinî edep ve eda dışında görmeyi imkân bulamıyacaktır.
● Bu inkılâbın kadınlarında vakar, hayâ, iffet, mâna, şahsiyet, eda; öyle cömert bir ifadeye bağlıyacaktır ki, dünyanın en havaî erkeği bile yüzlerine bakarken ürperecek, onlara karşı hürmetten başka bir şey duymıyacaktır.
● Bu inkılâbın kadınları, küfür dünyasının bütün kadınlarına ve erkeklerine, İslâm üstünlüğünün, ilk bakışta aşikâr, müşahhas vesikalarından birini verecektir.
● Bu inkılâbın kadınları, esasta, muazzez ve münezzeh ev kadrosunun ve aile çerçevesinin sultanı olacak, hayatın yırtık seciye emredici iş sahalarından hiçbirinde görünmiyecek; buna rağmen İslâm ölçülerinin yasak etmediği ve kendisince icap gördüğü sahalarda da şerefle içtimaî faaliyet kabul etmekten kaçınmıyacaktır.
● Bu inkılâbın kadınlarından, yüzde yüz İslâmî çerçeve içinde ve bilhassa kendi, cinsi üzerinde yetiştiricilik vazifesiyle, muallim çıkacak, doktor çıkacak, hastabakıcı çıkacak, muharrir çıkacak, sanatkâr çıkacak, âlim çıkacak; ve bilhassa fahişe çıkmıyacak, bar artisti çıkmıyacak, sarhoş şarkıcı çıkmıyacak, göbek atıcı çıkmıyacak ve nihayet başıboş işçi ve memur yaftası altında cinsiyetini azmanlığa götürmüş pislik ve yırtıklık nevilerinden hiçbirisi çıkmıyacaktır.
● Bu İnkılâbın kadınlığına ruh örneği, cinsinin fetânet ufku Hazret-i Âişe ile, hassasiyet ufku Hazret-i Fatıma...
● Bu inkılâbın kadınlığı, temeli 14 asır evvel atılmış ve sonra hiçbiir mimarî çizgisi kalmamış ve anlaşılmamış olarak, bütün insanlığa örnek olacak kıymettedir.
İslâm inkılâbında üreme ve türeme
● Sağlamlaşma ve güzelleşme tedbirlerimiz ve en ince istifa buluşlarımızdan sonra iş, bu keyfiyet esası üzerine dayalı ve fevkalâde hareketli bir üreme ve türeme plânını tatbiktedir.
● Potada pırlantaya maya tutturduktan sonra o cevheri kirşiz ve küfsüz olarak büyütmeye çalışmak... Hedef budur!
● Her kemmiyet köpürüşü mutlaka bir keyfiyet esasına dayandığına göre, bu sahadaki kemmiyet hamlemizin aslî keyfiyeti tamamiyle mahfuz olduktan başka, sırf kemmiyet ölçüsüyle de ayrıca ve başlıbaşına bir keyfiyet değeri vardır.
● Üreme ve türeme gayemizin, ayrıca başlıbaşına keyfiyet değerinde oluşu şundandır ki, Peygamberler Peygamberinin, durmadan ürememiz, beklemeden çoğalmamız ve boyuna sayımızı artırmamız hususunda da muazzam fermanları vardır. Kıyamet günü Ümmetlerinin çokluğuyla iftihar buyuracaklarını bildiren Kâinatın Efendisi, bu iftihar duygulan içinde, Müslümanlar kadrosuna düşen de ve kemmiyette ezici üstünlük vazifesini ne harikulade ilan ve ihtar etmiş bulunuyorlar.
● Evet; olmak, hep olmak ve her sahada olduktan sonra bu oluş etrafında çoğalmak, hep çoğalmak ve nihayet her sahada hâkim mikyasları taşırmak, Müslümanların varlık borcudur.
● Üreme ve türemenin iki cenahı vardır; birincisi içeriden ve iç tedbirlerle çoğalmak, hep çoğaltmak ve nihayet en titiz yetiştiricilik tasarrufunun rejimini yaşamak... İkincisi de, bu çığın kitlesine, ruhî ve kavmî dış benzerlerini cezbetmenin iç ve dış şartlarını tamamlamak... Hem kemmiyet ve hem keyfiyette bir arada telâkki şuuru...
● Birinci usul, en şanlı sünnetlerden biri olan izdivaç müessesesini, hemen hemen aksi düşünülemez bir nimet haline getirici bütün yolları plânlaştırmakla yerine gelir Bu plânda, gençleri en taze yaşta evlenmeye sevk etmekten, verdikleri evlât yemişi nisbetinde şereflendirmeye ve refahlandırmaya kadar bütün tedbirler, devlet cemiyet ve aile arasında tam bir işbirliği ifadesiyle perçinleşmiştir.
● Devlet, en genç çağdan başlamış olarak evli ve çocuk sahibi fertlere; onları sevk ve himaye edici bütün imkânları hazırlayacak, cemiyet kadınsız ve çocuksuz insana hayat ve saadet hakkı tanımayacak, fert de (hormon) kesesinin içinde Büyük Ümmet mefkûresinin hakkı olan tohumlardan bir tekinin bile hapis veya israfından derin bir mes'uliyet çilesi çekecek...
● İkinci usul, İslâm inkılâbının erişeceği tesir ve yayacağı manevî cazibe nisbetinde dışarıdan içeriye rutinin edeceği cereyandır ki, bu cereyanı evvelâ sınırları içine çekmenin, sonra o sınırlar içinde kanallar almanın, daha sonra onları bellibaşlı havuzlarda biriktirmenin, en sonra da bu havuzlardaki su kalitesiyle vatan gölünün su kalitesi arasında birlik sağlamanın ve nihayet her şeyi o gölde toplamanın ve göl seviyesini boyuna yükseltmenin, bu arada tek damla bile olsun, su kaybına ve yolların vıcık vıcık çamurlanmasına mâni olmanın, madde madde örgüleştirilmiş bir sisteme ihtiyacı vardır. İşin sistemi de, dâvanın idrakiyle beraber kendi kendisine tahakkuk ve tecelli edecek tabiî bir neticedir.
● İslâm inkılâbı, üreme ve türeme dâvasında, sistemli bir çalışmayla, 40 milyonluk bir kalabalığı çeyrek asır içinde 80 milyonun üstüne çıkarmayı taahhüt ve tefekkül edici bir hamle ruhuna maliktir.
● Bütün zıt dünyaların hem keyfiyet ve hem kemmiyette. mütemadi tereddi, tefessüh ve dumura doğru yuvarlanışını çerçeveleyen ufuklarda, İslâm inkılâbının bellibaşlı bir keyfiyet cevherine bağlı üreme ve türeme dâvası, gerçek hayat yetkililerinin kadrolanışını belirtici ve onlara bütün cihanın hâkimiyet anahtarını teslim edici azîm bir kitle tecellisi olacaktır.
● Elbette ki, bu seviye ve mükellefiyete ulaşabilmenin ilk şartı, insan gücünü evvelden kıymetlendirmiş, verimli kılmış olmak... Yoksa netice, iyi yerine kötüyü çoğaltmak olur.
Necip Fazıl Kısakürek, İdeolocya Örgüsü, s. 264-268