İsmail Kılıçarslan, son yazısında Türk toplumunun "günah kategorizasyonu" konusundaki yaklaşımlarını ve İsrail’in Filistin’de yaptığı soykırıma karşı gösterilmeyen duyarlılığı ele aldı. Kılıçarslan, ilk olarak, günahların kategorize edilmemesi gerektiği görüşünü vurgulayan Ömer Türker’den dinlediği "günahların kategorizasyonu" konusuna değindi. Günahların büyük veya küçük olarak sınıflandırılamayacağını, her bir günahın kaçınılması gereken eşit derecede bir yanlış olduğunu belirtti.
Bu bağlamda Kılıçarslan, Köfteci Yusuf markasının ürünlerinde domuz eti tespit edilmesiyle oluşan toplumsal tepkiyi gündeme getirdi. Türk toplumunun domuz eti yememe hassasiyetine dikkat çekerek, bu tür tepkilerin önemli olduğunu ifade etti. Ancak, burada önemli bir çelişkiye işaret etti: Domuz eti yemeyi büyük bir günah olarak gören toplumun, bir yıldır İsrail’in Filistin’de işlediği soykırıma karşı yapılan boykot çağrılarına kayıtsız kalmasını eleştirdi. Burger King, Starbucks ve McDonald's gibi markaları boykot etmeden kullanmaya devam eden kesimlerin, İsrail’in bu markalar üzerinden kazandığı paralarla Filistin'deki katliamları finanse ettiğini görmezden geldiğini vurguladı.
Günah kategorizasyonu
Kılıçarslan, Türk toplumunun bu yaklaşımını "günah kategorizasyonu" olarak tanımladı ve bu tutumun büyük bir yanlış olduğunu belirtti. Günahlar arasında bir sıralama yapmanın tehlikelerine dikkat çeken yazar, domuz eti yemenin zararının kişisel olduğunu, oysa İsrail ürünlerini tüketmenin soykırım finansmanı gibi daha büyük ve toplumsal bir günaha yol açtığını ifade etti. Soykırıma katkıda bulunmanın, kul hakkı ihlaline yol açtığını ve Allah’ın kul hakkı konusunda tarafsız kaldığını hatırlattı.
Büyük bir kayıtsızlık var
Kılıçarslan, Türk toplumunun büyük bir kısmında bu konuda bir kayıtsızlık gördüğünü dile getirerek, bu durumu iki temel nedene bağladı. İlk olarak, küresel kültür endüstrisinin topluma dayattığı "alıklaştırma" projelerinin başarıya ulaştığını ve halkın bu nedenle farkında olmadan İsrail’in finanse ettiği ürünleri kullanmaya devam ettiğini aktardı. İkinci olarak ise, İsrail'in soykırımına yalnızca dini hassasiyetleri olan kesimlerin tepki vermesi gerektiği yönündeki yanlış algının toplumda yerleşmiş olduğunu belirtti. Bu yaklaşımı destekleyenlerin, boykotun sadece belirli bir siyasi veya dini grubun meselesi olduğunu düşündüğünü ve bu nedenle boykot çağrılarını ciddiye almadıklarını ifade etti.
Filistin'deki zulüm tüm insanlığın meselesi
Kılıçarslan, İsrail’in Filistin’de işlediği zulmün, tüm insanlığın meselesi olduğunu ve bu konuda duyarsız kalan herkesin bir gün hesap vereceğini belirtti. Özellikle boykot çağrılarını önemsemeyen ve soykırıma destek veren tüketim alışkanlıklarına devam edenlerin hesaplarının zorolacağını ifade etti.
Köfteci Yusuf vakasında domuz eti yememe hassasiyetinin ne kadar güçlü olduğunu gösteren toplumun, aynı hassasiyeti İsrail malı ürünlere karşı göstermemesini eleştiren Kılıçarslan, bu duyarsızlığın küresel kapitalist sistemin bir başarısı olduğunu belirtti. Ayrıca, toplumun soykırım gibi büyük insan hakları ihlallerine karşı duyarsız kalmasının, uzun vadede daha büyük insani krizlere yol açabileceği konusunda uyardı. İsrail bombalarının Türkiye’de patlaması durumunda dahi, bu kayıtsız tutumun devam edebileceği ihtimaline dikkat çekerek, bu duyarsızlığın toplumun geleceği için ciddi bir tehdit olduğunu ifade etti.
Son olarak, Kılıçarslan, toplumun İsrail-Filistin meselesini bir "insan kalma" sorunu olarak kodlayamamasını büyük bir tehlike olarak değerlendirdi. Bu tehlikenin, Türkiye’de ileride yaşanabilecek daha büyük felaketlere karşı toplumu hazırlıksız bırakacağını ve toplumsal duyarlılığın tamamen kaybolabileceğini belirtti. Yazar, bu konuda daha fazla farkındalık ve duyarlılık oluşturulması gerektiğini, aksi halde insanların gelecekte bu kayıtsızlıklarının bedelini çok ağır ödeyebileceğini ifade etti.