(...) Dış dünyada Hıristiyanlığı yönetenlere bakın, İsa’nın simgesi ile tanrısal gerçeği çarpıtmadılar mı? Ellerinde bilim var; ama maddeden başka şey tanımayan bilim... İnsan varlığının en soylu yanı maneviyat inkâr ediliyor; zaferle, hatta nefretle reddediliyor. İnsanlar, hele şu son zamanlarda bir özgürlük teranesi tutturdular; neymiş bu peşinde koştukları özgürlük? Yalnızca esirlik ve kendine kıymadan ibaret! Çünkü insanlar, “ihtiyaçlarını tatmin etmeye bak, sen de en yüksek, en zengin kişilerle aynı haklara sahipsin” inancına saplandılar. “İhtiyaçların giderilmesi konusunda hiç çekinme, hatta isteklerini alabildiğine artır!” Bugün herkesin dilinde bu var, özgürlük böyle anlaşılıyor. İhtiyaçları alabildiğine genişletmek hakkı neler doğurur? Zenginleri yalnızlığa ve manevi çöküntüye, yoksulları kıskançlığa, suç işlemeye götürür. Çünkü hak bağışlanırken ihtiyaçların giderilme yolları gösterilmiş değildir. Güya mesafeler kısaltılmakla düşüncelerin havadan iletilmesiyle insanlar birbirine yaklaşır, kardeşlik bağları güçlenirmiş... İnsanların bu türlü birleşme araçlarına inanmayın. Özgürlüğü, ihtiyaçlarını genişletmeye ve gidermeye yarayacak bir araç saydıkları için yaratılışlarına zıt giderler, anlamsız, ahmakça istek, alışkanlık ve ipe sapa gelmez hayallere yer verirler. Sırf karşılıklı kıskançlık, şehvet ve kibir için yaşarlar. Ziyafetler, gezip tozmalar, arabalar, rütbeler, buyruk kulu uşaklar öyle önemli bir ihtiyaç sayılır ki, uğruna hayat, onur, insanseverlik her şey feda edilir. Bunları sağlayamayınca kendine kıyanlar bile olur. Zengin olmayanlar arasında da aynı şeylere rastlanır. Yoksul tabaka ulaşamadığı isteklerini, kıskançlıklarını şimdilik sarhoşlukla körletir. Ama pek yakında şarap yerine kanla sarhoş olacaklar, gidiş o gidiştir. Sorarım size: Böyle insan özgür olabilir mi? Bir fikir “cenkçisi” tanırdım. Bir gün hapishanede tütünsüz bırakılınca tütün uğruna az kalsın iradesi gevşeyerek “fikrine” ihanet etmeye kalkıştığını anlatmıştı bana. Bir de bunun gibileri, “İnsanlık için mücadele etmeye gidiyorum!..” derler. Nereye giderler, ne gelir ellerinden? Ancak apansız bir patlayıverirler, o kadar; sürekli hiçbir şey yapamazlar. Böylece özgürlük yerine köleliğe hizmet eder, kardeşliği, insanların birleşmesini sağlayacak yerde tam tersine, gençliğimde esrarengiz konuğum ve hocamın söylediği gibi, ayrılığa, yalnızlığa gömülürler. Böylelikle insanlığa hizmet, kardeşlik, insanlar arasındaki uyumla ilgili düşünceler gittikçe sönmektedir, hatta alayla karşılandığı bile oluyor. Çünkü bunca alışkanlıktan sıyrılıvermek kolay değildir, kendi kendine uydurduğu başı sonu gelmez ihtiyaçları gidermeye alışmış, bu ihtiyaçların tutsağı olan adam artık çaresizdir. Yalnızlığı içinde bütün dünya vız gelir ona. Malı mülkü yerindedir, ama hayatta neşesi, sevinci kalmamıştır. Rahipliğin durumu başkadır, itaat, perhiz, ibadet bazen alay konusu olur. Oysa özgürlüğe götüren gerçek yol budur: aşırı, gereksiz isteklerden kendimi çekerim, kibirli, bencil irademe itaatin gemini vurur, böylece Tanrının yardımıyla ruh özgürlüğüne kavuşarak manevi bir ferahlık duyarım. Sorarım size, yüksek düşünceler kimde doğar? Bir köşeye çekilmiş bir zenginde mi, yoksa kendini her türlü maddiyattan, alışkanlık zincirinden kurtarabilmiş bir insanda mı? Rahiplerin inzivaya çekilmelerini de başlarına kakarlar: “Ruhunun selameti için manastır duvarları arasına gömülerek insanlığa kardeşçe hizmeti unuttun...” Bakalım, kardeşlik duygularından yana kim daha baskın? Bunu fark edebilen olmuyor. Çok eski zamanlarda da bizim sınıftan halka hizmet edenler oluyordu; bu neden tekrarlanmasın? Hep aynı boynu bükük, uysal perhizkârlar, sessizler, kendilerini bu büyük işe vereceklerdir. Rusya’nın kurtuluşunun halkta olduğuna inanıyorum. Rus manastırları da öteden beri halkın yanı başındadır. Halk yalnızlık içindeyse biz de böyleyiz. Halk da bizim gibi iman sahibidir; imanı olmayan, istediği kadar yüreği içtenlik, kafası deha dolu olsun bizim Rusya’da hiçbir işte başarı kazanamaz. Bunu unutmayın. Halk dinsizlere karşı gelip onları alt edince tek, bölünmez, Hıristiyan bir Rusya meydana gelecektir. Halkımızı, onun kalbini koruyun. Huzur içinde yetiştirin onu! Tanrıyı içinde yaşatan ulusun başlıca ödevi budur.(...)

