Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye-Afrika 4. İş ve Ekonomi Forumu Kapanış Töreni'nde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti;
Türkiye-Afrika İş ve Ekonomi Forumu'nun dördüncüsü vesilesiyle sizleri Türkiye'de misafir etmekten büyük bir bahtiyarlık duyuyorum. Türkiye Cumhurbaşkanı olarak Kıta'yı temsilen binlerce kilometre mesafe katedip toplantımızı teşriflerinizi için her birinize teşekkür ediyorum. Toplantınızın ve istişarelerinizin şimdiden ülkelerimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Türk milleti olarak Afrika halkları ile kökleri 10. Yüzyıla uzanan güçlü bağlarımız bulunuyor. Kıta'nın farklı şehirlerinde inşa edilen asırlık camiler, kütüphaneler, hanlar, limanlar aramızdaki kadim dostluğun nişanelerinden sadece bazılarıdır. Ortak tarihimizin izlerine Sudan'dan Libya'ya, Harar'dan Timbuktu'ya kadar Kıta'nın her köşesinde rastlıyoruz. Nice Afrika kökenli Osmanlı vatandaşının Cihan Harbi'nden vatan müdafaasına katılarak atalarımızla omuz omuza çarpıştığını biliyoruz.
İşgalcilere karşı verdiğimiz İstiklal Harbi'mizin özgürlük mücadelelerinde Afrika halklarına cesaret ve ilham aşıladığı bir başka tarihi hakikattir. Bu köklü geçmişimize rağmen ilişkilerimizde bir dönem adeta fetret devri yaşadık. Şüphesiz bunda ülkemizin ve Kıta'nın içinde bulunduğu şartlar etkili oldu. Uzun yıllar süren savaşlardan yorgun düşen ülkemiz cumhuriyetimizin ilk yıllarında daha çok iç meseleleri ile uğraştı, yaralarını sarmaya çalıştı. Ancak bu dönemde dahi Türkiye, Afrika'ya ve Afrika halklarına asla sırtını dönmedi. Başta Kuzey Afrika ülkeleri olmak üzere kıtadaki özgürlük hareketlerini dönemin zorlu koşullarına rağmen güçlü bir şekilde destekledik. Bir şekilde Afrika halkları ile irtibatlarımızı korumaya gayret ettik.
2002 yılında ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlendiğimizde ilişkilerimizin yeterince gelişmediği ülkelere öncelik verdik. Bunlardan biri de Afrika'ydı. Kıta üklelerinin çoğuyla olan münasebetlerimiz ne bize ne de Afrikalı dostlarımıza yakışmıyordu. İlk olarak 2003 yılında Afrika ile ticari ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi stratejisini uygulamaya koyduk. Ardından 2005 senesini ülkemizde Afrika Yılı ilan ederek kıta ile ilişkilerimizde yeni bir sayfa açtık. Afrikalı kardeşlerimizle yeniden kucaklaşırken iş birliğimizi eşit ortaklık ve kazan-kazan temelinde ilerletmeye çalıştık.
Kıtaya yönelik kibirli bakış açılarını elimizin tersiyle ittik. Afrikalı kardeşlerimizle göz hizasında ilişki kurmaya duygudaşlık geliştirmeye birbirimizi daha çok anlamaya ihtimam gösterdik. Tarihinde sömürgecilik lekesi bulunmayan bir millet olarak hiç bir ayrım yapmadan Afrika halklarını bağrımıza bastık. Afrika açılımı ile ivme kazanan iş birliğimizi 2008 yılında Afrika Birliği'nin stratejik ortağı olarak bütüncül bir yapıya kavuşturduk. Düzenlediğimiz üç Türkiye Afrika Ortaklık Zirvesi ile ülkemizin ciddiyetini, kıta ile işbirliğimize atfettiğimiz önemi açıkça ortaya koyduk. Burada şu hususu bir kez daha vurgulamak istiyorum. Afrika, Türk milletinin kalbinde olduğu kadar ülkemizin dış politikasında da özel bir yere sahiptir.
