Allah Resulü’nün liderlik ve strateji anlayışı, günümüz liderlerinden farklı olarak ilahi rehberliğe, ahlaki değerlere, istişareye, örnekliğe ve fedakârlığa dayanıyordu.
Bürhan Mustafa Büyükarslan kimdir?
Aslen Çerkes olan Bürhan Mustafa Büyükarslan, 1996 yılında İstanbul'da doğmuştur ve Eskişehirlidir. İlk öğrenimini Şair Yahya Kemal Beyatlı İlkokulu'nda tamamladıktan sonra, İstanbul Anadolu İmam Hatip Lisesi'nden mezun olmuştur. Lisans eğitimini Yalova Üniversitesi İslâmi İlimler Fakültesi bünyesinde tamamlamıştır.
Yüksek lisans eğitimini İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi İslâm Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı'nda gerçekleştiren Büyükarslan, Prof. Dr. Ziya Kazıcı danışmanlığında "Hazret-i Peygamber'in İstihbari Faaliyetleri" başlıklı tezini başarıyla savunmuştur. Yüksek lisans eğitiminin ardından İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Tarih ve Medeniyet Araştırmaları Anabilim Dalı'nda doktora çalışmalarına başlamıştır.
Akademik çalışmalarının yanı sıra, İlmiye Vakfı'nın düzenlediği İlim ve Hikmet Okulu programını başarıyla tamamlayarak Bilim Tarihi, Dünya Tarihi, Siyaset Tarihi, Psikoloji, Biyoloji Felsefesi gibi çeşitli sosyal bilimler ve Tefsir, Hadis, Kelam, Usul, Siyer gibi klasik İslâmi ilimler alanlarında derinlemesine eğitim almıştır. Yeniçağ ve Yakınçağ Osmanlı Tarihi, İslâm Tarihi, Siyer ve Tasavvuf alanlarında araştırmalar yapan Büyükarslan, küçük yaşlarından itibaren çeşitli İslâmi hareketlerin içerisinde yer almış ve halen doktora çalışmalarını sürdürmektedir.
Allah Resulü’nün teşkilatlanma modelinden bahseder misiniz? Günümüzde bu modelden nasıl dersler çıkarılabilir?
Allah Resulü, İslâm’ın yayılması ve güçlenmesi için etkili bir teşkilatlanma modeli oluşturmuştur. Bu model, günümüzde de birçok ders çıkarılabilecek önemli prensipleri içermektedir. Allah Resulü, teşkilatlanma sürecinde insan kaynaklarına büyük önem vermiştir. İlk olarak, güvenilir ve etkili bir sahabe olan Hazret-i Ebû Bekir’i seçmiştir. Daha sonra, Hazret-i Ebû Bekir’in de desteğiyle, farklı yeteneklere ve özelliklere sahip sahabeleri bir araya getirerek çekirdek kadroyu oluşturmuştur. Bu çekirdek kadro, İslâm’ın yayılması ve güçlenmesi için önemli bir rol oynamıştır. Bu çekirdek kadronun oluşumunda, Efendimiz'in teşkilatına aldığı sahabeleri eğitmesi ve yetiştirmesi de önemli bir rol oynamıştır. Bu eğitim hem dini konuları hem de stratejik düşünme, iletişim ve liderlik gibi becerileri kapsamaktadır. Sahabeler, bu eğitim sayesinde, İslâmi davayı en iyi şekilde temsil edebilecek ve yayabilecek donanıma sahip olmuşlardır. Eğitimin yanı sıra, Efendimiz, teşkilatlanma sürecinde gizlilik ve güvenliğe de büyük önem vermiştir. Toplantılarını gizli yerlerde yapmış ve düşmanlarına karşı tedbirli davranmıştır. Bu sayede, İslâm’ın ilk yıllarında, Müslümanlar, düşmanlarının baskılarına rağmen, güvenli bir şekilde faaliyetlerini sürdürebilmişlerdir. Gizliliğin ve güvenliğin sağlanmasında, Allah Resulü’nün teşkilatlanma sürecinde merkezi bir üs olarak Dâru’l-Erkam’ı kullanması da etkili olmuştur. Bu üs hem toplantıların yapıldığı hem de sahabelerin eğitim aldığı