Büyük Fransız İhtilali'nin binbir ruhî ve içtimaî sebebi arasında dış ve ana müessir açlıktır. Tıpkı maddeyle ruh münasebeti halinde, öbür sebepleri açığa vuran, açlık...
16'ncı Lûi, bu halin nabzını yoklayabilecek anlayışta değildi. Zevkinde, safasında, avında, eğlencesinde gezip tozuyordu. Hattâ sefalet manzaralarını görmemek için (Versay) sarayından av sahasına doğru hususî bir yol yaptırmıştır. Halk bu yola "ölüm yolu" adını takmıştı.
Bir gün, cicili bicili maiyetiyle at üzerinde bu yoldan ava giderken karşısına bir tabut çıkıverdi. Birkaç köylünün taşıdığı bir tabut... Atlar ürktü. Dizginler çekildi. Kral köylülere sordu:
Tabutta kim var?
-Bir Fransız!
-Neden öldü?
-Açlıktan!
Fransız tarihçisi ilave ediyor:
-Tabutta Fransa vardı!
İnce ruh ihtiyaçlarını anlamıyan çoktur ama, kaba madde isteklerini anlamıyan yoktur. İnsan ve hayvan bu anlayışta eşit...
Aç kalınca ikisi de tepinir. Ve bütün ihtilaller ve onları besliyen fikirler açlıkta beslenir. Aç adamdan korkmak lâzımdır.
Türkiye aç mıdır?
Görünürde değildir!
Fakat öyle bir hal içindedir ki, aç olmaktan da beter... Bu halin ismi gizli açlıktır ve tahlili yarına...
Açlığımız
Bugün Türkiye'de şehirli ve kasabalı nüfusun yüzde doksanı 5-6 kişilik bir aile kadrosunun basit mutfak masrafını 5000 liradan aşağıya düşürmiyen bir ihtikâr, murakabesizlik ve sahipsizlik meydanı ortasında, Avrupalıya göre açtır. Köylüye gelince, o zaten oldum olası aç...
Evet, nüfusumuzun ufak bir kısmını teşkil eden bir nev'i esnaf, tüccar, iş adamından ibaret, sömürücü, kan emici, kurutucu kadrolar dışında, milletçe açız veya aç yaşıyoruz! Üstelik farkında olmıyarak, şuursuzca... Zira şehir ve kasabaları bürüyen korkunç ahlâksızlık, ruh müeyyidelerinden yoksunluk ve bunların dâvet ettiği sarhoş ve muvazenesiz yaşantı (uydurma yaşantı kelimesinin tam yeri) bize açlığımızı unutturmakta ve hemen yüzbinlerce aile, geçimini ahlâk dışı yollardan (fuhuş, rüşvet, hırsızlık) sağlamaya bakmaktadır.
Esasta açlığımızı hatırlıyamayış, şuurlaştıramayışımız da belki belâların en büyüğü halinde, tepki kabiliyetimizi körleştirmekte, idarecilerimize bir nev'i teselli vesilesi olmakta ve her ân bu hale deva bulma ihtimalini uzaklaştırmaktadır.
Her türlü ahlâksızlık tertibinin, şuurunu körlettiği bu gizli açlık, bir gün her şey normale doğru gider de şuur kazanacak olursa vay haline başta bulunacak idarenin!.. Ecevit'in tek dayanağı, halkı, ahlâk dışı yollarla karın doyurmaya sevkedici açlık şuursuzluğunu beslemesidir. Alenî açlıktan beter diye kaydettiğimiz felaket de budur. Birinin devası var, öbürünün yok...
Necip Fazıl Kısakürek, Çerçeve 6, s. 134-136