İsmail Kılıçarslan, köşesinde bugünkü yazısında Türkiye'deki Arap düşmanlığını tenkit ediyor ve bunun temelinde Batı'ya yaranma çabası içinde olan Kemalist seküler ve oligarşik bir zihniyet olduğunu dile getiriyor. Bu kesimin ikiyüzlülüğünü, Kurtuluş Savaşı'nı örnek göstererek ve başka milletlere karşı takındıkları çelişkili tavırları sorgulayarak ortaya koyuyor.

Yazarın bir diğer eleştirisi ise bu kesimin Türk bayrağına olan sevgisinin samimiyetsizliği. Ona göre bu sevgi, Suriye'deki provokasyonlara tepki gösterirken ortaya çıktığı kadar, terörle iltisaklı gruplar söz konusu olduğunda göz ardı ediliyor. 

Kılıçarslan, toplumdaki Arap ve İslam düşmanlığını körükleyen grupların artan saldırganlığını, aşırı sağcı gruplar ve ırkçı saldırıları örnek göstererek, devletin bu konuda yetersiz kaldığını ve gerekli önlemleri almadığını aktarıyor.

İşte Kılıçarslan'ın yazısı:

Derdimi yazının sonunda anlatacağım ama önce uzun bir girizgâh yapmam lazım.

Türkiye’deki Arap düşmanlığının en belirgin nedeni, seküler ve oligarşik Kamalistlerin Batılı efendilerine “Biz de Araplardan nefret ediyoruz, bizi de aranıza alın, bizi de kulübünüze kabul edin” ezikliğidir. Hayranlık beslediği, “gelişmiş” bulduğu Batı’ya yaranmak için her şeyi ama her şeyi yapabilir bir Kamalist. Hani Avrupa Yakası dizisinde “Ben de Nişantaşılıyım, bende de panik atak var” diyerek kendisini “o sınıfa” ait hissetmek için çabalayan bir karakter vardı ya. Seküler ve oligarşik Kamalizmin ürettiği Arap nefreti de tam böyledir.

"İsrail'in Gazze saldırıları 'Batı'nın kötücül doğasını' insanlara gösterdi" "İsrail'in Gazze saldırıları 'Batı'nın kötücül doğasını' insanlara gösterdi"

Sorsanız, hiçbiri ırkçı değildir ha. Kategorik olarak hiçbir ırktan nefret etmezler güya. Ama işte Türkiye’nin doğusunda sevdikleri bir tane millet yoktur. Belki biraz Japonlar. Çünkü kendilerinin yapamadıklarını bir şekilde Japonlar yapmış, iki atom bombasıyla geliştirdikleri eziklik onları “Amerikan uydusu” haline getirmiştir.

“Haysiyetini satan adama Dilber denir” hakikatini haykırsak aleyhimize mahkeme açılır da “Filistinli diye toprağını satan adama denir” yalanını dolaşıma sokmak alkışlanır mesela memlekette.

Seküler ve oligarşik Kamaliste sorsan gurur duyar elbette Kurtuluş Savaşı’nı kazanmış olmamızdan. “Tam olarak düşmanına benzemek istediğin bir savaşı kazanmış sayılır mısın?” diye sorsak verecek cevabı yoktur ama.

Bir de tabii şu meşhur “Araplar bizi arkamızdan vurdu” yavesi var. Doğru. İngilizlerin tasallut ve tavassutuyla bize ihanet eden Araplar olmuş. “İyi de, Arapların ihanetini planlayan,1915’te seni bir’e kadar kırmak üzere Çanakkale’ye asker döken İngiliz’e niye kategorik olarak düşman değilsin, hatta hayransın da Arap’a kategorik olarak düşmansın?” sorusuna nasıl cevap versin ezik Kamalist. Dahası, “Ülkeni işgale yeltenen Yunan’a, sana isyan etmiş Bulgar’a, ‘Türklerle hesabımızı göreceğiz’ çığlıkları atan Sırplara kategorik olarak düşman değilsin de niye Araplara düşmansın?” sorusunu sorsak hepten mavi ekrana düşerler. Yanlış anlaşılmasın. “Yunan’a, Bulgar’a, Sırp’a kategorik olarak düşmanlık edelim” demiyorum. Kamalist miyim de edeyim bu saçma sapan lafı? Ben, “Arada masum olanları vardır” diye kategorik olarak Yahudi’ye bile düşmanlık etmiyorum. “Siyonistler gebersin” diyorum.

