Doğu Türkistan'daki çocuk kampları, "Çocuk Toplama Kampları" olarak tanımlanıyor ve bu kamplar kamuoyuna "melek evleri", "çocuk bakım merkezleri" ya da "yatılı okullar" adı altında sunuluyor. Çocuklar bu kamplarda Çin kültürüne göre yetiştiriliyor, sadece Çince öğretiliyor, Çin kıyafetleri giydiriliyor ve domuz eti yediriliyor. Çocukların ailelerinden koparılarak Çinli ailelere evlatlık olarak verilmeleri söz konusu.
Doğu Türkistan’a dair 2020 yılında yayınlamış olduğunuz “Doğu Türkistan’da Toplama Kampları, Adım Adım Soykırım” isimli bir raporunuz var. Bu rapordan kısaca bahseder misiniz ve bu rapor güncelliğini koruyor mu? Bu 4 senelik zaman zarfında değişen bir şey var mı?
Doğu Türkistan uzun yıllardır sıkıntı içerisinde olan bir coğrafya. Fakat Çin'in karartma politikaları sebebiyle biz orada olup bitenleri göremiyoruz. Dün olduğu gibi bugün de bu politikası devam ediyor Çin'in. Benim hazırlamış olduğum rapor, “Doğu Türkistan’da Toplama Kampları”. 2015 yılında Çin'in işgal etmeye başladığı, 2017'de insanların kitlesel olarak bu kamplara alındığı ve ismini de yeniden “eğitim kampı” şeklinde yaftaladığı, aslında toplama kamplarının isminin dünyaya farklı bir şekilde ifade edilmesi çalışması diyebiliriz. Bu raporu dört sene önce hazırlamıştım ve maalesef bu rapor güncelliğini koruyor. Bu rapor bugün de çıkmış olsaydı bu kitap içerisinde herhangi bir değişiklik yapılmazdı. Belki üzerine yeni vakalar ilave edilebilirdi. Bir değil 3 ila 8 milyon insanın burada alıkonulduğu ifade ediliyor. Toplama kamplarında yapılanlar kesinlikle yasal değil. İnsanlara herhangi bir suç isnat edilerek buraya toplanmıyor, alınmıyor; suçu önceden engelleme prensibi gibi hiçbir kanun, kuralla bağdaşmayan bir uygulama yapıyor Çin. Adamın tipine bakıyor ve diyor ki “sen suç işleyebilirsin, dolayısıyla ben seni içeri alıyorum.” Burada hukukun en açık karinesi olan, masumiyet karinesi hiçe sayılıyor. Normalde bir kişi içeri alınmak ya da bir suçla isnat edilmesi için onun delillerle suçlu olduğunun sabit görülmesi gerekir, ondan sonra bu kişiye bir ceza verilir. Burada tam tersi işliyor maalesef. İçeride şu anda soykırım uygulamaları gerçekleşiyor. Birleşmiş Milletler'in 1948'de ilan ettiği soykırım suçlarının tamamı şu anda Doğu Türkistan'daki toplama kamplarında işleniyor. 1600 toplama kampı olduğu ifade ediliyor içeride. Tabii ki sadece içerideki insanlar burada sıkıntı görmüyor, onların aileleri, çocukları da sıkıntı görüyorlar. Çocukları da çocuk toplama kampları diyebileceğimiz, ama onun yaftalaması da “melek evleri”, “çocuk bakım merkezleri” ya da “yatılı okullar” adı altında yapılıyor ve alıkonulan çocuklar “Çocuk Toplama Kampları”na götürülüyor. Bu çocukları, içeriden çıkan babalarının bulması mümkün değil. Çünkü çocukların ikametleri, bulundukları yerler belli olmuyor. Çinliler istedikleri yerlere götürüyorlar. Bu çocuklar da tabii ki kamplarda Çin kültürüne göre yetiştiriliyorlar. Sadece Çince öğretiliyor, Çin kıyafetleri giydiriliyor, domuz eti yediriliyor. Ondan sonra bu çocuklar evlatlık olarak Çinli ailelere verilebiliyor. Ve çocukların da bu anlamda ailelerini tanıma, aileleriyle tanışma şansları olmuyor. Doğu Türkistan’daki ev hayatı da kötü durumda. Mesela bir evden bir kişi toplama kampına alınmışsa o evlere de “aile olmak” adı altında Çinli memurlar gönderiliyor. Burada da mahremiyet ayaklar altına alınıyor. Evin annesi, kızı ve Çinli bir adam birlikte aynı evi paylaşıyorlar. Bu da tabii ki yine soykırım suçlarından, kültürel soykırım diyebileceğimiz suçlardan biri oluyor.
