-Suçların en büyüğü utanmazlıktır!-
Son yıllarda Türkiye’nin içeride ve dışarıda izlediği siyaseti izah etmek için başvurulması gereken merciler iyiden iyiye daraldı ve falcı bacıdan başkasının içinden çıkamayacağı raddeye geldi, dayandı.
Bir fikir sistemi ve dünya görüşünün hayatiyetini idrak edememiş, bunlara fantazya gözüyle bakan, baştan sona yağlı kemik parsası etrafında buluşmuş köpek, sırtlan, akbaba ve sinek tıynetli “insan” yığınının, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı içine düşürdükleri vaziyet, tüyler ürpertici.
Bir fikrin düzenine bağlı olmadan taşları üst üste yığmakla bina elde edilemeyeceğinin kaç sefer daha tecrübe edilmesi gerektiğini anlamakta güçlük çekiyoruz.
Şu son İsrail’e yönelik yaptırım kararlarını ele alalım. 7 Ekim’de Hamas tarafından gerçekleştirilen Aksa Tufanı operasyonundan beri Müslüman millet diyor ki, İsrail ile ticareti kesin. Karşılığında verilen cevaplar:
“Siz İrancısınız ve Erdoğan’a operasyon çekiyorsunuz.”
“Mallar İsrail’e değil, Filistin’deki Müslümanlara gidiyor.”
“Bu malları biz yollamasak başkası yollayacak, parayı da onlar alacak.”
“Siz reel politikten ne anlarsınız, devletimizin bir bildiği vardır.”
Hele bir de troller var. Aman yarabbi. Kemal Tahir’in “Esir Şehrin İnsanları” adlı eserinde geçer, “Suçların en büyüğü, en bağışlanmazı; UTANMAZLIK!...”tır diye. Bunlarınki de o hesap. Bu kadar utanmazlığa kimsenin tahammülü kalmadı artık!
Seçim oluyor, 22 senedir her girdiği seçimden birinci çıkan Erdoğan’ın partisi ikinci sıraya geriliyor, sonra bir bakıyoruz, Türkiye İsrail’e karşı yaptırım kararları almış, ticaret ürünleri ihracatına kısıtlama getirmiş. İyi olmuş, son derece yerinde, doğru bir karar. Tamam da, bunun bütün olan biten siyasi tabloda yeri nerede?
Yahu siz aylardır mabadınızı yırtmıyor musunuz, biz bu ticareti İsrail ile değil Filistinlilerle yapıyoruz diye? Biz, sizin yalancınızız, siz böyle diyordunuz. Şimdi bu karar ile masum, gariban Filistinlileri mi cezalandırıyorsunuz?
Yok, siz aylardır İsrail ile ticareti sürdürüyorsanız, buna karşı çıkan Müslümanları, sizin açık bıraktığınız kapıdan giren İran destekçisi lağım fareleriyle bir tutarak, niçin “İrancı” diye suçladınız?
Gelelim reel politiğe… Millet reel politikten anlamıyor da siz anlıyorsanız, seçimlerden, hele ki bir de milletin baş nefret kutbunu teşkil eden CHP isimli kubur çukurunun ardından neden ikinci parti olarak çıktınız?
Madem böyle bir karar alacaktınız, bunu seçimlerden önce neden almadınız?
Bu karar alınırken Filistin’e faydası olsun diye mi alındı, Ak Parti içinde birilerinin koltuk/parsa kavgasına bu iş meze mi edildi? Yoksa bunlardan da vahimi, önümüzdeki günlerde daha da zorlaşması beklenen ekonomik şartlara bahane olsun diye mi harekete geçildi? Bunlar henüz meçhul. Neticede biz fal açmıyoruz, falcı bacıyı da öyle ancak ismen tanıyoruz.
Bu böyle gitmez, onlarca kere söyledik. Yaşanan her hadise de bunun böyle olmayacağını, aynı yanlış yoldan gidilmek suretiyle doğru hedeflere varılamayacağını her fırsatta ihtar ediyor.
Son olarak, böylesine aptalca işleri yapıp edenlerin, "üç milyon yıllık devlet aklı"ymış gibi ortalıkta salınmalarını anlamakta müthiş güçlük çektiğimizi de ilâve edelim.
Ömer Emre Akcebe