Dawkins diyor ki,
…“Bunun yerine Ramazan'ın teşvik edildiğini duyunca biraz dehşete düştüğümü söylemeliyim. Kültürel olarak Hıristiyan bir ülke olduğumuzu düşünüyorum, ben de kendimi kültürel bir Hıristiyan olarak tanımlıyorum. İnançlı biri değilim; fakat inançlı bir Hıristiyan olmak ile kültürel bir Hıristiyan olmak arasında bir ayrım var. İlahileri ve Noel şarkılarını çok severim. Ben kendimi Hristiyan ahlakı içinde evimde gibi hissediyorum. Bu anlamda Hristiyan bir ülke olduğumuzu hissediyorum. İstatistikî olarak Hıristiyanlığa gerçekten inanan insanların sayısının azaldığı doğru ve ben bundan memnunum. Ancak örneğin tüm katedrallerimizi ve güzel kiliselerimizi kaybetseydik bundan dolayı mutlu olmazdım. Bu yüzden kendimi kültürel bir Hıristiyan olarak görüyorum. Bence Hristiyanlığın yerine alternatif bir din ikame edersek, bu gerçekten korkunç olur. Bu da beni ek bir noktaya getiriyor; bildiğimiz gibi kiliseye katılım giderek düşüyor fakat Avrupa genelinde inşa edilen camilerin sayısı sanırım 6,000'i bulmuş durumda. Ve çok daha fazlası da planlanıyor…”
X‘te yazan Arnaud Bertrand’ın değerlendirmesi
X platformunda yazan Arnaud Bernard isimli birinin, Dawkins’in bu açıklamasına yorumu:
- “Onun sözlerinin ötesinde, bunun Batı'daki daha geniş bir eğilimin işareti olduğunu düşünüyorum; evrenselcilikten vazgeçme ve yeni bir muhafazakarlık biçimine geri çekilme.
Bu oldukça mantıklı. Batı genişlerken -kültürel olarak konuşursak- kültürünü herkesin kabul edebileceği şekilde uyarlamak zorundaydı. Dawkins'in ateizm biçimi bunun için mükemmeldi: Ateizm kendi başına evrenselcidir çünkü herhangi bir dinden olan herkes tanrının varlığından şüphe edebilir ve inançsız olabilir. Ve aslında çok etkiliydi, son birkaç on yılda ateizm şüphesiz dünyada en hızlı büyüyen "dinlerden" biriydi.
Ancak Dawkins'in şimdi şaşırtıcı bir şekilde açıklığa kavuşturduğu şey, onun ateizm markasının gerçekten evrenselci ya da hatta gerçekten ateist olmadığı, açıkça Hıristiyanlığın (ve muhtemelen İngiliz Protestanlığının) ve onun değer setinin üstünlüğüne inanan bir adamdan geldiğiydi.
Bu ifade edilmemişti çünkü Batı'nın kültürel olarak dünyaya hükmetme iddiası varken bunu söylemek açıkçası büyük bir tepki çekerdi. Şimdi bunu ifade etmekten çekinmemesi, hem onun gibi Batılı kültürel elitlerin zihninde bu iddiaların sona erdiğinin hem de tersine bir hareketten -kendi kültürlerinin risk altında olmasından- o kadar tehdit altında hissediyorlar ki, şimdi açıkça "bir dakika, evrensel olmayan değerlerimiz ve inançlarımız var, Hıristiyanlığa dayalı tekil bir kimliğimiz var ve bunu korumak istiyoruz" diyorlar.
Dawkins bunu bariz bir İslamofobi ve muhtemelen daha geniş bir yabancı düşmanlığı ile eşleştirmeseydi, bu iyi olurdu, kişinin kimliğini korumak istemesinde yanlış bir şey yok. Birleşik Krallık'tan gelen bu söylem oldukça zengin: Dünyadaki Müslüman nüfusun büyük çoğunluğunu sömürgeleştirdiler, bunun sonucunda dünyanın dört bir yanından Müslümanlar İngiltere'de yaşamaya başladı ve şimdi zayıf oldukları için "boş verin, bu 'mutlu-mesut hepimiz büyük bir aile olalım' sadece bir aldatmacaydı, artık bunu istemiyoruz, aslında aramızda başka kültürleri barındırmak istemiyoruz, aslında sizden nefret ediyoruz" diyorlar... Korkarım bunun için biraz geç.
Bu bana Çin'in Qing hanedanının hikayesini hatırlatıyor. Başlangıçta tüm Çin'i fetheden bir Mançu hanedanıyken, kendilerinden çok daha kalabalık olan Han Çinlilerini yönetebilmek için kültürlerini o kadar değiştirmek zorunda kaldılar ki Mançular ayrı bir kimlik olarak neredeyse yok oldular. Jeopolitikte gözünüz karnınızdan büyükse "kazanabilirsiniz" ama aslında kaybedersiniz. Ve tersine, "kaybederek" de kazanabilirsiniz.”
Dawkins’in Açıklamasının Diğer Bir Veçhesi
Bilindiği üzere Richard Dawkins ateizmin, din düşmanlığının sancaktarı. Buna mukabil mesele aidiyet ve kültür bahsine geldiğinde Hristiyanlığı tercih ediyor. Arnaud Bertrand’ın meseleyi üzerine oturttuğu bağlamı doğru kabul etsek de, etmesek de görünen o ki Batı, Üstad Necib Fazıl’ın onu tanımlarken kullandığı Yunan aklı, Hristiyan ahlakı ve Roma nizamı şeklinde temel dinamiklerine bugün bile hâlen sımsıkı bağlı bulunuyor. Bir nev’i aidiyet meselesi. Burada zaten konuşulması gereken, esasında Batı değil. Batıdan çok Batıcı Dawkins müritlerinin modernizm, bilim, sekülerizm adı altında “ilerleme-ilericilik” tekerlemesini dillerine dolayarak, şuurlu yahut şuursuz bir şekilde Hristiyanlık ahlâkını benimsemek suretiyle dinlere karşıyım adı altında yaptıkları İslâm düşmanlığı. Bilhassa Türkiye gibi senelerdir Batıcılar eliyle kültürel işgâl altında tutulmaya çalışılan memleketlerde bunu görmek mümkün.
Şimdi, din düşmanlığının en önde gelen ismi dilinin altında baklayı çıkarttığına, aidiyetini Hristiyanlıkta bulduğunu ilân ettiğine, Arnaud Bertrand’da ateizm dalgasının niçinini son derece açık bir şekilde resmettiğine göre, Batıcı, şucu, bucu falan değil, yalnız İslâm düşmanı olanları bundan sonra görelim bakalım.
Ömer Emre Akcebe, Baran Dergisi