Değnekçilerden az çekmedi bu millet. Bütün kalabalık şehirlerde ve bilhassa İstanbul’da karşımıza çıkıyorlardı. Eline bir değnek alan, kafasına ya da gücüne göre seçtiği caddeyi sokağı mekân tutuyordu.
Arabasıyla bir yere gitmek isteyen kişi, yola çıkmadan, daha anahtarı çevirmeden düşünüyordu ki gittiği yerde park yeri bulabilecek mi?
Şöyle uygun, elverişli, sota bir yer... Ne mümkün?
Hangi sokağa gitse, yılışık bir değnekçi karşısına dikiliyordu. “Park ücreti şu kadar lira.”
Bilmeyen, acemi olan ya da kendi bulduğu park yeri için para ödemek istemeyenler sebebini sorardı.
“Niye?”
“Korumak için.”
“Kimden?”
“Çizerler abi. Bir taş atarlar, lastiğini patlatırlar, cant kapağını çalarlar, bir değnekle camı kırarlar... Ortalık serseri dolu.”
O sırada araç sahibi elindeki değneği görmediyse fark ettirmek için küstahça sallardı.
Bir yerden bulup sırtına geçirdiği fosforlu sarı yeleği de park edenin gözüne sokma çabası ise racondandı.
İstersen verme!
İstersen diklen!
“Burası senin tapulu malın mı? Caddenin kenarı. Trafiğe engel de teşkil etmiyor. Niye para vereyim?” demeye kalkanlardan bazıları çabucak ikna edilirdi.
Ya etraftan birkaç kişi daha beliriverir, ya değnekçi kimseden destek almadan elindeki değneği bekletmeden kullanmayı tercih ederdi.
Yahut değnekçi “Sen bilirsin. Nasıl istersen öyle olsun” der ve diklenen kişi bir iki saat sonra dönüp geldiğinde arabasını zarar görmüş hâlde bulurdu.
Ödemeyi reddettiği ücretin kat kat fazlası zararla karşılaşır da pişmanlık yaşardı.
Kimi değnekçiler de gayet açık sözlü çıkardı. “Kimden koruyacaksın arabamı?” sorusuna küstahça sırıtarak “Kendimden” demekten çekinmezdi.
*
Neyse ki artık bunlar yaşanmıyor.
Belediyeler “olaya el attı” ve caddeler sokaklar değnekçilerden temizlendi. Belediye her sokak ve caddeye kendi adamlarını koydu. Tabelalar yerleştirdi. Bir saati şu kadar lira, iki saati bu kadar lira diye yazdı; artık kaç lira vereceğini görüyor araç sahipleri. Parasını ödüyor, fişini alıyor.
Sıkıntı yok. İş resmiyete bindi. Elindeki aletten fiş verirken çıkan cızzzt sesi ne de hoştur!
Şimdilerde bazı yerlerde tek tük değnekçiler görünüyor, onlar da hemen men edilip cezalandırılıyor. Belediyelerin cadde ve sokakları parselleyip otoparka çevirmesi değnekçileri yüksek kazançlardan etti.
Hâlbuki belediyenin, cadde ve sokakları trafiğe açık tutmak ve belli yerlere otopark yapmak gibi bir görevi olsa gerek.
İnşaatların altına otopark yapılması da aynı çerçevede. Yapmayan, belediyeye bedelini ödüyor; tespit edilmiş miktar ne kadarsa. Oradan toplanan miktarın otopark yapımına ayrılması gerekir.
*
Son zamanlarda kırmızı ışıklarda dilendirilen küçük çocuklar karşımıza çıkıyor. Kâğıt mendil satanlar var. Elinde deterjanlı su ve fırça ile cam silmeye çalışanlar da az değil.
Bunlardan şikâyet etmeye doğrusu çekiniyor ahali.
Ya belediyeler bunları da ortadan kaldırır ve kendi mendil satıcılarını, cam silicilerini görevlendirip işi resmiyete dökerse?
O zaman ne yaparız? Kaçış yok, kurtuluş yok demektir. Her kırmızı ışıkta bedel ödemeyi resmî fiş karşılığı yapmak zorunda kalırsak? Ne çok kâğıt mendil birikir arabalarda? Camlar kaç defa silinir?
*
Bu arada İSPARK son yıllarda devamlı zarar ediyormuş. Nasıl ediyor akıl ermez. Hâlbuki değnekçiler hiç zarar etmiyor, aksine yüksek kazançla kapatıyorlardı her günü.
Mehmet Şeker, Yeni Şafak