İskoçya'da her yeni doğan bebek, uyuşturucu bağımlılığının oluşturduğu yıkımın canlı bir kanıtı olarak dünyaya geliyor. Yüzlerce, binlerce minik beden, annelerinin hamilelikleri sırasında kullandığı maddeler yüzünden, "Yenidoğan Yoksunluk Sendromu (NAS)" ile hayata başlıyor. Bu bebekler, hayatlarının ilk anlarından itibaren kontrol edilemeyen titremeler, aşırı aktivite, ciltte kızarıklıklar ve keskin ağlamalarla mücadele ediyor. Bu tablo, İskoçya'daki ve genelde Batı'daki uyuşturucu sorununun ne kadar derin ve çaresizce bir hal aldığını ortaya koyuyor. Bu durum, İskoçya hükümetinin uyuşturucu politikalarının ve bağımlılık hizmetlerinin yetersizliğini de açıkça ortaya koyarken, eski başbakan Nicola Sturgeon'un bütçe kesintileri ve mevcut hükümetin pasifliği de eleştirilerin odağında yer alıyor.

Batı çırpınıyor!

Avrupa genelinde uyuşturucu kullanımı alarm verici seviyelere ulaşmış durumda. Yasa dışı uyuşturucu pazarı, adeta kontrolden çıkmışçasına büyüyor. Bu büyüme, uyuşturucu maddelere ulaşımı kolaylaştırırken, fiyatları da düşürüyor. Bu durum, özellikle gençleri ve risk altındaki grupları daha da savunmasız hale getiriyor. Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi (EMCDDA) verileri, AB'de yetişkinlerin neredeyse üçte birinin hayatlarında en az bir kez uyuşturucu denediğini ortaya koyuyor. Bu da uyuşturucu sorununun ne kadar yaygın ve derin olduğunu gösteriyor. Uyuşturucu pazarının bu denli büyümesi, Batı'nın çaresizliğini gözler önüne seriyor.

Batı'nın acizliği

Latin Amerika'dan Avrupa'ya uzanan uyuşturucu ticaretinde, Belçika'nın Anvers ve Hollanda'nın Rotterdam limanları, kilit rol oynuyor. Bu limanlar, uyuşturucuların Avrupa'ya girişinde kullanılan ana geçiş noktaları. Organize suç örgütleri, bu yasa dışı ticarette tedarik ve dağıtım süreçlerinde aktif rol alarak, uyuşturucu ağlarının daha da genişlemesine katkıda bulunuyor. Bu gizli ve karmaşık ağlar, Batı'nın uyuşturucu ticaretine karşı koyma çabalarını sonuçsuz bırakıyor. Güvenlik güçlerinin tüm çabalarına rağmen, uyuşturucu akışı bir türlü kesilemiyor, Batı adeta bu ticaretin esiri haline geliyor.

Dinden uzaklaşan Batı, uyuşturucu pençesinde

Atık su analizleri ve diğer yöntemler kullanılarak yapılan araştırmalar, uyuşturucu kullanımının Avrupa'da ne kadar yaygın olduğunu ortaya koyuyor. Kokain, özellikle Anvers'te yaygınken, Amsterdam, Tarragona, Brüksel ve Zürih gibi şehirler de tüketimde öne çıkıyor. Esrar, hala en çok kullanılan madde olsa da, kokain, sentetikler ve özellikle opioidlerin kullanımı da artış gösteriyor. Bu çeşitli maddelere olan bağımlılık, Batı'nın bu sorun karşısında ne kadar çaresiz kaldığını bir kez daha gösteriyor.

Seydnaya Cezaevi'nin sorumluları birer birer yakalanıyor Seydnaya Cezaevi'nin sorumluları birer birer yakalanıyor

Uyuşturucu kullanımının artması, toplumsal düzeni derinden sarsıyor. Suç oranları artıyor, sağlık sistemleri üzerindeki yük giderek ağırlaşıyor, şiddet olayları çoğalıyor ve aileler parçalanıyor. Dahası, İskoçya örneğinde olduğu gibi, uyuşturucu kullanımı gelecek nesilleri de tehdit ediyor. Uyuşturucu bağımlısı olarak doğan bebekler, daha hayatlarının başlangıcında büyük bir zorlukla karşı karşıya kalıyor. Bu tablo, Batı'nın uyuşturucu bataklığında çırpındığını ve bu sorunu çözmekte aciz kaldığını gözler önüne seriyor.

Avrupa ülkeleri ve uluslararası kuruluşlar, uyuşturucu sorununa karşı mücadele etmek için çeşitli stratejiler geliştiriyorlar. Yasal düzenlemeler, güvenlik önlemleri, uyuşturucu operasyonları, tedavi ve rehabilitasyon merkezleri ile farkındalık çalışmaları bu mücadelede kullanılan başlıca yöntemler. Ancak tüm bu çabalar, uyuşturucu sorununun büyüklüğü ve karmaşıklığı karşısında yetersiz kalıyor. Çünkü bu mücadele, sadece yasal ve güvenlik önlemleriyle değil, aynı zamanda toplumsal ve ekonomik sorunların da ele alınmasını gerektiriyor. Batı, tüm bu çabalarına rağmen uyuşturucu sorununu çözmekte aciz kalıyor.

Toplumsal yapı çökmek üzere!

Avrupa'da yaşanan uyuşturucu krizi, sadece bir sağlık sorunu değil, aynı zamanda Batı'nın çaresizliğini, suç oranlarının artışını, toplumsal yapının çöküşünü, gelecek nesillerin tehdit altında olduğunu da gözler önüne seriyor. İskoçya'daki bağımlı doğan bebeklerin trajik durumu, uyuşturucu kullanımının sonuçlarını en acı şekilde ortaya koyuyor. Bu kriz, Batı'nın uyuşturucu bataklığında çırpındığı ve bu sorunu çözmekte yetersiz kaldığı gerçeğini tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Uluslararası iş birliği ve çok yönlü, kararlı bir mücadele şart olsa da, Batı'nın bu çöküşü durdurma konusundaki yetersizliği, tüm dünyayı endişelendiriyor.

Avrupa ülkeleri ve uluslararası kuruluşlar, uyuşturucu sorununa karşı mücadele etmek için çeşitli stratejiler geliştiriyorlar. Yasal düzenlemeler, güvenlik önlemleri, uyuşturucu operasyonları, tedavi ve rehabilitasyon merkezleri ile farkındalık çalışmaları bu mücadelede kullanılan başlıca yöntemler. Ancak tüm bu çabalar, uyuşturucu sorununun büyüklüğü ve karmaşıklığı karşısında yetersiz kalıyor. Çünkü bu mücadele, sadece yasal ve güvenlik önlemleriyle değil, aynı zamanda toplumsal ve ekonomik sorunların da ele alınmasını gerektiriyor. Batı, tüm bu çabalarına rağmen uyuşturucu sorununu çözmekte aciz kalıyor.