bir yer olmuştur. Dâru’l-Erkam, İslâm’ın ilk yıllarında, Müslümanların bir araya geldiği, birbirleriyle iletişim kurduğu ve güç kazandığı önemli bir merkez olmuştur. Bu merkezde, Efendimiz, farklı kabilelerden insanları bir araya getirmiştir. Bu sayede, kabileler arasındaki ayrılıkları ortadan kaldırmış ve birlik ve beraberliği sağlamıştır. Bu birlik ve beraberlik, İslâm’ın yayılması ve güçlenmesi için önemli bir etken olmuştur. Allah Resulü’nün teşkilatlanma modeli, günümüzde de her türlü İslâmi çalışma için yol gösterici niteliktedir. Bu modelin prensiplerini anlamak ve uygulamak, İslâmi çalışmaların başarısı için önemli bir adımdır. Bu prensiplerden biri olan İslâmi hareket, farklı gruplar, cemaatler ve partilerden oluşur. Bu grupların bazıları siyasi alanda aktif olarak faaliyet gösterirken bazıları ise sivil toplum örgütleri veya dini kuruluşlar olarak çalışır. Bu çeşitlilik, İslâmi hareketin farklı alanlarda etkili olmasını sağlar. İslâmi hareketin başarılı olabilmesi için, doğru bir tebliğ metodu kullanması da önemlidir. Efendimizin tebliğ metodu olan “3T” yöntemi bu konuda yol gösterici olabilir. Bu yöntem, tebliğde doğruluk ve netliğin önemini vurgular ve Komünist örgütlenmenin “Angaje” metodundan farklı olarak, yalana ve hileye başvurmayı reddeder. Sevgili Peygamberimiz, farklı kabilelerden insanları bir araya getirerek bir üst kimlik oluşturmuştur. Bu üst kimlik projesi, günümüzdeki İslâmi hareketler için de birlik ve beraberliğin önemini vurgular. Bu birlik ve beraberlik, “Gariplere müjdeler olsun” hadisinde de ifade edildiği gibi, zorluklar karşısında direnç göstermeyi ve umudu korumayı sağlar. İslâmi hareketin insan kaynakları yönetimi de Allah Resulü’nün (s.a.v.) modelinden ilham alabilir. Bu model, harekete zarar verebilecek kişileri tespit etmeyi ve bu kişilerden nasıl faydalanılabileceğini belirlemeyi gerektirir. Bu sayede, hareketin gücü ve etkinliği artırılabilir. Efendimizin hakimiyet metodu, adaleti ve hakkaniyeti esas alır. Bu metod, günümüzdeki İslâmi hareketler tarafından da uygulanabilir ve İslâmi bir toplumun inşa edilmesine katkı sağlayabilir.
İslâmi hareketlerin yaşadığı güvenlik sorunlarını ele alıyorsunuz. Günümüz İslâmi hareketlerinin bu konuda dikkat etmesi gereken hususlar nelerdir?
İslâmi hareketler, günümüzde de varlıklarını sürdürebilmek ve hedeflerine ulaşabilmek için çeşitli güvenlik sorunlarıyla mücadele etmek zorundadır. Bu sorunlar, Allah Resulü’nün dönemindeki tehditlerden farklılık gösterse de temel prensipler aynı kalmaktadır. Efendimiz, İslâm’ın ilk yıllarında, hareketini iç ve dış tehditlere karşı korumak için birçok strateji geliştirmiş ve uygulamıştır. Günümüz İslâmi hareketleri de bu stratejilerden ilham alarak, kendi güvenliklerini sağlayabilir ve hedeflerine ulaşabilirler. İç güvenlik, bir İslâmi hareketin kendi içindeki tehditlere karşı aldığı önlemleri kapsar. Bu tehditler, hareketin içinden veya dışından gelebilir ve hareketin bütünlüğünü, güvenilirliğini ve etkinliğini tehlikeye atabilir. Allah Resulü, İslâm’ın ilk yıllarında, iç güvenliği sağlamak için insan kaynaklarına büyük önem vermiştir. Hareketine katılan kişileri iyi bir şekilde