Gelelim bu seküler ve oligarşik, az gelişmiş Kamalistlerin Türk bayrağı sevgisine. Kocaman ama kocaman bir yalandır o da.

Suriye’de “kimin planladığı çok açık” olan Türk bayrağı yakma provokasyonuna efelenirler elbette. En büyük numaralarıdır “sıfır risk alarak efelenmeleri.” Ama iş, neredeyse 15 yıldır açıktan Türk bayrağına hakaret eden, düğününü derneğini askerimizi öldüren Suriye’nin bayrağıyla yapan terörle iltisaklı ve üstelik Türk vatandaşı Nusayri çetelerine gelince “çokoprens almaya” giderler.

Bu Kamalistlerin yeni idolü Ekrem İmamoğlu’nu gördünüz değil mi? Birinci lige yükselen Amed Spor’dan etkileşim devşirdi de memleket “bozkurt işareti yapan Merih Demiral’ın ceza alması” konusunda istim üzerindeyken tek kelime yazamadı. Çünkü Kamalist olmak bunu gerektirir. Bozkurt işaretini MHP’nin tapulu malı sayarsın da oylarıyla seçildiğin ve terörle iltisakı ayan beyan olan DEM, kuracağın cümleye bozulup da seni azarlamasın diye başını kuma gömersin.

Bir de tabii, Siyonistlerin, Amerika’nın ve bazı başka emperyalist merkezlerin işlevsel aparatı olmayı Türk insanına “Türkçülük” diye yediren “gerzek Kamalizm” diye başka bir gerçeklik var memlekette.

Ümit Özdağ’ın faşist yavruları, Hitler'in Nazi Partisi’ni Türkiye’de de kurmak isteyen bazı “fonlu” ırkçılar, “şamanistiz lan biz” diye böğüren bazı anakronik akıl hastaları, Nihal Atsız’ı gram anlamayan Atsızcı tayfa, türlü suçlardan hapis yatmış sabıkalı manyaklarla “Kristal Gece” deneyen bit yavruları falan derken tam tımarhaneye döndü işin o kısmı.

Derdime de gelebildim böylece.

Bütün bunlar olurken devletin yetkili ve etkili organları ne yapmaktaydılar, onu da merak ediyorum. Örnek mi? “Kristal Gece” denemesinin peşine Kayseri’de 855 kişi gözaltına alındı ama sadece 12 kişi tutuklandı. 400’ü aşkın ev ve işyerinin harap edildiği olaylarda sadece 12 kişi. Amaç “gaz almak” değilse demek ki bu konuda yasalarımız berbat. O zaman Meclis’i göreve davet edelim. Yok, yasalar müsait ve bu müsaitliğe rağmen 400 hasara karşılık 12 kişi tutuklandıysa vay olsun halimize. Üsküdar’da devletin ilgili birimlerinden izin almadan Filistin için yürüsek 20 kişi tutuklanır yahu.

Bu “sahipsizlik hissi” bir değil, beş değil. “Memleketi eskiden olduğu gibi anahtar teslim halde bu oligarşik Kamalistlerle kendini devlet zanneden çetelere bırakalım” demiyorsanız lütfen gereğini yapın. “Nasılsa her yaptığımız yanımıza kâr kalıyor” derlerse bu akıl hastaları, başka türlü gelişmeler yaşanacak memlekette. Cidden mi görmüyorsunuz bu kadarını?

İsmail Kılıçarslan, Yeni Şafak