İsrail'in Gazze'ye yönelik sürdürdüğü katlianlae ve Batı Şeria'daki yerleşimci şiddeti, yalnızca bu bölgelerde değil, bölge genelinde derin ve yaygın bir öfkeye yol açmış durumda.

Özellikle Ürdün gibi komşu ülkelerde şiddetli tepkilere neden oluyor.

Geçtiğimiz hafta Ürdün ile işgal altındaki Batı Şeria arasındaki Allenby Köprüsü sınır kapısında üç İsrailli güvenlik görevlisinin öldürülmesi, bölgedeki gerilimin en somut yansımalarından biri oldu. Saldırıyı gerçekleştiren Maher al-Jazi’nin Ürdün'ün güneyindeki Maan vilayetinden olması ve bölgenin etkili kabilelerinden birine mensup olması, olayı daha da sembolik bir hale getirdi. Al-Jazi'nin, 1948 Kudüs Muharebesi'nde Ürdünlü gönüllülere önderlik eden Haroun al-Jazi ve 1968 yılında İsrail'e karşı mücadele eden Ürdün ordusu komutanı Mashur al-Jazi'nin soyundan gelmesi, bu olayın Ürdün halkı ve özellikle kabileler üzerindeki etkisini artırdı.

Ürdün'de düzenlenen gösterilerde halk, saldırıyı gerçekleştiren Ürdünlüyü bir kahraman olarak anarken, Netanyahu'nun politikalarını şiddetle kınadı. Özellikle Ürdün'deki kabileler, bu saldırıyı memnuniyetle karşılayarak İsrail’in Filistinlilere yönelik baskıcı politikalarına karşı direnişin meşru olduğunu dile getirdiler.

Ürdün’deki Tepkiler Büyüyor

Saldırı sonrasında Ürdün’ün Bani Sakhr kabilesi lideri Şeyh Trad al-Fayez, yaptığı açıklamada, saldırıyı "kahramanca bir operasyon" olarak nitelendirerek, halkın bu tür saldırganlıklara karşı kararlı bir duruş sergilemesi gerektiğini vurguladı. Aynı şekilde, el-Huveytat kabilesi de benzer bir açıklama yaparak, İsrail'in Filistin'e yönelik saldırılarından dolayı sorumluluğun Netanyahu'ya ait olduğunu belirtti. Bu açıklamalar, Ürdün’deki kabilelerin İsrail’e yönelik artan tepkisini ve Filistin davasına olan güçlü bağlılıklarını açıkça ortaya koydu.

Ürdün halkı ve kabilelerinin bu tepkileri, yalnızca yerel bir öfke olarak kalmıyor. İsrail’in Gazze’ye yönelik katliamlar ve Batı Şeria’daki yerleşimci şiddeti, Arap dünyasında geniş bir nefrete yol açtı. Özellikle Gazze’deki saldırılar, Arap Baharı’ndan bu yana görülmeyen bir şekilde bölgedeki toplumları harekete geçirdi. Filistin sorunu, uzun süre Ürdün gibi komşu ülkelerde büyük bir tepki uyandırmazken, artık bu ülkelerde halk açık bir şekilde İsrail’e karşı ses yükseltiyor.

Eski Ürdün Başbakanı ve İstihbarat Şefi Ahmad Obeidat da, İsrail’in Filistinlilere yönelik baskıcı politikalarının Ürdün ve diğer Arap ülkelerini doğrudan hedef aldığını belirtti. Obeidat, “Bu savaş herkesin savaşıdır. Çünkü kader birdir. Ve Filistin’i hedef alan düşman, açıkça Ürdün’ü de hedef alacaktır” diyerek, Ürdün’deki Filistin davasına olan güçlü desteği vurguladı.

Kabilelerin Rolü ve Bölgesel Güvenlik

Ürdün, İsrail ile 335 kilometrelik bir sınırı paylaşıyor ve bu sınırın güvenliği büyük ölçüde Ürdün ordusu ve kabilelere dayanıyor. Ancak İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’da yürüttüğü politikalar, Ürdün’deki kabilelerin tepkisini artırıyor ve bu da sınır güvenliği açısından ciddi bir risk teşkil ediyor. Kabile liderlerinin İsrail’e karşı artan tepkileri, gelecekte bu sınır bölgesinde yaşanabilecek gerilimlerin habercisi olabilir.

İsrail'in köpeği Kral Abdullah, geçmişte kabileleri bir arada tutmak için çeşitli girişimlerde bulunmuştu. Özellikle 2013 yılında, Arap Baharı’nın sona ermesinden kısa bir süre önce, kabile liderleriyle kurduğu güçlü bağlar, Ürdün’de istikrarın korunmasında önemli bir rol oynamıştı. Ancak bugün, Ürdün’deki ekonomik durgunluk ve İsrail’in Filistin’e yönelik baskıları, kabileler arasındaki öfkeyi artırıyor ve Kral Abdullah’ın bu "denge"yi ne kadar sürdürebileceği belirsizliğini koruyor.

Netanyahu İsrail'i Tehlikeye Atıyor

İsrail’in Gazze’deki katliamları, yalnızca Filistinliler arasında değil, İsrail’in komşu ülkelerinde de büyük bir nefret ve direniş dalgası oluşturuyor. Netanyahu’nun Batı Şeria’daki yerleşimci terörünü sona erdirmeyi reddetmesi ve Gazze’deki saldırıları sürdürmesi, İsrail’i bölge genelinde güvenlik açısından savunmasız bir hale getiriyor. İsrail’in Batı Şeria’da yerleşimciler aracılığıyla toprak ele geçirmeye yönelik politikaları, komşu ülkelerde ciddi bir güvenlik tehdidi olarak algılanıyor.

Filistinlilere yönelik saldırılar ve yerleşimci terörü, bölgedeki Arap ülkelerinde nefreti artırırken, İsrail'in gelecekte bu ülkelerle ilişkilerinde ciddi sorunlarla karşılaşabileceği öngörülüyor. Netanyahu'nun Gazze'deki soykırım kampanyasını sürdürmesi ve Batı Şeria'daki yerleşimcilerin saldırılarına göz yumması, İsrail’i tüm sınırlarında güvensiz bir konuma getiriyor.

Uluslararası Tepkiler ve Sonuçlar

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları, uluslararası alanda da tepki çekiyor. Özellikle Batı’daki bazı ülkeler, İsrail’in yerleşim politikalarına ve Gazze’deki saldırılara karşı seslerini yükseltmiş durumda. Ancak bu tepkiler, İsrail’in soykırımını değiştirmek için yeterli olmuyor. Yerleşimci terörüne karşı bazı yaptırımlar uygulanmış olsa da, yerleşimcilerin finanse edilmesine yönelik faaliyetler hala devam ediyor.

İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’daki zulmü, bölgedeki nefretin artmasına ve İsrail’e karşı direnişin büyümesine neden oluyor. Özellikle Ürdün gibi komşu ülkelerde, bu nefretin yerli kaynaklardan beslendiği ve dış etkenlere ihtiyaç duyulmadığı açıkça görülüyor. İsrail’in bu politikalarını sürdürmesi, yalnızca Filistinlilerle değil, tüm Arap dünyasıyla daha geniş çaplı bir çatışmanın tohumlarını ekiyor. 

Gallant'ın görevden alınması sonrası İsrailliler sokağa çıktı Gallant'ın görevden alınması sonrası İsrailliler sokağa çıktı

Sadece bununla da sınırlı değil. Dünya üzerinde artık siyonist Yahudiye yaşam hakkı verilmiyor. Görüldükleri yerde imha edilmeyi bekliyor.

Middle East Eye