Milli ve manevi ruhumuzu kaybettiğimizden beri zevk ve ölçüye yabancılaşmış vaziyetteyiz. Güzelliğin çirkine kurban edildiği, modern piyasanın çarklarına kaptırılan toplumumuzda kıyafet düzeni de her haliyle bir sefalet olarak karşımızda duruyor.
Milletler birbirinden sadece fikri ve coğrafi olarak değil, kıyafet olarak da ayrılırlar. Fakat bu ayrışma özellikle günümüzde tamamen kapandı ve Batılı propagandaya teslim edildi.
Üstad Necip Fazıl’ın deyimiyle, "Avrupa'yı, orta malı ve hususiyetsiz gardrop planında maymunvari taklit etmesinden daha hazin bir iflas tavrı" içerisinde kendi manasını yitirdi. Bununla da kalmadı, tamamen medeniyetten uzaklaşmış biçimde neşvünema eder oldu. Erkeği kadından, kadını erkekten ayırıcı hiçbir emare bırakılmamacasına hazırlanan kıyafetlerle, toplumlar tektipleştirilmeye yatkın hale getirildi. Moda adı altında erkek ve kadının tesettürüne dahi el atıldı ve her biri manasından uzaklaştırılarak, renk, ton, tavır, eda, zevk ve estetikten uzak; hiçbiri birbirine benzemeyen, kaynamayan ucube kıyafetler panayırına döndü.
Her yönüyle Batılı ellere bırakılan kıyafetimiz, İslam'dan tevarüs eden bedii ölçülerle tasarlanacak ve içimizi ve dışımızı giydirecek yeni bir şekle muhtaç. Müslümanlar da Büyük Doğu-İbda idealiyle bu inkılabın hasretini duyuyor.
Kıyafetler üzerinden insanı tektipleştiren modernitenin durumunu ve Türklerin nasıl göründüğünü 2016 yılında ele alan Akif Emre'nin yazısını "Mekanı Paranteze Almadan" başlıklı kitabından sizler için iktibas ediyoruz:
Kıyafetlerin Dili
Her toplumun sahip olduğu dili gibi mekân genişliğinde ve zaman derinliğinde kendine özgü beden dili de geliştirir. İnsanoğlu bedenini örterken aynı zamanda kendini, değer yargılarını, çevresiyle kurduğu ilişkiyi yansıtan giysi biçimi de geliştirir.
Modern zamanların insanlığı tektipleştirici projesi kıyafetlerde kendini gösterir. Batılı hayat tarzına uygun kıyafetler Batı hakimiyeti ile küreselleştirildi; egemen kültür zihinsel dönüşümü gerçekleştirmeden önce ya da bu sonuca varmak için önce kıyafetlerini değiştirdi batı dışı toplumların. Kıyafetle başlayan batılılaşma genelde kadın bedeni üzerinden hayata geçirilir. Ama erkek bedeni de payını alır, bugün tüm dünyada yaygınlaşan Batılı giyim tarzının alamet-i farikası olarak bilinen ceket pantolon aslında tüm insanlığa giydirilen tek kültürlü üniformadır. Batı dışı medeniyetlere giydirilen ama dar gelen çoğu zaman da farklı kültürleri, gelenekleri, değerleri yok sayan bu hiçleştirme/aynileştirme Batı'nın evrensellik iddialarının önce bedenlere sonra zihinlere giydirilmesidir.
İşte dünyanın tüm renkleri, tüm dilleri kendi kıyafetleri ile saf saf olduğu ümmetin içinde rengarenk zenginliğe bakarken zihnimden bunlar geçiyor. Şu tüm haşmetiyle yerel Afrikalı kıyafeti içindeki Ganalı ile rengarenk gömlekleri, zarif başlıkları ile zarafet sergileyen Endonezyalı Müslümanların oluşturduğu harmoniye bakınca insanlığı tektipleştiren kıyafet tarzı daha iyi fark ediliyor.
