İbrahim Hakkı Hazretlerinin en ünlü eseri “Mârifetnâme”… Bu kitabı 1757 yılında Hasankale’de yazıyor. Muhtelif bilimler üzerine kaleme alınmış ansiklopedik bir eser... Kitabın yazımında 400 kaynaktan faydalanılmış. Doğu ve batı dillerine çevrilmiş ve her devirde ilgi görmüş. Osmanlı’da da en çok okunan, önemli eserlerden biri… Âlemin yaratılışı, bu âlem, âhiret âlemi, hikmet, felsefe, fen, anatomi konularının yanında tasavvufî ve ahlâkî meseleler de eserde yerlerini alıyor. Her ne kadar birçok mevzuu ele alsa da, kitabın mihrakını “marifet nazariye”sinin oluşturduğunu görmekteyiz.
Çünkü İbrahim Hakkı Hazretleri, “Nefsini bilen Rabbini bilir.” hadisi gereği, Allah’ı tanımaya çalışmayı (marifetullah) mümkün kılacak gerekçenin kendimizi tanımak olduğu kanaatindedir. Kendimizi tanımanın da ancak sosyal ve müspet ilimlerin bilinmesi ile sağlanabileceğine inanmış, ömrü boyunca. “Marifetullah”ın dünya hayatının en yüce gayesi olduğunu anlamış ve anlatmış. Bu yüzden de böyle bir eser kaleme aldığını söyleyebiliriz.
Eser beş bölümden oluşmakta… Bir dibace, bir mukaddime, üç fen ve bir hatime… Her fen bablara, bablar fasıllara, fasıllar da nev’lere ayrılmış. Fasılların veya nev’lerin sonunda, bir tür “konu özeti” olan mevzuyla ilgili şiirler yer alıyor. Bu şiirlerin daha çok Türkçe ve Farsça, kısmen de Arapça olduğunu görebiliriz. Mârifetnâme’nin başlangıç bölümünde yani mukaddimede âhiret hayatına ait bilgiler veriliyor. Bunun arkasından da diğer İslâmî konulara ait bilgiler yer alıyor. Kâinatın yaratılışı, arş-ı â’zâm, kürsî, cennetler, Nur-u Muhammedî, kâinatin durumu ve atmosfer gibi başlıkları bu konulara misal verebiliriz. Daha sonra İbrahim Hakkı Hazretleri “Dünya Semâsı ve İçindekiler” başlığı altında ay ve güneş tutulmaları, kâinatın durumu ve atmosfer hakkında bilgiler veriyor. Hemen arkasından “Âlemlerin Varoluşu ve Yokoluşu” başlığı var. Bu kısımda ise; denizler, karalar ve cehennem, yerin ve cehennemin tabakaları, kıyamet, vs. konuları bulunuyor.