Direniş ekseni ve demokrasi palavrası! Direniş ekseni ve demokrasi palavrası!

(...) Dünyayı yeni bir şekle sokmak için insan ruhuna başka, yeni bir yol açmalı. Herkesle içten, gerçekten kardeş olabilmek gücünü kazanmazsan yeryüzünde kardeşlik nasıl gerçekleşir? İnsanlar ne bilgilerini, ne çıkarlarını isteyerek başkalarıyla paylaşmıyor, haklarından geçmeye razı olmuyorlar. Açgözlülük, kıskançlık içlerini kemirecek, birbirlerini yiyecekler. Hayalin ne zaman gerçekleşeceğini soruyorsunuz. Gerçekleşmesine gerçekleşecek, ama önce insan için yalnızlık devrinin sona ermesi gerekiyor.” “Ne yalnızlığı?” diye sordum. “Her yerde, hele yüzyılımızda alıp yürüyen yalnızlığı kastediyorum. Ancak henüz vadesi yetmedi bunun... Zamanımızda herkes kütleden sivrilerek bireysel bir hayat yaşamak peşinde... Oysa kişiliğini belirtmek için kendini geliştirmeye çalışan insan, bu çabalamanın sonunda ruhî bir yalnızlığa düşer. Böylece dolgun, dört başı mamur bir hayat yerine manevi bir intiharla yüz yüze gelir. Evet, yüzyılımızda herkesin tekliğe kaçması, kendi kabuğuna çekilmesi, varını yoğunu başkalarından kaçırması insanları sadece hemcinslerinden uzaklaştırmak, karşılarındakini de kendinden nefret ettirmek sonucunu veriyor. Biriktirdiği servetin miktarı arttıkça ‘Artık kudretliyim, hiçbir ihtiyacım kalmadı!’ diye düşünür. Çılgının, ne kadar çok biriktirse kendisini o ölçüde ölüme götüren bir iktidarsızlığa güttüğünden haberi yoktur, çünkü yalnız kendine güvenmeye alışmıştır o. Toplumda tek olarak sivrilmiş, ruhunu insanlara, insanların yakınlığına inanmamaya alıştırmıştır. Elde ettiği parayla sağladığı hakları yitirmemekten başka derdi, tasası yoktur. İnsan zekâsı gitgide kişilerin güvenliğiyle rahatının tek, özel çabalarla değil, toplumun birleşmesiyle sağlanabileceği konusunda alaycı bir anlayışsızlık göstermeye başladı. Ama bu korkunç ruh yalnızlığının sonu mutlaka gelecektir, insanlar hep birden, kişilerin birbirinden ayrılmasının doğal yaşayışa ne kadar aykırı olduğunu anlayacaklardır. Böylece herkes, bunca zaman nasıl karanlıkta yaşadıklarına şaşacaktır. O zaman göklerdeki Tanrı oğlunun dönüş işaretleri de görünmeye başlayacak... Yalnız o güne kadar bayrağı yüksek tutmalı; tek tük de olsa, meczup görünmek pahasına da olsa kardeşçe birleşme, ruhların yalnızlıktan kurtarılması yolunda çabalar görülmeli. Büyük fikri yaşatmak için yapmalı bunu!..

Fyodor Dostoyevski, Karamazov Kardeşler, Türkiye İş Bankası, s. 418-420