Cevlani: Önceliğimiz Suriye’yi imar edip, içte düzeni sağlamak! Cevlani: Önceliğimiz Suriye’yi imar edip, içte düzeni sağlamak!

Binlerce Filistinlinin katledildiği, yüz binlercesinin ise yaralandığı Yahudi işgali, bir senedir sürüyor. Bu saldırılar yalnızca bölgesel bir kriz değil, aynı zamanda küresel bir güç olan Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) uzun yıllardır devam eden askeri ve politik desteği ile daha da derinleşiyor. ABD’nin İsrail’e sağladığı finansal ve askeri destek, bu katliamın sürmesinde kilit rol oynuyor.

ABD’nin İsrail’e Desteği ve Küresel Hegemonya

ABD, uzun süredir Ortadoğu’daki varlığını ve çıkarlarını korumak adına İsrail’e askeri ve ekonomik yardımlar sağlıyor. 1948 yılında İsrail’in kuruluşundan bu yana, Washington, Tel Aviv’i bölgedeki en stratejik müttefiki olarak gördü ve bu bağlamda büyük miktarlarda askeri ekipman ve fon sağladı. ABD’nin İsrail’e verdiği askeri yardım miktarı, birçok ülkenin savunma bütçesini aşarak İsrail’i, askeri anlamda dünyanın en güçlü ülkelerinden biri haline getirdi.

Ancak bu yardımlar, yalnızca askeri boyutla sınırlı kalmadı. ABD, Birleşmiş Milletler’de ve diğer uluslararası platformlarda İsrail’i, işgal ve insan hakları ihlalleri suçlamalarına karşı defalarca savundu. Özellikle son yıllarda Batı Şeria ve Doğu Kudüs'teki yasadışı yerleşim yerlerinin inşasına karşı uluslararası kınamalar sürerken, ABD yönetimleri bu süreci durdurma yönünde ciddi bir adım atmadı. İsrail'in insan hakları ihlalleri ve Filistinlilere karşı uyguladığı sistematik şiddet, ABD’nin gözetiminde sürdü.

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları, birçok uzman tarafından bir soykırım olarak nitelendiriliyor. Bu soykırımın en dikkat çeken yanı ise, tüm dünyanın bu vahşeti gerçek zamanlı olarak izleyebilmesi. Modern teknolojinin gelişmesiyle birlikte sosyal medya ve dijital platformlar aracılığıyla, Filistinli sivillerin maruz kaldığı bombardımanlar ve yıkımlar an be an dünya kamuoyuna ulaştırılıyor. Bu durum, Gazze’de yaşananların dünya çapında büyük bir farkındalık oluştursa da soykırımı engellemeye yetecek hiçbir hareket sağlanmıyor.

Güney Afrikalı insan hakları avukatı Blinne Ni Ghralaigh, bu durumu “canlı yayınlanan bir soykırım” olarak tanımlıyor. “Bu, kurbanlarının kendi yıkımlarını gerçek zamanlı olarak yayınladıkları tarihteki ilk soykırımdır” sözleriyle Gazze’de yaşanan vahşeti dile getiriyor. Filistinli sivillerin, çocukların, yaşlıların, kadınların bombardımanlar altında hayatta kalma mücadelesi, dünyanın gözleri önünde cereyan ederken, Batı’nın ve özellikle ABD’nin bu şiddete karşı sessiz kalması büyük bir çelişki olarak görülüyor.

ABD’nin Tarihi Sorumluluğu

ABD, Gazze’de yaşanan bu olaylara sessiz kalmakla kalmıyor, aynı zamanda İsrail’in işlediği savaş suçlarına doğrudan destek veriyor. ABD’nin İsrail’e sağladığı silahlar, Gazze’de sivillerin hedef alınmasına yol açarken, Washington’un bu duruma göz yumması ve İsrail’i savunmaya devam etmesi, uluslararası hukukun, insan haklarının, evrensel değerlerin, BM'nin hiçbir işe yaramadığının da göstergesi. 