Daha sonra; Anatomi İlmi başlığı çıkıyor karşımıza. Beden uzuvlarının mahiyeti, Yaratıcı’nın insan bedenindeki eserleri, bedenin başlangıcı ve sonu, beden kuvvetleri ve fiilleri vb. konularda izahlar yapıyor. İlerleyen bölümlerde; İç duyular, Seğirmeler ve Neticeleri, İlaçlar, Ölümün Fazileti, İtikâd Amel ve Tasavvuf, Taharet ve Namaz, İnsan Kalbi, Açlığın Faziletleri, Az uyumak, Az Konuşmak, Uzvet, Halvet başlıklı konular bulunuyor. Tefekkür ve Ferâset, Tevekkül, Tefviz, Sabır, Rıza başlıkları altında bulunan açıklamaları da görebiliyoruz. Daha sonra; İbrahim Hakkı Hazretleri, “Allah Sevgisi” başlığı altında hakikî aşkı, muhabbeti, Allah sevgisinin mahiyetini ve keyfiyetini anlatıyor. Hemen arkasından; “Velâyet- Veliler ve Nakşîbendilik” başlığı altında birçok dînî konuda bilgiler veriyor. Bu başlıktan hemen sonra, İbrahim Hakkı Hazretleri şeyhi Hz. İsmail Tillovî hakkında çok yönlü açıklamalarda bulunuyor. Son olarak da; sosyolojik meselelere ait bilgiler veriyor. Halkla münasebetler, evlilik, erkeğin hanımıyla sohbet erkânı, kişinin evladıyla sohbeti, cahillerle sohbet gibi başlıklar bu bölümde yer alıyor. Eser, “Hatime”, “Münâcât” ve “İbrahim Hakkı Hazretleri’nin mektubu” bölümleri ile sonlanıyor. Ayrıca eserin son sayfalarında astronomiye, anatomiye, dine ve felsefeye ait birçok şekil ve tablo mevcut…
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun İnsan – Erkek ve Kadın isimli eserinden öğrendiğimize göre; İbrahim Hakkı Hazretleri’nin “insan vücudu” -uzuvları- üzerindeki mânâlandırmaları, Batı’daki “davranış psikolojisi” çalışmalarından daha ileri bir adım... Bu mânâlandırmalar rastgele oluşturulmuş bir tablo değil. Bir kısmı hâdislerden devşirilmiş hikmetler, bir kısmı da hayat tecrübelerinin yığılması sonucu oluşturulmuş. Asla bir “dır-tır” mevzuu olmadığını ve o şekilde bakmamamız gerektiğini de belirtmeliyiz. Çünkü; Mukaddes Kitabı’mızda, “Ey iman edenler! Birbiriniz hakkında, yersiz zanda bulunmaktan kaçının. Çünkü bazı zan ve şüphe vardır ki, günahtır. Birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın ve birbirinizi arkadan çekiştirmeyin. Biriniz ölü kardeşinin etini yemek ister mi? Hayır, siz ondan iğrenirsiniz! Öyleyse adam çekiştirmekten de, öylece iğrenin ve yolunuzu Allah’ın kitabıyla bulmaya çalışın. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul eden ve acıyandır.” meâlinde bir ayet bulunuyor. (Hucurât Sûresi-12. Ayet) İbrahim Hakkı Hazretleri her zaman aslolan şahsiyete dikkat çeker.
Öte yandan İbda Külliyatı’ndan öğrendiğimiz “kemiyetlerin de bir keyfiyet belirtmesi” hikmetini göz ardı etmememiz gerekiyor. Bu hususu Salih Mirzabeyoğlu’nun verdiği misal ile açıklayacak olursak daha net anlaşılacağını düşünmekteyiz. İbrahim Hakkı Hazretleri’nin bu tablosunda mânâlandırdığı insan uzuvları yerine elbiseyi (kıyafeti) koyalım. Bir elbisenin tek başına değerlendirilip, üzerinde yorum yapılması başka, kıyafetin bir beden üzerinde değerlendirilmesi, yorumlanması başka... Burada beden yerine de “ruh ve şahsiyetimizi” koyarsak, tablodaki değerlendirmelerin ferasetimize hitap ettiğini anlayabiliyoruz sanki. Yine aynı şekilde İbda Mimarı sayesinde öğrendiğimiz; “İnsan, kadın ve erkek olmanın fizikî şartlarına malik olarak dünyaya gelir; keyfiyet olarak kadın ve erkek olunur!” hikmetinden anladığımız mânâ nisbetinde de değerlendirebiliriz.
***
Son olarak İbrahim Hakkı Hazretleri’nin bu meşhur eserindeki bir bölümü oluşturan tablonun bir kısmını paylaşalım:
Kim ki boyudur tavîl/sade dil olur cemil. (Kim ki boyu uzundur, sade gönüllü güzeldir.)
Kim ki boyudur kâsir/Hilesi vardır kesir. (Boyu kısa olanın, hilesi çok olur.)
Kim ki vasat boyludur/Akil ü hoş huyludur. (Kim ki vasat boyludur, akıllı ve hoş huyludur.)
