İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. (Şeyh Edebali)

Günümüzde birçok insan; devlet politikaları, gelişme, kalkınma, ilerleme denildiğinde umumi olarak, teknolojik buluşları ve altyapı çalışmalarını akla getirmektedir. Kalkınmadan anlaşılan; fabrikalar inşa etmek, yollar yapmak, barajlar kurmaktır. Evet kalkınabilmek için bu yatırımlar da gereklidir. Ancak sadece bu kısmını temele alırsak yarım bir oluşla, daha doğru bir ifadeyle “olamayış”la karşı karşıya kalırız. Zira bütün fikre dayanması gereken hakiki bir kalkınma, insanın ve buna bağlı olarak cemiyetin iyi yetiştirilmesi ve çağı yakalayacak şekilde geliştirilmesiyle mümkündür.

Fertler en yakınlarındaki insanlarla; anne-babaları, çocuk, eş ve arkadaşları ile mesut bir hayat sürmek isterler. Mesut olmak hem ferdî hem de içtimaî bir meseledir. İnsanoğlunun kendi iç dünyasında ve hayat sürdüğü cemiyet sahasında mutluluğu bulması, en mühim ihtiyaçlardan biridir. İnsanların birbirini sevmediği, saygının, sabrın olmadığı bir zeminde gelişmişlikten bahsedilemez.

Günümüz dünyasında insanoğlu, insanca hislerini, ortak akıllarını kaybediyor. Bu da dünyayı savaşlara, sömürüye, şeytana kulluğa götürüyor ve büyük bir çöküşle karşı karşıya bırakıyor.

Tekin: Bizim değerlerimizle inşa edilmiş yeni müfredatı yakın zamanda paylaşacağız Tekin: Bizim değerlerimizle inşa edilmiş yeni müfredatı yakın zamanda paylaşacağız

Bu tehlikeli durumu bertaraf edebilmenin yegâne yolu İslâmî değerleri hayatımıza kılavuz kılmaktan geçiyor. İslâmî olmak aynı zamanda üstün insan olmanın formülüdür. Kur’ân-ı Kerim’in anlattığı insanî değerlerin “insan suretinde hayat bulan timsali sevgili Peygamberimizdir.” Peygamberimiz bir Müslüman için hatta tüm insanlık için cihanşümul bir rol modeldir.

İnsanî (İslâmî) değerleri yaşayabilmenin, yayabilmenin yegâne yolu da doğru bir iletişim dili inşa etmektir.

Beton duvarları yıkarak, yakarak, kırarak bir mekâna girebiliriz; ama insanın gönlüne girebilmenin yolu yıkmak, yakmak ve kırmak değildir. Zira gönül kapıları kırıldıkça kapanır, kilit üstüne kilit vurularak açılmaz hale gelir. Gönülleri elde etmeden, gönülleri yapmadan insanoğlunun dünyasına giremez, iyiyi, güzeli ve doğruyu anlatamazsınız.

Gönül kalelerinin, gönül ülkesinin kapısı zorla açılamaz. Ancak ve ancak muhabbetle, saygıyla, hürmetle, itimatla açılabilir.

İyiyi, güzeli ve doğruyu şahsında toplayan bir insanın, değiştiremeyeceği hiçbir insan yoktur.

İşin esası şudur: “İnsanı eğitmek, yetiştirmek” her ailenin her devletin ve her şahsın temel vazifesi olmalıdır. Ancak bu iyilikler hayat bulursa insanlık kurtulur.

Eğitimin ana gayesi, hissiyatımızı müsbet şekilde beslemek ve hareketlerimizi, davranışlarımızı istenilen cihette tanzim etmek ve düzenlemektir. Buradan yola çıkarak da gönüller fethederek ideal insanlık seviyesine ulaşabiliriz.

Hakiki bir eğitimin yolu gönüllerin eğitilmesidir. Bir eğitim politikasının temel gayesi gönüllerin eğitimi olmalıdır. Gönüllerin eğitimi ise tek başınıza olmaz. Gönül eğitiminin okulu, mektebi tasavvuf ve tarikat yoludur. Ama “bütün fikre” bağlı bir tasavvuf eğitimi ideal insanı, kâmil insanı yetiştirir.

Çocukların kafasına bilgi yığmak yerine “şahsiyet” ve karakter gelişimi sağlayan bir eğitim vermeliyiz. Bunun en kestirme yolu da insanın kendini tanımasıdır. Koca Yunus’un deyimiyle “ilim kendini bilmektir” kendini bilen Rabbini bilir. İnsanı kâmil yetiştirmek için “devlet aklına” ihtiyaç vardır. İslam’ın aklı devletin aklı olmadıkça örgütlü ve tehlikeli şer cephesini yenemeyiz. Bunun için betondan binalardan önce, Büyük Doğu İdeolocyası ışığında bir insan ve toplum inşasına girişilmesi zaruridir.

Nazım Erol

Aylık Baran Dergisi 15. Sayı, Mayıs 2023.