Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO zirvesinden hemen sonra Körfez’deki ülkeleri ziyarete başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suudi Arabistan’ı ziyaret etti. Erdoğan ve beraberindeki heyet Kuveyt ve Katar’ı da ziyaret edecek. Türkiye’nin, son dönemde BAE, Mısır ve Suudi Arabistan ile ilişkilerin tekrar iyileştiğini görüyoruz. Arap Baharı ile beraber Körfez ülkeleriyle birtakım sorunlar yaşayan, özellikle İhvan üyelerinin askerî darbeyle iktidardan indirilmesi sonrası Mısır ile ipler bir hayli gerilmişti. Suudi Arabistan ise Eski ABD Başkanı Donald Trump döneminde ABD güdümünde hemen her masada Türkiye’nin karşısında yer almış, Birleşik Arap Emirlikleri de Suudi Arabistan’dan yana olmuştu. 2017’de de Katar’da Emir Al Sani hükümetini devirmeye yönelik plânlar, Türkiye’nin çabaları sayesinde boşa çıkmıştı. Peki ne oldu da Türkiye ile Körfez ülkeleri aynı zemini paylaşma yoluna girdi? Türkiye ile Körfez ülkeleri ilişkileri niçin güçlendirmek istiyor? Gazeteci-Yazar Murat Özer’e, Erdoğan’ın Körfez ziyaretinin sebeplerini sorduk.
“Suudi Arabistan asıl tehlikenin İran yayılmacılığı olduğunu anladı”
Özer: “Mısır’da İhvan’ın iktidardan devrilmesi sonrası, Suudi Arabistan hükümeti, kendisine yönelik tehdidin Müslüman Kardeşlerden geleceğini düşünerek Mısır’da darbecileri destekledi. Suudi Arabistan, Libya’da da H. Hafter’i desteklemişti hatırlarsanız. Gerçekte büyük tehlikenin İran yayılmacılığı olduğunu net bir şekilde gördüler. Nasıl? Yemen’de İran yanlısı Husi terör örgütünün Mekke-Cidde’ye kadar ulaşabileceğini anladı. Terör saldırılarının buradan geldiğini fark etti. Bu, Suudi Arabistan-Türkiye ilişkilerinin düzelmesinde bir sebebi. Suudiler gerçek tehlikenin, içeride yükselen Sünni muhalefetler olmadığını anladı; asıl tehlike İran’ın desteklediği Şii muhalefet.” diye konuştu.
“Suriye ve Irak’ta Körfez ülkelerinin çıkarlarına ters düşen şeyler oldu”
Aynı şeyin Birleşik Arap Emirlikleri için de geçerli olduğunu söyleyen Özer, “Türkiye’nin istikrarlı, ilkeli politikası zaten Körfez’e de yarıyor. Türkiye, Irak ve Suriye’de ilkeli durdu. Suudi Arabistan, Irak’ta Saddam Hüseyin’in devrilmesini desteklemişti. Irak’taki ABD işgalinden sonra başlayan mezhep savaşı, bölgeyi İran’ın kontrol ettiğini ortaya çıkarmış oldu. Körfez bunu gördü. Suriye’de İran yanlıları var, bir milyon Müslümanı katletti bunlar. Aynı şekilde Irak… Sünniler Bağdat’tan sürüldü, katledildi. Suriye, Irak’ta Körfez ülkelerinin çıkarlarına ters düşen şeyler oldu. Türkiye’nin hep doğru tarafta olduğunu, ilkeli durduğunu da gördü Körfez ülkeleri. Bu açıdan Türkiye ile Körfez ülkelerinin ilişkilerinin güçlenmesinin arkasında en önemli şeylerin başında bu bahsettiklerimiz var.” dedi.
“Körfez ülkeleri küçük çıkarlar peşinde, Türkiye’nin yaptıklarının farkına varamadı”
İran’ın Suriye savaşında konsolide ettiği, Afganistan’dan Yemen’e kadar uzanan hatta Şii terör hattını desteklediğini söyleyen Özer, “Lübnan’da da Hizbullah’ı desteklediler. Suriye’de Sünnileri göz göre göre katlettiler. Bütün bunlar aslında bölgede bin yıldır varolan dengenin Sünnilerin aleyhine bozulmasını sağladı. İran; Suriye, Irak ve Lübnan’da nüfuz alanını genişletti. Bunlar yaşanırken, karşı hatta Türkiye halkların yanında yer aldı, kendini de muhafaza etti. Şii yayılmacılığının karşısında durmaya gayret etti. Körfez ülkeleri de küçük çıkar hesapları yaptıkları için Türkiye’nin yaptıklarının farkına varamadılar. Tâ ki İran destekli Yemen’deki Husiler füzelerle Mekke ve Medine’yi hedef alana kadar.” ifâdelerini kullandı.