Kıyafet sadece bedeni örtüp onu korumaz aynı zamanda bireyin değer yargılarını da yansıtır. Peygamber mescidinde her dil ve ırktan Müslüman erkek ve kadınlar için tesettür tarzla- rıyla muhteşem bir zenginlik sergiliyor... Muhtemelen bunların bir kısmı ülkelerinde en azından etkin kesimlerde Batılı giysiler giymek durumunda kalıyor. Ama Hac için gelirken İslâmi ölçü- ler içinde geliştirdikleri lokal zenginliği yansıtan giysiler giyme- leri değerlerle gelenek ilişkisinin çarpıcı tezahürü.
Dikkatimi çeken en belirgin husus ne tür kıyafet giymiş olursa olsun hemen her Müslüman toplumun kendine özgü başlıklarının olması. Orta Asya'dan Mağribe, Güneydoğu Asya'dan Sahra Afrikası'na kadar asla terk etmek istemedikleri başlıkların inanç göstergesine dönüştüğü muhakkak.
Afrikalılar hemen hepsi olanca renklilikler içindeki geleneksel kıyafetlerini en fazla koruyanların başında geliyor. Hiç bir resmi devlet, ülke belirtisi taşımadan, kendi kıyafetleri ile önemli yekûn tutanların başında Pakistan ve Hindistan kökenli Müslümanlar geliyor. Onları beyaz rahat elbiseleri ile he- men tanırsınız. Afganlar aynı kıyafeti giyseler de muhteşem sarıklarıyla hemen farkedilirler. Gelen hacı adaylarının birbirlerini tanımak için giysilerde ortak işaretler, aksesuarları taşımak anlaşılır bir durum. Ancak özellikle bazı ülkelerin ulusal sembolleri abartılı öne çıkarmaları da hemen dikkati çekiyor. Bu ayrıştırma ortak grup tavrının gereği olmaktan çok adeta ulusal gösteriye dönüşüyor.
Ulusal gösteriyi abartan ülkeler daha çok kimlik krizi olan, siyasal sorunlar yaşayan bölgelerden geliyor. Mesela sırtında iri harflerle Kırgızistan yazılı hac yolcusu gibi giydirilen benzer başkaları da var.
Afrika haritalı geleneksel giysiler içindeki Gineli Müslüman ile göz kamaştırıcı parlak renklerle Güneydoğu Asyalı'yı buna iten muhtemelen ulus devletlerin kimlik inşası olduğu kadar bir mesaj olarak da okunabilir. Sırtında Latin harfleri ile Kürdistan yazısının altına birkaç dilde tekrarlayan giysilerin de ortak grup tavrından çok mesaj içerdiği muhakkak.
Doğu Türkistan'dan gelenlerin kıyafetleri bizim hacı adaylarınınkine fazlasıyla benziyordu hatta yakalarındaki Kızıl Çin bayrağına dikkat etmeyenler karıştırabilirdi.
İslâm ülkelerinin kendi milli işaretlerini hacı adaylarının kıyafetleri üzerinden temsil edilmelerini önemsemeyen, ne sakıncası var diye düşünenlerin anlayışlarını, Müslüman azınlığa sınırlı hac izni verdiği için Müslüman ülke muamelesi görmesi açısından düşünmek gerekir.
Kıyafetleri nasıl olursa olsun farklı kültürlere biraz aşina olanlar kimin nereli olduğunu anlayabilir. Her topluluk asla vazgeçmeyecekleri bir unsurla temsil ediliyor: Başlık, gömlek, sakal biçimi hatta renklerden nereli olduğunu anlayabilirsiniz. Modernleşmenin arabesk tezahürleriyle de karşılaşılabilir. Bizim gibi kıyafet travması geçirmemiş ülkelerden gelen kadınların bile tesettürün üstüne abartılı fötr giyilmesi gibi...
Türkiye'den gelen Hac yolcularını, abartılı olmayan, dikkat çekmeyen ama Batılı ceket pantolon kıyafetleri diğerlerinden ayırıyor. Genel anlamda Türkiye'deki Müslümanları temsil eden yerli, geleneksel anlamda temsil değeri olan hiçbir sembol yok.
Mahşer provasına başlamadan önce, her renk ve dilin o evrensel ümmet potasında kaybolduğu, dünyeviliklerden arındıran ihrama girmeden bir önceki menzilde İslâm dünyasından renkler ve sesler şimdilik böyle...