tanımış ve güvenilirliklerini değerlendirmiştir. Günümüz İslâmi hareketleri de bu prensibi benimseyerek, hareketlerine katılan kişilerin geçmişini, düşüncelerini ve niyetlerini inceleyerek, potansiyel tehditleri önleyebilirler. Bilgi güvenliği, iç güvenliğin en önemli unsurlarından biridir. Sevgili Peygamberimiz, hareketinin stratejilerini, planlarını ve faaliyetlerini gizli tutmuş ve yetkisiz kişilerle paylaşılmamasını sağlamıştır. Günümüz İslâmi hareketleri de bu prensibi uygulayarak, hassas bilgilerin korunmasını sağlayabilir ve düşmanların istihbarat toplama girişimlerini engelleyebilirler. Bu bağlamda, bilgi güvenliği politikaları oluşturulmalı, hareket üyelerine bu konuda eğitimler verilmeli ve bilgi sızıntılarını önlemek için gerekli teknolojik önlemler alınmalıdır. Ayrıca, hareket içinde dedikoduların ve bilgi kirliliğinin yayılmasını engellemek için iletişim kanalları düzenlenmeli ve bilgi akışı kontrol altında tutulmalıdır. İletişim güvenliği de iç güvenliğin bir diğer önemli unsurudur. Efendimiz, iletişim kanallarının güvenliğini sağlamak için çeşitli yöntemler kullanmıştır. Günümüz İslâmi hareketleri de bu yöntemlerden ilham alarak, güvenli iletişim kanalları kullanabilir ve düşmanların dinleme veya müdahale girişimlerine karşı önlemler alabilirler. Fiziksel güvenlik, iç güvenliğin bir diğer önemli unsurudur. Allah Resulü, toplantı yerleri ve üslerin güvenliğini sağlamak için tedbirler almıştır. Günümüz İslâmi hareketleri de bu prensibi uygulayarak, güvenlik görevlileri bulundurabilir, giriş çıkışları kontrol edebilir ve güvenlik kameraları gibi teknolojik araçlar kullanabilirler. Dış güvenlik ise, bir İslâmi hareketin dış tehditlere karşı aldığı önlemleri kapsar. Bu tehditler, düşman devletler, istihbarat örgütleri veya diğer gruplar tarafından gelebilir ve hareketin varlığını, faaliyetlerini ve hedeflerini tehlikeye atabilir. Efendimiz, İslâm’ın ilk yıllarında, dış güvenliği sağlamak için istihbarat toplama ve karşı istihbarat faaliyetlerine önem vermiştir. Düşmanlarının faaliyetleri ve planları hakkında bilgi toplamış ve bu bilgiler doğrultusunda gerekli tedbirleri almıştır. Günümüz İslâmi hareketleri de bu prensibi benimseyerek, istihbarat toplama ve analiz yeteneklerini geliştirmeli, düşmanların istihbarat toplama girişimlerine karşı önlemler almalı ve siber güvenliklerini güçlendirmelidirler. Algı yönetimi de dış güvenliğin önemli bir parçasıdır. Allah Resulü, düşmanlarının propaganda ve manipülasyon girişimlerine karşı etkili bir algı yönetimi stratejisi izlemiştir. Günümüz İslâmi hareketleri de bu stratejiyi örnek alarak, kamuoyunu doğru bilgilendirmeli, düşman propagandasına karşı koymalı ve kendi mesajlarını etkili bir şekilde iletmelidirler. İş birliği de dış güvenliğin önemli bir unsurudur. Efendimiz, diğer gruplar ve kabilelerle ittifaklar kurarak, düşmanlarına karşı ortak bir cephe oluşturmuştur. Günümüz İslâmi hareketleri de bu prensibi uygulayarak, diğer İslâmi hareketler ve devletlerle iş birliği yapabilir ve ortak tehditlere karşı birlikte hareket edebilirler.
Allah Resulü döneminde istihbarat, teşkilatlanma, casusluk, yönetim şekli gibi uygulamalar nasıldı?
