İki hükümet ortak bir deklarasyonla, katliamların “bugünün standartlarına göre” soykırım olarak sınıflandırılacağını kabul etti. Etkilenen toplulukların torunları ise, Almanya’nın müzakereler sırasında bunu soykırım olarak adlandırması gerektiğini söylüyor.
2021 yılında Ovaherero Geleneksel Yönetimi genel sekreteri Mutjinde Katjiua ve Nama Geleneksel Liderler Derneği genel sekreteri Deodat Dirkse, Almanya’nın soykırımı “bugünün bakış açısıyla” tanıdığını belirtmesi nedeniyle, bunun mevcut uzlaşma anlaşmasında herhangi bir tazminat yükümlülüğü tanımadıkları anlamına geldiğini söyledi.
Liderler, “Bu kabul, sırasıyla 1904 ve 1905 yıllarında Ovaherero ve Nama halklarına karşı işlenen bir suç olduğunun inkarını yansıtmaktadı,” dediler.
Alman Büyükelçiliği Sözcüsü Gundula Perry dün The Namibian’a yaptığı açıklamada Almanya’nın yaşananların bir soykırım olduğunu kabul ettiğini doğruladı.
Perry, “Alman hükümeti, Alman birlikleri tarafından Ovaherero ve Namalara karşı işlenen zulmü bir soykırım olarak nitelendirmekte ve ahlaki ve tarihi sorumluluğunu kabul etmektedir,” dedi.
Berlin’den U dönüşü
Bu, Almanya’nın “bugünün perspektifinde” soykırım olarak niteleme kararından bir U dönüşü olarak nitelendiriliyor. Almanya bu konuda eleştirilmiş ve yaptığı zulümlerin hesabını tam olarak vermek istemediğini söylemişti.
Perry The Namibian’a yaptığı açıklamada, Alman Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’in Almanya’nın kayıtsız şartsız özür dilemesi gerektiğini ileri sürmesi ve eski cumhurbaşkanı Hage Geingob’un cenazesinde yaptığı konuşmada bundan bahsetmesiyle pozisyonlarının sağlamlaştığını söyledi.
Perry, “Federal Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, Namibya Cumhuriyeti’nin merhum Cumhurbaşkanı Hage Geingob’un cenaze töreninde yaptığı konuşmada, ortak deklarasyonda mutabık kalındığı üzere, Namibya halkından özür dilenmesinin ‘tam zamanı’ olduğunu ve bu amaçla çok yakında Namibya’ya dönebileceğini umduğunu açıkça ifade etti,” dedi.
Alman zigzagları Namibya’da eleştiri konusu
Demokratik Halk Hareketi (PDM) lideri McHenry Venaani, Almanya’nın terminoloji konusunda “takla attığını”, oysa bunun bir soykırım olduğunu söyledi.
Venaani, “İnsanlar jeopolitik koşullar bizim lehimize işlemiyor diye bu işin peşini bırakmamızı istememeli. Bu işe başladığımızda, soykırım yoluna öncülük ettiğimizde, bunun soykırım olduğunu biliyorduk ve şimdi de soykırım olduğunu biliyoruz,” dedi.
Venaani, aynı Almanya’nın bugün Yahudi toplumuna tazminat ödediğini ve büyük miktarlarda para taahhüt ettiğini vurguladı.
ODM lideri, “Aynı şekilde soykırım olmadığını inkâr ediyorlardı. Bugün bunun soykırım olduğunu söylüyorlar. Saygın bir nicelik belirlemeleri gerekiyor. Şu anda yaptıkları düzeltme saygıdeğer değil,” dedi.
Tazminat mümkün mü?
Soykırım tazminatları teknik komitesi üyesi Freddy Nguvauva, mevcut Alman hükümetinin bir tazminat anlaşmasını kabul etmeye daha açık olduğunu söyledi.
Nguvauva, bu nedenle Namibya hükümetinin anlaşmanın imzalanmasının hızlandırılması için bastırdığını, çünkü Almanya’da sağcıların hükümetin kontrolünü ele geçirmesi durumunda müzakerelerin ilerlemesinin mümkün olmadığını belirterek, “Çünkü bu insanlar, atalarının soykırımını tamamen inkar eden insanlar,” dedi.
Nguvauva, Almanların odak noktalarını enerji krizine ve Almanların desteklediği çatışmalara kaydırdıklarını söyledi.
Berlin, anlaşmayı kendi kamuoyundan saklıyor
Alman kökenli bir tarihçi olan Jürgen Zimmerer, Almanya ile Namibya arasındaki anlaşmanın ayrıntılarının Namibya’nın başkenti Windhoek’ta tartışılmasının ve Alman sivil toplumunun bundan haberdar olmamasının dikkat çekici olduğunu söyledi.
Zimmerer, “uzlaşma ve kefaretin tüm toplumu ilgilendiren bir konu” olması gerektiğini vurguladı.
