Günümüz, modernizmin yaşayış kültürüne fazlasıyla sahip çıkan ve böylece, kendini ve toplumunu unutan bir insan tipi ile karşı karşıya bulunmaktadır. Bu tür toplumlara, araştırmacılar; “hedonik toplum” (zevkçi toplum) demektedirler. İnsanın, kendini düşünmesi doğru bir tavır iken, herşeyi kendi istek ve beklentilerine bağlamaya çalışan insan tipini, psikologlar ,“Narsizm” (kendine tapan) bir isimle adlandırmaktadırlar.
Bedeni ile Meşgul olma hastalığı
Modern toplum, toplumu kutsallaştırırken, onun istek ve beklentilerine de kutsal bir nitelik tanımak zorunda kalmıştır. Post modern anlayış; bu kutsallığı, bir din veya felsefe ile değil, tamamen “kişinin kendi istekleri” çerçevesine indirgemiş ve ortaya birbirinden farklı değerlere sahip insan tipleri çıkmıştır. İnsanı eşyalaştıran ve sadece bedeni ve onun türevi olan cinsi istekleri ön plana çıkaran modernist hayat anlayışları, bu isteklerin son bulmayacağını tahmin edemediler. Sonunda, hiçbir zevkten doymayan bir insan tipi ortaya çıktı.
Günümüzün problemi, ne istediğini bilmeyen ve hiçbirşey den sürekli zevk alıp, belli bir yaşayış kuralına ve değerine bağlı olmayan genç nesillerin ortaya çıkmasıdır. Kural tanımayan bir hayatın varacağı noktalardan biri maddi kazanç, diğeri ise cinsi zevkin tatminidir. Her iki yöneliş de, maddi ihtiyaç ve zevklerin abartılmasına ve böylece hayatta yaşayış dengesinin kaybolmasına yol açmaktadır. İnsanlar şunu bilmenin farkına varmalı ki, nasıl; yemeği belli bir miktarın üstüne çıkarmak, mide fesadına ve rahatsızlığa yol açmaktadır. Aynı durum, maddiyat ve cinselliğe aşırı bir şekilde yönelmeyle de ruh ve beden sağlığına zarar vermektedir. Fakat, uluslararası endüstri güçleri; özellikle bedeni zaafları coşturarak, insanın kendi bedenine tapması”na kadar varan, “kendini beğenme” sendromu yoluyla, toplumları “ilkel tutumlar”a yöneltmektedir.
Film ve Medya Endüstrisinin algısı
Toplumların kültür ve ahlak dünyası, günümüzde uluslararası medya ve film endüstrisi tarafından normal yönelişinden uzaklaştırılmaya çalışılarak, global amaç ve projeler tarafından yönlendirilmektedir. Moda veya modernlik adına zihinlere kazılan bazı yanlış görüş ve yaşama tarzları, medyanın sosyete dedikoduları, magazin haberleri ve filmlerin kurguladığı yanlış hayat anlayışları ile gençler cezbedilip, kendi kültür ve ahlak dünyalarına çekilmektedir.
Birçok toplum, kendi tarih ve kültür yapısına ters; eser, senaryo ve programlar yoluyla, kimliklerinden uzaklaştırılarak, faydasız bilgi, oyun ve eğlendirici programlarla yozlaştırılıp, kültürel değiştirilmeye uğratılmaktadır. Müzik, dans ve kadın-erkek ilişkileri, ahlak ve aile anlayışlarını dışlayan bir hayat anlayışına imkân hazırlanmaktadır. Film senaryolarında, aşk adı altında cinselliği ve şehveti azdırıcı, aile ilişkilerinde karı-kocanın birbirini aldatması, sanki normal bir davranış gibi gösterilmekte, aşk hayatı; cinselliğin serbestliği içinde iki cinsin ilişkisi, aile dışı bir boyutta şekillendirilmeye çalışılmaktadır. Bu durum, aile hayatını gereksiz gören, bağnaz bir yapı olduğu şeklinde; uçuk ve aşırı görüşlere imkan hazırlamaktadır. Sanki, gençler; aile koruması, bakımı ve eğitimi olmaksızın sokakta yetiştirilmişçesine bir garip anlayışı empoze edilmektedir.
Ahlaki ve kültürel ideallerin kaybı
Yeni nesiller, uluslararası medya ve filmlerin etkileri dolayısıyla, yüzyılların hayatı yönlendiren kültürden farklı ideal hedef ve sorumluluklardan uzak bir dünyaya savrulmaktadır. Tüketim endüstrisinin göz boyayıcı eşya ve teknolojik aletlere sahip olma sevgisi, diğer ideal ve amaçları arka plana itmiş; gelecek kaygı ve hedeflerini unutan ve günübirlik yaşamaya çalışan bir insan tipini ortaya çıkartmıştır. Medya, reklam ve filmlerde geçen, fakat gerçekçe olmayan bir yaşama kültürü şırınga edilmektedir. İnsanları yönlendiren ve “uydulaştıran” bu yaşama anlayışı, araştırma, düşünme ve toplumu ilerletme gibi düşüncelerden uzaklaştırıp, toplumları hayaller dünyasına yöneltmiştir.
Toplumun yetişkin ve gençleri arasında, bu tür dışarıdan yönlendirici bilgi ve anlayışların etkisiyle önemli bir kopukluk meydana gelerek, nesillerin birbiri ile bütünleşmeleri ve birbirine yardım etmeleri önlenerek, ciddi bir yabancılaşma ve çatışma meydana getirilmektedir.
İnsanımızın iradeli bir hayattan uzaklaşıp, moda ve lüks çevrenin yapmacık beklenti ve arayışlarına takılıp kalması, ciddi konularda önemli çalışmalar yapılmasına engel olmaktadır. Bilgi ve kültürel çalışmalarda önemli eserler verilememesi, ülkenin insanını; başka bilgi, kültür ve haberlerin güdümünde ve ekseninde yaşamasına yol açmaktadır.
Gerek ülkenin varlığı ve gerekse kimlik ve kişilik gelişimi açısından, genç insanlarımızı başka kültür ve iklimlere yönelten bu Küresel biçimlendirme ve yönlendirme ağlarından kurtarmak zorundayız. Aksi halde, sömürge ahlakı ve mantığı ile yetişmiş bir gençlik ile karşı karşıya kalabiliriz.
Prof. Dr. Sami Şener, Mirat Haber