Afrika'nın benim gözümdeki ve gönlümdeki yeri ise çok müstesnadır. Başbakanlığım ve Cumhurbaşkanlığım döneminde Kıtaya 50'den fazla ziyaret gerçekleştirdim. Her ziyaretimde Afrika'nın zengin kültürünü, insanlarının samimiyetini, yokluk ve yoksulluk içinde olsalar bile Afrikalı kardeşlerimizin metanetini, gülen yüzlerinde çiçekler açan Afrikalı çocukların yaşama sevincini yakından görme imkanı bulduk. Afrikalı muhataplarımın söylediği şu sözün ne kadar doğru olduğunu ben de bizzat tecrübe ettim. Evet bir kez Afrika'ya giden her zaman gitmek istermiş.
Biz de ne Afrika'dan ne Afrikalı kardeşlerimizden ne de kıtanın büyüleyici atmosferinden asla kopmadık, kopamadık. Aynı şekilde kıtanın dört bir yanından dost devlet ve hükümet başkanlarını ülkemizde ağırlamanın bahtiyarlığını yaşadık. Tüm Afrika'daki büyükelçilik sayımızı 44'e çıkardık. Ankara'da 38 Afrika ülkesinin büyükelçisine ev sahipliği yapmaktan ayrıca gurur duyuyoruz. Ticaret müşavirliklerimizin sayısı yakında 31'e ulaşacak. Toplam 48 Afrika ülkesiyle iş konseyleri kurduk. Ticari ve ekonomik iş birliği anlaşmamız olan ülke sayısı 48'i buldu. Yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması anlaşması olan ülke sayısı 32'ye çıktı. Ticaretten yatırıma, kültürden eğitime, Afrika ile her alanda ilişkilerimizin günden güne geliştiğini büyük bir mutlulukla müşahade ediyoruz.
Rusya-Ukrayna savaşının olumsuz etkilerini yaşarken İsrail ile Filistin arasında meydana gelen hadiseler hepimizi derinden sarstı. Gerginliğin daha da artarak bölgeye yayılması ihtimalinden endişeliyiz. Camilerin, hastanelerin ve sivil yerleşim yerlerinin bombalanması gibi saldırıları kabul etmediğimizi ve asla etmeyeceğimizi açıkça söylüyorum.
Gazze'deki insani durumu kötüleştiren ablukanın bölgeyi provokasyonlara açık hassas bir duruma getirdiği malumdur. Buradan sizlerin aracılığıyla tüm dünyaya sesleniyorum, 360 kilometrekareye sıkışmış 2 milyon insanın elektriğini, suyunu, yakıtını, gıdasını kesmek en temel insan haklarının ihlalidir.
Gazze halkının toptan cezalandırılması sadece sorunu büyütecek daha fazla acıya daha fazla gerilime daha fazla gözyaşına sebep olacaktır. İsrail yönetiminin Refah Kapısı'ndan insani yardım geçişlerine izin vermesi gerekiyor. Ariş Havalimanına içerisinde ilaç, dayanıklı gıda, konserve, çocuk bezi, su, tıbbi malzemelerin de bulunduğu bir insani yardım uçağımızı bu sabah gönderdik. Çatışmalar başladığından beri bölgeye intikal eden ilk yardım kargosunu götüren uçağımız bugün saat 12.00 itibarıyla havalimanına indi. AFAD Başkanlığımız yeni yardım malzemelerinin bölgeye sevki ile ilgili hazırlıklarını sürdürüyor. Biz bunu yaparken Birleşik Arap Emirlikleri aynı şekilde bunu yaparken, Katar bu tür yardımları yaparken aynı şekilde Suudi Arabistan bunları yaparken ama bir de bakıyoruz ki Amerika buraya uçak gemisi göndermeyi konuşuyor. İngiltere uçak gemisi göndermeyi konuşuyor. İnsan hakları evrensel beyannamesinde acaba bunlar var mı?
Şu anda Gazze'de yer ile yeksan edilen kadın, çocuk, anne ne var ne yok hepsi yok ediliyor. Bundan kimse dertlenmiyor. Ama biz dertliyiz, biz dertleniyoruz. Eğer insan hakları evrensel beyannamesine zerre kadar saygınız varsa o zaman kusura bakmasınlar herkes acaba biz buraya ne gibi bir yardımda bulunabiliriz bunu konuşmaları lazım. Ama bunların böyle bir derdi yok. Şimdi kardeş Mısır makamları ile yakın işbirliği içinde inşallah Gazze'ye insani yardımlarımızı ulaştırmaya devam edeceğiz. Milyonlarca insan açlık tehlikesi ile karşı karşıyayken Filistinlilere yapılan insani yardımların kesilmesi ise yeni bir utanç lekesi olarak bu kararı alanların alnına yapışmıştır.