Daha yeni, "Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi Halk Kongresi" Daimi Komitesi toplantısında, kırsal kesimleri kapsayan 10.000 Komünist Parti üyesinin 10.000 Uygur ailesine zorla yerleştirilmesi teklifi görüşülmüş. Bu işi biraz daha artırmaya yönelik bir politika mı güdülüyor?
Çin'in yapmak istediği şey Doğu Türkistan'daki Uygur, Kırgız ve diğer Müslüman toplulukları Çinlileştirmek. Bunu da beyin yıkama politikaları ya da Çin Komünist Partisi ideolojilerinin zorla dikte edilmesi şeklinde gerçekleştiriyorlar. Evde Çinli memur uygulaması da yeni bir şey değil, 2015'ten beri uygulanıyor. 2018 yılında evlere atanan memur sayısı 1 milyon 200. 1 milyon 200 bin memurun evlere gittiğini düşünün. Dolayısıyla 6 milyon insanın bundan etkilendiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu politikayı devam ettiriyorlar. Bir yandan toplama kamplarında çocuk ve yetişkinlerin beyinleri yıkanırken diğer yandan da geride kalanların yani evdekilerin de aynı şekilde değerleri tahkir edilerek, inançları aşağılanarak aynı şeyi yapmaya devam ediyorlar. Bunu Çin’in komple bir politikası olarak düşünebiliriz. Sadece toplama kampındakilere soykırım yapılmıyor, buna tüm Doğu Türkistan halkı da maruz kalıyor. Çin bu şekilde ahlaksız uygulamalara devam ediyor.
Çin’in yaptığı, uluslararası anlaşmalara uymuyor. Fakat bunlar kitabına mı uyduruluyor?
Çin'in böyle bir derdi yok. Çünkü Çin dünya üzerindeki birçok ülkeyi zaten ekonomik olarak zapturapt altına almış durumda. Pakistan, Çin’den milyarlarca dolar borç aldığı için Çin politikalarına karşı bir şey yapamıyor, karşı duramıyor. Çünkü çok ciddi bir şekilde borç altına girmiş durumda. Afrika'daki ülkeler de aynı durumda. Çin'in bir kuşak, bir yol projesi var. Bu projeyle yüzden fazla ülkeyi bu anlamda borç altına alıyor ya da Çin tarzı sömürgecilik yapıyor. Mesela 50 milyonluk Uganda’nın Entebbe Havalimanı’na borçlarından dolayı Çin el koymuş durumda. Dolayısıyla bu politikalardan dolayı ülkeler Çin'in yapmış olduğu hak ihlallerini, soykırım uygulamalarını biliyor ama buna uluslararası anlamda bir cevap verme ya da karşı durma konusunda zafiyet gösteriyorlar. Çin de bunu fırsat bilerek hak ihlallerini, soykırım uygulamalarını rahatça yapmaya devam ediyor.
Sadece Doğu Türkistan’da mı bu zulüm var yoksa başka ülkelere iltica etmiş olanlar içind e zulüm var mı? Veya geri göndermeme hususunda çalışmalar var mı?