İslâm devletinin kuruluş ve gelişim sürecinde istihbarata büyük önem verilmiştir. Mekke döneminde, Dâru’l-Erkam gibi gizli merkezlerde istihbarat teşkilatının temelleri atılmış, Medine döneminde ise toplumu örgütleyerek ve iç istihbaratı güçlendirerek önemli adımlar atılmıştır. İstihbarat faaliyetlerinde elçiler, zekât memurları, bölge halkı, askerler ve tüccarlar gibi çeşitli kaynaklardan bilgi toplanmıştır. Ayrıca, Hazret-i Ebû Bekir'in kölesi ve oğlu gibi güvenilir kişiler de istihbarat toplama görevlerinde kullanılmıştır. Bu bilgiler, karar alma süreçlerinde ve stratejik planlamalarında etkin bir şekilde kullanılmıştır. Hazret-i Ebû Bekir, İslâm istihbaratının oluşumunda kilit bir rol oynamıştır. Kendisi, Peygamber Efendimiz'in en yakın arkadaşı ve sırdaşı olmasının yanı sıra, Kureyş kabilesinin önde gelen isimlerinden biriydi. Bu sayede, Kureyş'in iç işleyişine ve planlarına dair önemli bilgilere sahipti. Ayrıca, Hazret-i Ebû Bekir'in geniş bir çevresi ve sosyal ilişkileri vardı. Bu da ona, farklı kaynaklardan bilgi toplama imkânı sağlıyordu. Hazret-i Ebû Bekir, sahip olduğu bu özellikleri sayesinde, İslâm istihbaratının oluşumuna ve gelişimine önemli katkılarda bulunmuştur. İstihbarat faaliyetlerinde ketumiyete de büyük önem verilmiştir. Dâru’l-Erkam’a, Mekke halkının uyuduğu vakitlerde gizlice gidilerek faaliyetler gizlenmiştir. Hicret sırasında ise, iz sürücülerin devesinin ayak izlerinden yaşını ve cinsiyetini tahmin edebilmelerini engellemek için uzun bir süre yaya yolculuk yapılmıştır. İstihbarat faaliyetlerinde stratejik düşünme ve analiz yeteneği de etkin bir şekilde kullanılmıştır. Habeşistan hicreti, Tâif raporu ve Medine'ye hicret gibi olaylarda bu yetenek açıkça sergilenmiştir. İnsan kaynakları yönetiminde de yetenekli bir liderlik sergilenmiştir. Dâru’l-Erkam’da özel bir çekirdek kadro yetiştirilmiş, teşkilatlandırılacak kişiler seçilirken yük alabilecek, toplumda etkili ve genç kişilere öncelik verilmiştir. Ayrıca, Mekke'nin sosyal yapısını gözeterek Dâru'l-Erkam, tek bir kabile veya ailenin tahakkümü altında bırakılmamış, her kesimden insana yer verilmiştir. Yönetim şekli olarak istişareye önem verilmiş, ancak vahiy gelmesi durumu hariç her konuda istişare edilmiştir. Ayrıca, sahabelere karşı adil ve merhametli davranılmış, onları eğitirken bireysel farklılıkları gözetilmiş ve mükemmeliyetçi olunmamıştır. Hazret-i Abbas, Mekke döneminde Müslüman olmasına rağmen, stratejik nedenlerle bu durum gizli tutulmuş ve Mekke'de casus olarak görevlendirilmiştir. Hazret-i Abbas, Mekke'den Medine’ye sürekli bilgi akışı sağlamış, Bedir Savaşı’nda esir düşerek müşriklerin güvenini kazanmış ve bu sayede daha fazla bilgiye ulaşma imkânı elde etmiştir. Hazret-i Abbas’ın eşi Ümmü’l-Fadl Lübâbe de Müslüman olmuş ve bu durum da gizli tutulmuştur. Hatta, kocaları kafir olan Müslüman kadınları boşanmaya teşvik eden Peygamber Efendimiz, Ümmü’l-Fadl’ın Hazret-i Abbas’tan boşanmasını istememiştir. Bu itibarla Hazret-i Abbas’ın Mekke’de stratejik bir görev icra ettiği anlaşılmaktadır. Hazret-i Abbas, Mekke fethine kadar casusluk faaliyetlerini sürdürmüş ve Müslümanların zaferine önemli katkılarda bulunmuştur. Efendimiz döneminde istihbarat, teşkilatlanma, casusluk ve yönetim şekli gibi uygulamalar, stratejik düşünme, ketumiyet, insan kaynakları yönetimi ve adil bir liderlik anlayışı üzerine kurulmuştur. Bu uygulamalar, İslâm devletinin kuruluş ve gelişim sürecinde önemli bir rol oynamıştır.
"İslâmi hareketin doğuşu: Hazret-i Muhammed’in Liderlik ve Teşkilatlanma Stratejileri” kitabınız çıktı. Bu kitabı yazmaya sizi yönlendiren temel motivasyon neydi?
Bu kitabı yazmamı sağlayan temel motivasyon, mevcut hareketlerde kişilerin kendilerini referans alarak oluşturmuş oldukları sistemlere, Efendimizin hareket fıkhını göstermektir.
Allah Resulü’nün liderlik ve strateji anlayışını günümüz liderleriyle kıyasladığınızda hangi temel farkları görüyorsunuz?