Tarihçi, “(Almanya’nın) çekincelerini kaldırması iyi bir şey, ama hâlâ tazminat ödeme yükümlülüğünü kabul etmiş değiller. Her ne olursa olsun, fonların adı ne olursa olsun, yeni miktarın belirlendiği prosedürü kamuoyuna açıklamadıkları için endişeliyim. Tüm paydaşlarla yapılandırılmış bir istişare sürecini kabul etmeleri gerekir,” dedi.
Zimmerer, Alman hükümetinin elde edilen değişikliklerle ilgili herhangi bir açıklama yapmadığını söylerken, kendi bakış açısına göre soykırımın herhangi bir niteleme yapılmaksızın tanınmasına ilişkin anlaşmanın önemli bir adım olduğunu belirtiyor.
“Eğer bir anlaşmaya varıldıysa, neden bunu duyurmuyorsunuz?” diye soran tarihçi, “Değilse, Herero ve Nama halkı Alman hükümetinin insafına kalmış demektir,” ifadelerini kullandı.
Almanların soykırımı tanımasının arkasında “yeşil enerji” var
Namibya, ulaşım için amonyağa dönüştürülen hidrojen üretiminden bununla bağlantılı “yeşil” ürünlere kadar, kendisini gelişmekte olan “temiz teknolojinin” ön saflarına yerleştirecek bir tedarik zincirinin şekillenmesi için çeşitli işbirliklerine başlamış durumda.
Avrupa ise Rusya’dan aldığı doğalgazı kaybettikten sonra yeşil dönüşümü ilerletmenin ve enerji güvenliğini güçlendirmenin yollarını arıyor ve Namibya ile Afrika da burada önemli bir hedef olarak görünüyor.
Örneğin Avrupa Yatırım Bankası (EIB) Namibya’da yeşil hidrojen geliştirilmesi için 500 milyon avro kredi sözü verirken, Hollanda’nın Invest International şirketi de planlanan 1 milyar dolarlık Namibya hidrojen fonuna katkıda bulundu.
Antwerp merkezli denizcilik şirketi Compagnie Maritime Belge SA (CMB) ile yerel firma Ohlthaver & List Group arasında bir girişim olan Cleanergy, Namibya’nın ilk ticari yeşil hidrojen tesisi olacak.
Kısmen Alman hükümetinden alınan 10 milyon dolarlık kredi ile finanse edilen 30 milyon dolarlık bir maliyetle inşa edilen bu tesis sadece bir başlangıç: CMB, Antwerp-Bruges Limanı tarafından planlanan yeni bir depolama ve ihracat tesisine bağlanacak bir amonyak tesisi inşa etmek için 3,5 milyar dolar toplamayı planlıyor.
Dünya Bankası’nın bir araştırmasına göre güneybatı Afrika ülkesi dünyanın en iyi güneş enerjisi potansiyeline sahip ve geniş arazileri de büyük ölçüde sektörün gelişimini destekleyen devlete ait.
Namibya’daki Alman yatırımları artıyor
Güney Batı Afrika Halk Örgütü’nün 1990 yılında Güney Afrika’dan bağımsızlığını kazanmasından bu yana ülkeyi yönetmesi yatırımcılara siyasi istikrar güvencesi veriyor.
Soykırım görüşmelerine, Alman Enertrag SE’nin yatırım yaptığı 10 milyar dolarlık Hyphen projesi de eşlik ediyor. Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock bu projeyi “geleceğin yakıtı olan hidrojen konusundaki işbirliğimize daha da ivme kazandıracak” diye selamlamıştı.
Mart ayında hükümet, Hyphen’e “stratejik açıdan önemli” statüsü vermeyi planladığını ve böylece daha fazla devlet desteğinin önünü açacağını söyledi.
Hyphen tesisi ilk aşamada 3,5 gigawatt rüzgar ve güneş enerjisi projelerinden güç alacak, ki bu da kıtanın en sanayileşmiş ülkesi olan Güney Afrika’da inşa edilen büyük yenilenebilir enerji santrallerinin kapasitesinin yarısından fazlasına eşit.
Berlin’in “hidrojen pazarı”nın hedefi Batı Afrika
Almanya, çelik üreticilerini “yeşillendirmek” için 3 milyar avro doğrudan sübvansiyon ödeyerek ve Avrupa’nın en büyük ekonomisinde talebi teşvik etmek için büyük bir finansman programı başlatarak dünyaya bir hidrojen pazarı getirmek için çalışıyor.
29 Mayıs’ta kabine, Ekonomi Bakanı Robert Habeck’in himayesinde, ithalat ve depolama için altyapı kurulmasını kolaylaştırmak da dahil olmak üzere hidrojen projelerini hızlandırmak için bir yasa tasarısını kabul etti.
Alman hükümeti ve Avrupa, Avrupa Birliği’nin Antwerp çevresindeki kimya sektörü ve Almanya’nın Ruhr bölgesi gibi endüstrilere güç veren fosil yakıtların kullanımına ilişkin daha katı kurallar getirmesiyle aynı zamanda hidrojen üretim maliyetlerinin de düşecek olması için Namibya’yı önemsiyor.
Kaynak: Ajanslar, Harici