Çin'de tek parti var, Çin Komünist Partisi. Mesela bir kişi içeri alındı diyelim, o kişinin eşinin bir avukat tutup hakkını savunma şansı yok. Çünkü Çin böyle bir hak vermiyor. Dolayısıyla insanların herhangi bir şekilde haklarını savunma olmuyor. Mesela bazen Türkiye'de de insanlar akrabalarının fotoğraflarıyla Çin Konsolosluğu önünde eylem yapıyorlar. Bunu uzun süredir yaptılar, yapmaya devam ediyorlar çeşitli tarihler vesilesiyle. Fakat bu su üzerine yazılan yazılar gibi oluyor. Bu insanların dertlerini, sıkıntılarını kimse görmüyor maalesef. Oysa bu talepler alınıp, bununla ilgili uluslararası mahkemelerde, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu nezdinde binlerce çalışma yapılabilir. Çünkü böyle binlerce hikâye var. Dolayısıyla Doğu Türkistan meselesi dünyada da biraz yetim bırakılmış bir meseledir. Normalde Çin’de dair çok basit bir şekilde Birleşmiş Milletler nezdinde, İnsan Hakları Komisyonu nezdinde, Adalet Divanı nezdinde birçok şey yapılabilir, mahkûm edilebilir. Ama dediğim gibi Çin'in ekonomik ve siyasi gücünden dolayı ülkeler buna sessiz kalıyor.
İşkence ve asimilasyona dair binlerce delil, görüntü vs. olduğu halde hiçbir gerekli adım atılamıyor. Bu vaziyeti bir de Gazze aynasında değerlendirdiğimiz vakit ortaya nasıl bir manzara çıkıyor?
Tabii tabii. Zaten şu anda Filistin Gazze meselesinde 7 aydır canlı yayınlarla katliamlar izliyoruz. Koluz bacaksız çocukları izliyoruz. Aslında biz soykırım canlı olarak izletiliyor bizlere. Burada tabii ki devletlerin, özellikle Batılı devletlerin değerleri yerle bir edildi. Batı medeniyetinin geldiği en üst noktanın metinleri, felsefesi II. Dünya Savaşı sonrasında yazılmış. Birleşmiş Milletler Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi, Cenevre Sözleşmeleri, Çocuk Hakları Sözleşmesi, Soykırım Sözleşmesi, İnsanlar Karşı Suçlar Roma Sözleşmesi... bunlar Batı medeniyetinin en üst düzey metinleri. İnsanî hukuk açısından söylüyorum, bu metinlerin tamamı şu anda Gazze’de, canlı yayınlarla ihlal ediliyor ve maalesef yine çok trajikomik mi denir veya bir tenakuz olarak mı söylenir; bu suçların işlenmesine de en çok yardım edenler Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, yani Batı kendi değerlerini yerle bir eden İsrail’e bu anlamda en büyük yardım eden topluluk. Burada Batılı değerlerin de ne kadar değer olduğunu görebiliyoruz. Demek ki bir değeri yokmuş ki, böyle canlı yayınlarda 8 milyar insanın önünde işlenen bu suçlara herhangi bir ses çıkartmıyorlar. Batı kendini kendini imha etti, kendini yok etti. Değerlerinin her birisi yerin dibine geçti ve bunu da kendileri desteklediler.
Son olarak Doğu Türkistan mevzuuna dair neler yapılabilir, bu hususta ne gibi çalışmalar ortaya konulabilir?
Türkiye'nin 2017 yılında Çin’de yapmış olduğu bir iade anlaşması var. Bu anlaşmanın yürürlüğe girmesi için TBMM’den geçmesi gerekiyor. TBMM’den geçerse, Çin, Türkiye'deki Doğu Türkistanlıları iade olarak alabiliyor. Dolayısıyla benim Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne şöyle bir tavsiyem olabilir: 2017 Mayıs ayında yaptıkları bu anlaşmayı TBMM'nin gündemine hiç getirmeden yok etmeleri, bu anlaşmadan vazgeçmeleri. Yoksa Türkiye'deki 100 bin Uygur, Kazak, Kırgız, Doğu Türkistanlı Müslümanın da geri iade edilmelerinin önü açılmış olacak. Geri gönderildikleri takdirde katliamlara, soykırım uygulamalarına maruz kalacaklar. Onun dışında vatandaşlar olarak da Doğu Türkistan meselesi hakkında hareket halinde olunmalı, Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz için ellerinden gelen her türlü desteği sağlamalı...
Teşekkür ederim hocam.
Ben teşekkür ederim.
Aylık Baran Dergisi 31. Sayı, Eylül 2024