İslâm, başta edebiyat, gerçek zemini bulmuş bütün güzel san’atların en kuvvetli himayecisi...
Başta edebiyat... Zira İslâm, erişilmez, şiir ve edebiyat çerçevesine girmez, beşeri hiçbir ifadeye sığdırılamaz bir ilahî mucize halinde, söz hârikasının mutlak ve münezzeh, zirve noktasına maliktir: Kur’an, Allahın kelâmı...
Böylece, en üstün mucize olarak, bütün benzerlik ve eşitliklerden münezzeh, nihaî fesahat ve ilahî söz san’atını çerçeveleyen İslâm, ilahî sırların en dolambaçlı yollarını en çevik usülle aramak diye gayelendirebileceğimiz beşeri sanatın da, elbetteki ki, himayecisidir.
Zaten İslâmın, fesahat tılsımına bağlı bir muhit üzerine nihaî fesahat mucizesiyle inişinde gerçek zeminini bulmuş söz san’atını en sıcak ve sevimli bir yüzle karşıladığına dair derin bir işaret bulunsa gerektir.
San’at ki, bizim gözümüzde en çevik ve en gizli usülle Allahı aramanın müessisesidir; nâmütenahî mücerrede, yâni aslî gayesine yaklaştıkça İslâmda değer bulur. Bu bakımdan, bütün İslâm san’atlarından mücerredin şiiri tüter. Taş, halı, gergef ve kâğıt üzerine aksettirilmiş bütün İslâm ruh plâstikası, mümkün olduğu kadar kaba ve bayağı müşahhastan uzaklaşmanın ifadesidir. Bunun içindir ki, İslâm, kaba ve bayağı müşahhası azizleştirmekten başka bir şey olmayan putlaştırma işinden ve putlardan nefret ettiği kadar, kaba ve bayağı müşahhasa yardımcı sanatları da sevmez. Hiçbir şey bilmeksizin resim ve heykelden tiksinen bir softa ile, onları gerçekten sevmeyen olgun bir müslüman arasında işte bu anlayış farkı vardır.
Buna rağmen (plâstik) san’at eserleri ihtiram mevkiinde kullanılmamak, mevzuuna karşı bir azizleştirme gayesi gütmemek ve içtimaî bir faydaya bağlı olmamak şartiyle, İslâm şeriatince câizdir.
Mücerredin san’atı olan musiki ise, müşahhas kadroda belli başlı kötülüklere âlet diye kullanılmadığı ve ilâhi vecde ve ulvî tefekküre zemin teşkil ettiği nisbetinde güzel ve makbul...
Hacimlerin birbiriyle ihtilât ve nisbetinden, madde içinde madde üstü bir fikir bestesi yuğurmak diye çerçeveleyeceğimiz mimari san’atının İslâmda nerelere kadar vardığı ve ufukları nasıl süslediği malum...
İslâmın güzel san’atları himayesi, bütün güzel sanat şubelerinin teker teker kendi kemâl ve aslîyet çilelerine eş olarak, onların en büyük sırdan, mücerredin sırından haberci olmak ve kendi kemâl ve aslîyetine yaklaşmaktaki hisselerine bağlıdır. İslâm, her gerçek ve ulvî san’atın, o san’atı kendi kemâl ve aslîyetine irca eden büyük himayecisidir.
İdeolocya Örgüsü, Necip Fazıl Kısakürek