Kim ki saçıdır kara/Sabrı var onu ara. (Saçı kara olanın sabrı vardır, onlarla yakınlık kur.)
Kumral ise saç güzel/Sahibidir bi bedel. (Saçı kumral ise, sahibinin huyu güzeldir.)
Başı büyük olanın/Aklı çok olur anın. (Başı büyük olanın aklı çok olur.)
Yassı ise fark-ı ser/Sahibi çekmez keder. (Başının üstü yassı olan, keder çekmez.)
Cebhesi bi çîn olan/Kâhil olur bî güman. (Alnı kırışıksız olan, şüphesiz tembel olur.)
Çini uzundur fehim/Az ise olmuş kerim. (Alnındaki kırışıklıklar uzun olan anlayışlı, az olan cömert olur.)
Kaşta çok olan kılı/Mükesserdir gussalı. (Kaşı çok kıllı olanın, gönlü kırık ve kederlidir.)
Kaşı kavisli olan/Dilber olur her zaman. (Kaşı kavisli olan dilber olur.)
Çeşm-i siyehdir muti’/Çeşm-i kızıldır şeci’ (Kara gözlü kişiler itaatkâr, gözü kanlılar yiğit olur.)
Didesi yumru hasûd/Evsat olandır vedûd. (Gözü yumru olan hasetçi, gözü orta büyüklükte olan gerçek dosttur.)
Noktalı göz ok olur/Değmesi pek çok olur. (Noktalı göz ok gibi, nazar değmesi pek çok olur.)
Vecih müdevver gerek/Bedirden enver gerek. (Yüz değirmi olmalıdır; dolunaydan parlak olmalıdır.)
Benzi kızıldır edib/Esmer olandır lebîb. (Benzi kızıl olan edepli, esmer olan zeki olur.)
Enf eğer olsa kasir/Havf olur onda kesir. (Burnu kısa olanın, korkusu çok olur.)
Enf ucu ağza yakın/Olan adamdır sakın. (Burnunun ucu ağzına yakın olan adamdan sakın.)
Enfü o kim eğridir/Himmet onun fikridir. (Burnu eğri olan kişi himmette bulunmayı düşünür.)
Gunneli söz olsa ger/Kibirden oldur haber. (Burnundan konuşan kişinin hâli, kibrine delâlet eder.)
Sözde kim olsa seri/Fehmidir onun refi’. (Sözü hızlı söyleyenin anlayışı yüksektir.)
Yüz güleç ve söz leziz/Olsa o candır aziz. (Yüzü güleç ve tatlı olan kişi, ne aziz candır.)
Mutedil olsa dişi/Sıdk u safâdır işi. (Dişleri normal olanın işi, doğruluk ve safâdır.)
Riş-i siyah-ü kalil/Oldu zekâya delil. (Kara ve seyrek sakal, zekâya delil olur.)
İnce ki gerdan olur/Sâhibi nâdân olur. (Gerdanı ince olan, cahil olur.)
Parmağı olan uzun/Ehl-i hüner zi fünûn. (Parmağı uzun olan, hünerli ve bilgili olur.)
Sırtı geniş olanın/Kuvveti çoktur ânın. (Sırtı geniş olanın, kuvveti çok olur.)
Dizi kiminse büyük/Yüklenir o hayli yük. (Dizi büyük olan kişi, çok yük yüklenir.)
Yararlanılan Kaynaklar:
1)Salih Mirzabeyoğlu (2008). İnsan, İstanbul: İbda Yayınları.
2)Dr. Hayrani Altıntaş (1997). Erzurumlu İbrahim Hakkı, İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.
3)Erzurumlu İbrahim Hakkı (1996). Mârifetnâme, İstanbul: Umut Matbaacılık.
4)http://www.nedirnedemek.com/
Hanife Kındır, Aylık Dergisi 165. Sayı Temmuz 2017