Tüm tarafları aklı selimle hareket ederek önce ateşkesi sonrasında ise kalıcı barışı görüşmeye davet ediyoruz. Gerek şahsım gerek Dışişleri Bakanım ki şu anda Mısır'a yolda gidiyor. Gerekse MİT Başkanım, rehinelerin salıverilmesi başta olmak üzere krize çıkış yolu bulabilmek için temaslarımızı yoğun bir şekilde sürdürüyoruz. Ancak kimi aktörlerin sükuneti tesis etme yerine ateşe benzin döken provokatif tavırları hem bizim çabalarımızı sekteye uğratmakta hem de krizi derinleştirmektedir.
Özellikle bir konuyu ifade etmem lazım. O da şudur; Gazze şu an itibarıyla mazlumdur, mağdurdur. Ama İsrail'in böyle bir mazlum durumu söz konusu değil. Tabi NATO'da beraber olduğumuz Amerika Birleşik Devletleri'nin bölgeye uçak gemilerini göndermesi maalesef barışa, sükunete, diyaloğa, diplomasiye ve taraflar arasında tansiyonun düşürülmesine hiç bir katkı sağlamıyor. Şimdi çok daha önemlisi Amerika'nın Dışişleri Bakanı benim Dışişleri Bakanım ile görüşme yapıyor. İsrail'e Dışişleri Bakanı sıfatıyla değil bir Yahudi sıfatıyla yaklaşıyorum diyor. Bu nasıl bir politikacı, bu nasıl bir yaklaşım? Bunu söylediğin zaman sana karşındakiler de şunu söylerse; Ben de bölgeye bir Müslüman sıfatıyla yaklaşıyorum derse ne diyeceksin?
Biz, Yahudi öbür tarafta Türk öbür tarafta şu bu demiyoruz. Karşındakine insan sıfatıyla yaklaşacaksın. O çocukların halini görmüyor musun? O şehit edilen yavruların halini görmüyor musun? Annelerinin, babalarının ne hala geldiğini görmüyor musun? Ne diyor, düşünün ben seninle Dışişleri Bakanı sıfatıyla değil bir Yahudi olarak konuşuyorum diyor. Biz bugüne kadar hiç böyle yaklaşmadık. Ülkemdeki İsrail Büyükelçiliklerini şu anda her türlü korumanın altına aldık. Çünkü bu tür dönemlerde her şey olabilir. Biz ülkemizdeki büyükelçilikleri hep bizim güvencemiz altında olması gerekir diyerek güvence altında tuttuk.
ABD Başkanının dün Suriye konusunda yaptığı açıklamadaki yaklaşımı bizde kendilerinin bölgedeki faaliyetleri için ifade ediyoruz. Yani Amerika'nın PKK'nın Suriye'deki uzantılarıyla bu ülkede yürüttüğü faaliyetler Türkiye'nin milli güvenliği için olağanüstü bir tehdit mahiyetine sahiptir. Biz Amerika ile NATO'da beraber değil miyiz? Beraberiz, peki bizim SİHA'mızı ABD düşürdü mü? Düşürdü, biz seninle NATO'da nasıl beraberiz? Nasıl böyle bir şey yapabilirsiniz? Aramızda güvenlik sorunu var. Söz konusu açıklama müttefiklik ve stratejik ortaklık ruhuyla bağdaşmadığı gibi Suriye'yi bölmeye çalışan terör örgütlerine de cesaret vermektedir.
Ülkemize yönelik terör tehdidini terör örgütünün arkasında kimin olduğuna bakmaksızın kaynağında ortadan kaldırmakta kararlıyız. DEAŞ ile göğüs göğüse çarpışan şehitler verme pahasına bu terör örgütünü hezimete uğratan tek NATO müttefiki olarak bize karşı oynanan bu tiyatroyu sadece acı bir tebessümle karşılıyoruz. Tiyatro oynayanları kendi senaryolarıyla baş başa bırakıp kendi milli güvenliğimizin gerektirdiği adımları atmayı sürdüreceğiz. Son gelişmeler 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan coğrafi bütünlüğe sahip, bağımsız, egemen bir Filistin Devleti kurulmadan bölgeye huzur gelmeyeceğini bir kez daha göstermiştir.
Ayrıntılar gelecek...