ABD Başkanı Joe Biden’ın Trump’tan sonra göreve gelmesiyle beraber, Arap koalisyonundan desteğini çektiğini hatırlatan Özer, “Yemen’de devam eden savaş Suudi Arabistan’ın aleyhine dönmüş oldu. Suudi Arabistan zaten öncesinde 11 Eylül hâdiseleri sebebiyle ‘diyet’e mahkum edilmişti. 11 Eylül’de ABD’yi hedef alanların Suudi Arabistan kökenli olduğu söylenmişti. Nitekim 400 milyar dolara yakın bir silah anlaşması yapılmıştı ABD-Suudi Arabistan arasında. Şimdi Suudi Arabistan o diyeti ödedi. ABD, Suudi Arabistan’ı koruyacağını da taahhüt etmişti, daha sonra ise ‘Artık güvenliğinizi sağlamayacağız.’ dediler.” diye konuşttu.
“Türkiye, Ehl-i Sünnet dünyasının hâmisi”
ABD’nin Afganistan’da işbirlikçilerini yâni sözde “müttefikler”ini yüzüstü bırakıp kaçtığını söylememiz üzerine konuşan Özer, “Evet, maalesef Türkiye’de medya hâdiselerin bu arka yüzüne hiç değinmiyor. Bizim medyamız, İslâm dünyasındaki hareket ve hâdiselerden bihaberler. Bilmek de istemiyorlar. Ne yazık ki, arkaplânda yaşanan bu gerçeklere de gözlerini kapatıyorlar. ‘Erdoğan sıkıştı, para bulmak için Körfez’e gitti’ diyorlar. Türkiye, Ehl-i Sünnet dünyasının hâmisi konumunda. Cumhuriyet’in kurulduğu yıllarda bu biraz akamete uğrasa da böyle. Türkiye’nin tarihî bir rolü var. Lübnan’da Sünnilerin (Hariri hükümeti) yanında yer aldı, Suriye’de muhalefetten yana, Irak’ta da aynı şekilde Sünnilerle beraber hareket ediyor. Aslında tüm bölgedeki yaşananlar 16. yüzyıldan beri aynı. Bir Sünni-Şii gerilimi; İslâm dünyasına kim hâkim olacak. Soru bu. ‘Atatürkçü Devrim’ gerçekleştiğinde dahi bu böyleydi. Çünkü, coğrafyaya kimin hâkim olacağı sorusu, çok daha eski bir şey. Bir asırlık değil ki.” dedi.
Türkiye’nin aslına, tarihî kodlarına döndükçe kendine biçilen rolünü daha çok öne çıkaracağını söyleyen Özer şöyle devam etti: “Bu saatten sonra Afganistan ile Türkiye arasında daha iyi ilişkiler olacaktır. Pakistan’la da öyle. Hatta Pakistan içindeki İran lobisi de geri adım atmak zorunda kalacaktır, orada güçlü bir İsmaili lobisi var. Türkiye güçlendikçe, coğrafya da kendine gelecektir. Osmanlı’nın dirilişi gibi hamasi söylemlerle bunu anlatmaya çalışıyorlar. Bu doğru değil. Gerçekten Türkiye’nin varoluşuyla alâkalı bir şeyden söz ediyoruz. Lâik bir cumhuriyet olsa bile, Türkiye’nin misyonu ortada, bunun zıddında hareket edilemez. Atatürkçüler bile bunun doğru olduğunu görüyor. Türkiye doğru pozisyonda olmazsa Suriye’den başlayarak tüm hatlarda terör örgütleri hakim olur.”
“Türkiye’nin pozisyonuna bakmak gerek!”
“Türkiye’nin dışarıda daha güçlü olabilmesi için, üzerine giydirilen lâik gömleği mi yırtması gerekiyor?” diye sormamız üzerine cevap veren Özer, “Elbette öyle. Erdoğan iktidarının son 10 yıldır vermeye gayret ettiği mücadele bu. Ak Parti hükümeti içindeki insanlar bunu netlikle söylemiyor olsa da, sayın cumhurbaşkanımızın ortaya koymuş olduğu kavga bu. Bunun sembolik işaretlerinden birisi de Ayasofya’nın camiye çevrilmesi. Meseleleri gündelik şeyler üzerinden ele alıyorlar. Medya, kolaycılık yapıyor, gündelik şeylerle olayları okumaya çalışıyorlar. Benim söylediğim şeyler de olağandışı şeyler değil, bilinen şeyler. ‘Para yok, pul yok, Körfez’e gittiler’ diyorlar. Para bulmanın daha kolay yolları var, IMF. Türkiye, yatırımı da hedefleyerek Körfez ile ilişkileri güçlendiriyor. Türkiye siyasî bağlarını güçlendirirken, durduğu yerin de farklı olduğunu gösteriyor. Bu önemli. ‘Suriye’deki varlığımızdan vazgeçmiyoruz, İran katliamına dur diyoruz’ söylemi yabana atılamaz. Aynı şekilde, Irak’ta Sünnilerin yanında Türkiye. Kime karşı? İran yanlısı Haşdi Şabi’ye karşı… Devletler her şeyi, açık seçik söylemez, ifâde edemiyor olabilir. Ortaya çıkan manzaraya, pozisyona bakmak gerek.” sözleriyle konuşmasını bitirdi.
Haber-Yorum Oğuz Can Şahin