Allah Resulü’nün liderlik ve strateji anlayışını günümüz liderleriyle kıyasladığımda, farklı çağlarda ve farklı şartlarda yaşamış olmalarına rağmen çarpıcı zıtlıklar ortaya çıkıyor. Bu zıtlıklar, günümüz liderlerine ilham verebilecek ve liderlik anlayışlarını sorgulamalarına neden olabilecek niteliktedir. Sevgili peygamberimiz, her şeyden önce ilahi vahye ve rehberliğe sahip bir liderdi. Onun kararları ve stratejileri, her zaman doğru yolu bulmasını sağlayan ilahi bir kaynaktan besleniyordu. Bu ilahi rehberlik, Ona olayları daha geniş bir perspektiften görme ve uzun vadeli sonuçları düşünme imkânı sağlıyordu. Günümüz liderleri ise, ne yazık ki böyle bir rehberlikten yoksundur ve çoğu zaman kişisel çıkarları veya ideolojileri doğrultusunda hareket etmektedir. Bu durum, kısa vadeli kazanımlar elde etseler bile uzun vadede toplumun zarar görmesine neden olabilmektedir. Ahlaki değerler, Efendimiz’in liderliğinde her zaman ön plandaydı. Adalet, dürüstlük, merhamet ve hoşgörü gibi ilkeler, Onun sadece kişisel hayatını değil, aynı zamanda liderlik anlayışını da şekillendiriyordu. Bu ahlaki temeller, Onun güvenilir bir lider olarak görülmesini sağlamış ve insanların gönlünü kazanmasına yardımcı olmuştur. Günümüz liderleri ise, maalesef çoğu zaman bu değerleri göz ardı etmekte ve kişisel çıkarlarını ön plana koymaktadır. Bu durum, toplumda adaletsizlik, yolsuzluk ve çatışmalara neden olmaktadır. Allah Resulü, istişareye büyük önem veren bir liderdi. Kararlarını almadan önce sahabeleriyle istişare eder ve onların görüşlerini alırdı. Bu sayede, farklı bakış açılarını değerlendirir ve en doğru kararı almaya çalışırdı. İstişare, Onun liderliğinde katılımcılığı ve ortak aklı teşvik eden bir mekanizmaydı. Günümüz liderleri ise, çoğu zaman tek başına karar alma eğilimindedir. Bu da hatalı kararlar alınmasına ve toplumun zarar görmesine neden olabilmektedir. Efendimiz, sadece sözleriyle değil, aynı zamanda davranışlarıyla da insanlara örnek oluyordu. O'nun hayatı, Müslümanlar için her zaman bir rehber olmuştur. Yaşadığı gibi inanır ve inandığı gibi yaşardı. Günümüz liderlerinin ise, çoğu zaman örnek alınacak bir hayatları yoktur. Bu durum, toplumda güvensizlik ve ahlaki çöküşe neden olmaktadır. Liderlerin, topluma ahlaki ve manevi değerler konusunda örnek olması, toplumun birlik ve beraberliğini güçlendirmek açısından son derece önemlidir. Allah Resulü, Müslümanların iyiliği için her türlü fedakarlığı yapmaya hazırdı. Kendi rahatını ve çıkarlarını düşünmez, her zaman ümmetin menfaatlerini ön planda tutardı. Bu fedakârlık anlayışı, O'nun liderliğinin en önemli özelliklerinden biriydi. Günümüz liderleri ise, çoğu zaman kişisel çıkarlarını ve iktidarlarını korumak için hareket etmektedir. Bu durum, toplumda bencillik ve çıkarcılığın yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Efendimiz'in liderlik ve strateji anlayışı, günümüz liderlerinden farklı olarak ilahi rehberliğe, ahlaki değerlere, istişareye, örnekliğe ve fedakarlığa dayanıyordu. Bu farklar, O'nun liderliğini benzersiz ve başarılı kılmıştır. Günümüz liderleri, Sevgili Peygamberimiz'in liderlik anlayışını örnek alarak daha adil, ahlaki ve başarılı bir liderlik sergileyebilirler.
Türkiye’deki siyer çalışmaları hususunda bir eksiklik görüyor musunuz? Varsa nelerdir? Gençlere, akademisyenlere ve siyer konusunda çalışma yapmak isteyenlere neler tavsiye etmek istersiniz?