Bu bağlamda, ABD'nin 2000’li yıllarda Ortadoğu’da yürüttüğü askeri müdahaleler de tekrar gündeme geliyor. Afganistan ve Irak işgallerinde Amerikan ordusu tarafından işlenen savaş suçları, sivillere yönelik bombardımanlar ve katliamlar aynı yerde olduğunu gösteriyor. Örneğin, 2005 yılında Irak’ın Haditha kentinde Amerikan askerleri tarafından gerçekleştirilen katliam, ABD’nin savaş suçlarına bir örnek. Haditha katliamında, Amerikan deniz piyadeleri, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 24 Iraklı sivili öldürdü. Bu olay, ABD’nin bölgede yürüttüğü işgalin bir mikrokosmosu. Aynı şekilde, ABD’nin Afganistan ve Yemen’de yürüttüğü drone saldırıları, sivil ölümlerinin sayısını artırmış ve Amerika’nın insan haklarına olan bağlılığını sorgulamıştı.

ABD'nin İkircikli Tavrı: Arrogance and Hypocrisy

ABD, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü operasyonları yalnızca finanse etmekle kalmıyor, aynı zamanda diplomatik olarak da savunuyor. ABD'nin bu tutumu, özellikle Müslüman dünyasında büyük bir tepkiye yol açıyor. Zira İsrail’in Filistinlilere yönelik uyguladığı şiddet ve işgal politikaları, ABD’nin Orta Doğu’daki çıkarlarını koruma adına göz yumduğu bir süreç. Washington, yıllardır İsrail’i uluslararası platformlarda savunmaya devam ederken, Müslüman ülkelerdeki sivil ölümlerine kayıtsız kalıyor. Bu ikiyüzlülük, Batı’nın insan hakları ve özgürlükler konusundaki söylemleri ile pratikteki eylemleri arasındaki büyük çelişkiyi gözler önüne seriyor.

Al Jazeera ile yaptığı röportajda Middle East Eye'ın Genel Yayın Yönetmeni David Hearst, Batı'nın bu tutumunu sert bir dille eleştiriyor. Hearst, Batı'nın Müslümanlara karşı yürüttüğü politikaların, kendi liberal değerlerine ters düştüğünü ve İsrail'in Filistin'deki soykırımına sessiz kalmanın Batı'nın ahlaki çöküşünün bir parçası olduğunu belirtiyor. ABD ve Batı'nın, İsrail'in Müslüman dünyasındaki eylemlerine göz yumarak kendi değerlerini korumaya çalıştığını vurgulayan Hearst, bu durumu "liberalizmi korumak için kullanılan gayri-liberal yöntemler" olarak nitelendiriyor.

İsrail ve ABD’nin Ortak Suçları: Filistin’deki İnsan Hakları İhlalleri

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları, yalnızca bir askeri operasyon olarak değil, aynı zamanda bir insanlık suçu. Uluslararası insan hakları örgütleri, İsrail’in savaş suçu işlediğini, sivilleri hedef aldığını ve yasadışı yerleşim politikalarıyla Filistin halkını sistematik bir şekilde yok etmeye çalıştığını belirtiyor. ABD’nin ise bu süreçte İsrail’e verdiği destek, Filistin halkının yaşadığı bu zulmün sorumluluğunu paylaşmasına neden oluyor.

ABD’nin Filistin’deki savaş suçlarına verdiği desteğin en somut örneklerinden biri, Amerikan vatandaşı Rachel Corrie’nin 2003 yılında İsrail’de öldürülmesidir. Gazze’de bir Filistin evinin yıkımını engellemeye çalışan Corrie, İsrail’e ABD tarafından satılan bir buldozerle ezilerek hayatını kaybetti. Benzer şekilde, 2022 yılında İsrail askerleri tarafından vurulan Filistinli-Amerikalı gazeteci Shireen Abu Akleh'in ölümü de ABD’nin İsrail’i korumaya devam ettiğini gözler önüne seriyor. ABD’nin bu tür olaylara tepkisiz kalması, Washington’un kendi vatandaşlarına karşı bile İsrail’i savunma politikasını sürdüğünü gösteriyor.

İsrail’in Gazze’deki saldırıları ve ABD’nin bu saldırılara verdiği destek, yalnızca bölgesel bir çatışmanın ötesine geçiyor. Bu süreç, ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarlarını koruma adına yürüttüğü savaşların ve askeri müdahalelerin devamı olarak değerlendiriliyor. Aynı zamanda, Batı’nın kendi değerleri ile uyguladığı politikalar arasındaki çelişkiyi de ortaya koyuyor. İsrail’in Filistin halkına yönelik yürüttüğü bu şiddet politikalarının arkasında ABD’nin maddi ve diplomatik desteği yatıyor. Gazze’de yaşanan bu soykırımın uluslararası platformlarda daha fazla dikkat çekmesi gerekiyor.

Middle East Eye