Suriyeli muhalif gruplardan Tahriru'ş Şam Heyeti'nin (HTŞ) lideri Ebu Muhammed el Cevlani, 27 Kasım'da başlatılan askeri harekatın ardından ilk kez basına açıklamalarda bulundu.
CNN'e röportaj veren Cevlani, bölgedeki son durumu ve geleceğe dair planları değerlendirdi.
Cevlani'nin açıklamalarından satır başları şu şekilde:
Hama'dan sonra neler olacak?
"Askeri açıdan bakıldığında Hama'dan sonra olacaklar öncekilerle aynı olmayacaktır. Ancak savaş sırasında aşırı iyimser olmayı tercih etmiyorum. Rehavete kapılmamak ve güvende olduğumuza inanırken kayıp vermemek için temkinli ve tetikte olmak isterim.
Savaşın sırlarına gelince, bunları gelişmekte olan olaylara bırakalım. Bunlara gerçek bir şekilde tanık olacaksınız ki bu da şimdi tartışmaktan daha iyidir."
Muhalifler açısından ne değişti?
"Son yıllarda Suriye'nin kurtarılmış bölgelerinde iç görüşlerin birleştirilmesi ve kurumsal yapıların oluşturulması söz konusu oldu. Bu kurumsallaşma askeri gruplar içindeki yeniden yapılanmayı da içeriyordu. Bu gruplar birleşik eğitim kamplarına girdiler ve bir disiplin hissi geliştirdiler. Bu disiplin, Allah'ın izniyle organize bir şekilde savaşa girmelerini sağladı. Bet iletişim ve emirlere bağlılık sayesinde planların ilerlemesi ve uygulanması hızlı oldu. Durmaları gereken yerde durdular ve çekilmeleri gereken yerde çekildiler.
Devrim, hem sivil ve kurumsal konularda hem de askeri operasyonlarda kaos ve rastgelelikten bir düzen durumuna geçti."
Muhalifler neyi hedefliyor, rejim nasıl yenildi?
"Hedeflerden bahsedecek olursak, devrimin amacı bu rejimi devirmek olarak kalmaktadır. Bu hedefe ulaşmak için elimizdeki tüm araçları kullanmak hakkımızdır.
Rejimin yenilgisine yol açan sebepler daima rejimin kendi içerisinde vardı. Rejim uzun zamandan beri fiilen zaten ölüydü. Ancak İranlılar zaman kazanarak rejimi canlandırmaya çalıştı ve daha sonra Ruslar da rejimi desteklemeye çalıştı. Ancak gerçek şu ki bu rejim ölmüştür.
Arap ülkelerinin durumu değerlendirmesi hatalıydı. Bazı Arap ülkeleri rejimi İran'ın projesinden ayırmaya çalışıyor. Ancak bu mümkün değil, rejim bunu istese bile uygulayamaz. Bu bir boyun eğme ilişkisidir. İran rejimden kopabilir ama rejim İran'dan kopamaz.
Rejimi zafer kazanmış olarak tanımlamak, hapishanelerde tecavüze maruz kalan kadınlara, dünyanın dört bir yanına dağılmış yerinden edilmiş insanlara, denizlerde boğulanlara ve diğer ülkelerin sınırlarında çadırlarda yaşayanlara karşı büyük bir haksızlıktır. Ne tür bir zaferden bahsediyoruz?"
Dış güçlerin Suriye'deki varlığı ve İslami yönetim
"Bence bu rejim düştüğünde sorun çözülecek ve artık Suriye'de yabancı güçlerin kalmasına gerek kalmayacak.
İslami yönetimden korkan insanlar ya bunun yanlış uygulamalarına tanık oldular ya da bunu doğru anlamıyorlar. Biz bölgenin geleneklerine ve doğasına uygun bir şeyden bahsediyoruz.
En önemli şey kurumlar inşa etmektir. Bireyler ya da kişisel kaprisler tarafından yönetilmekten bahsetmiyoruz. Burada söz konusu olan kurumsal yönetimdir. Suriye, tek bir yöneticinin keyfi kararlar aldığı bir yönetim sistemini değil, kurumsal bir yönetim sistemini hak ediyor."