Türkiye'deki siyer çalışmalarına baktığımda, nicelik olarak bir zenginlik görsem de nitelik olarak bazı eksikliklerin olduğunu düşünüyorum. Bu eksiklikler, daha çok siyerin derinlemesine anlaşılması ve günümüzdeki karşılığının üretilmesi noktasında toplanıyor. Siyer çalışmaları, genellikle klasik kaynaklara ve olayların kronolojik sıralamasına odaklanıyor. Bu durum, siyerin derinlemesine anlaşılmasını ve günümüzdeki olaylara ışık tutmasını zorlaştırıyor. Siyerin anlaşılması için, olayların neden-sonuç ilişkileri, stratejik arka planları ve sosyal-politik bağlamları detaylı bir şekilde incelenmelidir. Siyerin günümüzdeki karşılığının üretilmesi noktasında da eksiklikler bulunmaktadır. Siyer, sadece tarihi bir metin olarak değil, aynı zamanda günümüz Müslümanlarına rehberlik eden bir kaynak olarak görülmelidir. Bu nedenle, siyerin öğretileri, günümüzdeki sorunlara çözüm üretmek ve Müslümanların hayatlarına yön vermek için kullanılmalıdır. Gençlere, akademisyenlere ve siyer konusunda çalışma yapmak isteyenlere şu tavsiyelerde bulunmak isterim: Siyer çalışmaları, sadece klasik kaynaklara ve olayların kronolojik sıralamasına odaklanmak yerine, olayların neden-sonuç ilişkileri, stratejik arka planları ve sosyo-politik bağlamları detaylı bir şekilde incelenmelidir. Siyer, sadece tarihi bir metin olarak değil, aynı zamanda günümüz Müslümanlarına rehberlik eden bir kaynak olarak görülmeli ve öğretileri, günümüzdeki sorunlara çözüm üretmek ve Müslümanların hayatlarına yön vermek için kullanılmalıdır. Siyer çalışmaları, eleştirel bir yaklaşımla yapılmalı, klasik kaynaklar ve yorumlar sorgulanmalı ve farklı bakış açıları değerlendirilmelidir. Siyer çalışmaları, tarih, sosyoloji, siyaset bilimi, psikoloji gibi farklı disiplinlerin katkısıyla zenginleştirilmelidir. Günümüzdeki sorunlara odaklanılmalı ve bu sorunlara çözüm üretmek için siyerden ilham alınmalıdır. Siyer, İslâm'ın yaşayan bir mirasıdır. Bu mirası anlamak ve yaşatmak, günümüz Müslümanlarının en önemli görevlerinden biridir.
“Hakikat-i Ferdiyye İslâm düşüncesine ve hareketine dair derin bir kavrayış sunan, ufuk açıcı bir eserdir"
Salih Mirzabeyoğlu’nun “Hakikat-ı Ferdiyye” isimli eserini okudunuz mu? Bu eser sizin için ne ifade ediyor? Bu eserde dikkatinizi çeken neydi?
Salih Mirzabeyoğlu'nun “Hakikat-i Ferdiyye ‘çöle inen nur’” adlı eseri, benim için derin bir ilham kaynağı ve düşünsel bir başyapıt niteliğindedir. Bu eser, İslâm düşüncesinin temel kavramlarını ve ilkelerini derinlemesine inceleyerek, ferdi ve toplumsal dönüşümün yollarını aydınlatmaktadır.
Özellikle Mirzabeyoğlu’nun “tek fert” vurgusu, “Gaye İnsan ve Ufuk Peygamber” olarak nitelendirdiği Efendimizin “ferdî hikmetin aslı” olduğunu vurgulaması ve “O’nun hikmeti ancak ‘ferdiyye’ oldu” diyerek Hakikat-i Ferdiyye’nin Allah Resulü ile başladığını ve yine Onunla sona erdiğini ifade etmesi dikkat çekicidir. Bu düşünceler, benim “ferd” ve “birey” ayrımını daha iyi anlamamı sağlamıştır. Mirzabeyoğlu’nun eserde “çöle inen nur” metaforunu kullanması da oldukça etkileyici. Bu metafor, İslâm'ın karanlık bir dünyaya getirdiği aydınlığı ve hidayeti temsil etmektedir. Mirzabeyoğlu, bu metafor aracılığıyla, İslâm’ın evrensel mesajını ve insanlığa sunduğu kurtuluş yolunu etkili bir şekilde anlatmaktadır. Bu yaklaşım, benim de kendi çalışmamda kullandığım metaforik anlatım tarzına ilham kaynağı olmuştur. “Hakikat-i Ferdiyye ‘çöle inen nur’”, İslâm düşüncesine ve hareketine dair derin bir kavrayış sunan, ufuk açıcı bir eserdir. Bu eseri okuyan herkesin, ferdi ve içtimai dönüşüm yolculuğunda önemli bir rehber edineceğine inanıyorum.
Teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.
Aylık Baran Dergisi 37. Sayı, Mart 2025