İhtilal-inkılâp hareketi için bugünkü temel problem ve tehdit, ‘Ne’yin ‘Nasıl’ ve ‘Niçin’ yapılması gerektiğinin kestirilememesidir.

İdeolojik sahada misyon üstlenmek, ıstırabın doğurduğu oluş süreciyle birlikte mevzuunda zamanının gerektirdiğiyle aksiyona girişmenin, en azından bu meylin, ifadecisidir. Üstlenilen yahut üstlenilmeyi bekleyen roller, eşya ve hadiseler etrafında değişen aksiyon zeminine göre şekil aldığına ve bu yolla şahıslarda tecelli ettiğine göre; kendini insana empoze eden meselelere karşı alınan tavır da yenilenmek zorunda, ki bu da çağdan çağa misyonların farklılığına vesiledir.

İhtilal-inkılâp hareketi için bugünkü temel problem ve tehdit, ‘Ne’yin ‘Nasıl’ ve ‘Niçin’ yapılması gerektiğinin kestirilememesidir. Malumu hatırlatalım ki, nesillerin “Ne yapılmalı?” sorusuna cevabı, dünün muhasebesi yapılarak -teslim alınanın vaziyetinin ve birtakım oluşların nasıl ve niçin yarım kaldığının analizi başta olmak üzere- bugüne bakış ile verilebilir.

Tarih örnekleriyle doludur ki, metodun yanlış olduğu durumlarda iyi niyet de sarf edilen efor da tersine bir etki oluşturuyor; tıpkı yanlış yola sapan aracın hızına bağlı olarak hedefiyle arasındaki mesafenin açılması gibi. Günümüz realitesinde tecessüm ettirecek olursak; Büyük Doğu ideali yolunda yapılması gerekeni 40 yıl önce ilam eden gong sesiyle aksiyona geçmek nerede, dönemlik gürültülerle ihtizaz etmek nerede?

***

 ‘Misyon ve Harekete Giriş’ isimli yazımızda rol üstlenme mevzuunda sebepleri ve neticeleri iç içe olan iki temel probleme temas edilmişti; hareket sahasındaki tercih hatası ve nesiller arası kopukluk. İki problemin ferdin ideolojik aidiyeti noktasında sonuçlarına temas edelim:

İnsan –bilhassa genç- tabii olarak ruhtan yakalanıyor fakat bir fikir sistemine bağlılığın ruhi planda mahdut kalması, farkında olmadan ‘Niçin’ sorusunun devre dışı bırakılıp aklın bu noktada iptal edilmesiyle, fertte bir süre sonra pörsümeyi doğuruyor. Fenası, ifrat ve tefrit kutuplarından ideolojinin çekmek istediği vasata gelmek bir yana, fikri kendi anlayışında hapsetmeye çalışan tipler açığa çıkıyor. (İBDA’ya yakınlığı ‘hem Sünni hem mücahit bir teşekkül’- ‘çile çekmiş insanlar’ algısından ibaret olanları saymıyorum bile!) Nihayetinde ‘Niçin’ sorusundan kaçış, hareketin aksiyona tekâmülünü (üstün fikir lazım) ve nefs muhasebesini engelleyip ideolojik eğitimin gerekliliğini işaretliyor.

Önceki paragrafta bahsedilenin tersi de, doğrudan devre dışı bırakma hadisesi olmadığı halde varlığını ortaya koyma-oluşunu gerçekleştirme ıstırabının eksikliğinde kendini gösterir. Aksiyondan- mevzuundaki mücadelesinden uzak kalan ferdin heyecanının da pörsümesiyle, ‘Niçin’ sorusuna verilen cevap akli bir kabulden öteye gitmiyor -her hamlede yaklaşılması arzulanan ideale ‘ütopya’ gözüyle bakma cüretiyle- ve bu da keyfiliği meydana getirebiliyor. (Istırabın ehemmiyetinden önceki sayılarda bahsetmiştik.)

***

Kitledeki bu sorunlar, bugün yapılması gerekeni kabaca şekillendiriyor. Nasıl ki insan, ruhun yüceler yücesine itaat mecburiyeti ve nefsin kendinden başkasını Rabb bilmeyişi tefrikiyle Şeriata (ve onu hayata geçirecek tatbik sistemine) hasret; mevzu nizama ulaşana kadar da misyon üstlenme ve görevini yerine getirme mesuliyeti sebebiyle ferdi ideolojik ve sistemli hareketin parçası haline getiren ve ona her türlü imkanı sağlayan dinamik yapı-bünyenin kurulmasına muhtaçtır; ki sözkonusu hatalara düşülmesin.

‘Genişliğine oluş’un bir tezahürü olan dinamik yapının ufku devlettir ki bu; gerek tatbik ile diğer topluluklara karşı temsil, gerek yaşanmaya değer hayatı telkin, gerekse de bağlılarına sunmak zorunda olduğu imkân sahası gibi öneklerle görülebilir.

Aylık Baran 16. Sayı, Haziran 2023.