Azınlıklar
"Kaos dönemlerinde bazı kişiler tarafından azınlıklara karşı bazı ihlaller yaşandı ancak biz bu meseleleri çözdük. Hiç kimsenin başka bir grubu yok etme hakkı yoktur. Bu mezhepler yüzlerce yıldır bu bölgede bir arada yaşıyor ve kimsenin onları ortadan kaldırmaya hakkı yok. Herkesin haklarını koruyan ve güvence altına alan bir hukuki çerçeve olmalı. Esed rejiminin yaptığı gibi sadece bir mezhebe hizmet eden bir sistem olmamalı."
Cezaevleri ve gelecek projesi
"Cezaevlerinde yaşanan istismar olayları bizim emir ya da talimatımızla gerçekleşmedi. Olaya karışanlar hesap verdiler.
HTŞ de diğerleri gibi bölgedeki gruplardan biri. Şimdi ise daha büyük bir projeden bahsediyoruz, Suriye'yi inşa etmekten bahsediyoruz. HTŞ bu diyaloğun sadece bir parçası ve kendini feshedebilir. HTŞ grubu bizatihi bir amaç değil, bu rejimle yüzleşmek gibi bir görevi yerine getirmek için bir araçtır. Bu görev tamamlandığında yönetişim, kurumlar ve benzeri bir duruma geçilecektir."
Cevlani'nin şahsi tecrübeleri
"Hayatta herkesin evrelerden ve deneyimlerden geçtiğine ve bu deneyimlerin doğal olarak kişinin farkındalığını artırdığına inanıyorum. 20'li yaşlarındaki bir kişi, 30'lu veya 40'lı yaşlarındaki birinden ve kesinlikle 50'li yaşlarındaki birinden farklı bir kişiliğe sahip olacaktır.
Bazen gerçekliğe uyum sağlamak çok önemlidir. Çünkü esneklik göstermeden belirli ideoloji ve ilkelere katı şekilde takılıp kalan biri toplumları etkili bir şekilde yönetemez. Suriye'de olduğu gibi karmaşık çatışmaların üstesinden gelemez.
İnsanlara sözlere göre değil eylemlere göre karar vermelerini söylüyorum. Gerçekliğin kendi adına konuştuğuna inanıyorum. (Terörist ilan edilmesi) Bu sınıflandırmalar öncelikle siyasi ve aynı zamanda yanlış. Ben 'terörist'i kasıtlı olarak sivilleri öldüren, masumlara zarar veren ya da insanları yerlerinden eden kişi olarak tanımlıyorum. Dürüst olmak gerekirse, büyük güçlerin Müslüman Arap ülkelerinde ve hatta Müslüman olmayan ülkelerde yürüttüğü savaşların birçoğu binlerce kişinin kasten öldürülmesini, evlerin yıkılmasını ve milyonlarca kişinin yerinden edilmesini içermektedir. Rejimin kendisi bile bu tür eylemlerden suçludur.
Şahsen ben böyle şeyler yapmadım. Durum tarihsel bağlamı içinde anlaşılmalı. Irak'ta insanların duygularını harekete geçiren ve pek çok kişiyi oraya gitmeye teşvik eden büyük bir savaş vardı. Bu savaşın koşulları insanları çeşitli yerlere yönlendirdi ve benim yolum da beni bu yerlerden birine götürdü. O zamanki farkındalık düzeyim ve genç yaşım göz önüne alındığında eylemlerim bugün bulunduğum noktaya evrildi. Irak'a bu niyetlerle gitmedim, Irak halkını savunmak için gittim. Suriye'ye döndüğümde Irak'ta olanları Suriye'ye taşımak istemedim. Bu yüzden IŞİD ile aramızda anlaşmazlıklar vardı."
Suriye'de yaşananlar neden önemli?
"Suriye'de yaşananlar tüm dünya için önemli. Bu olayın küresel anlamda olumlu yansımaları var çünkü rejimin yönetimi altında Suriye herkes için bir endişe ve sorun kaynağı haline geldi.
Suriye'nin istikrara kavuşması birçok insanı geri getirecektir. Bugün kurtarılmış bölgelerde nüfusun yaklaşık üçte biri, yani yaklaşık 1.5 milyon kişi kamplarda yaşıyor. Yakında kampların olmadığı bir noktaya ulaşabileceğimize inanıyorum. Kurtarılmış bölgelerin rehabilite edilmesiyle birlikte insanlar evlerine dönecek, Türkiye'deki pek çok mülteci de muhtemelen geri dönecek, Lübnan ve Ürdün'deki mültecilerin önemli bir kısmı, hatta Avrupa'daki mülteciler bile ülkelerini yeniden inşa etmek için geri dönebilir."
Kaynak: Mepa News