Canlılar içinde, “eğitilmeye” en elverişli olanı insandır. Bu, insandaki «etkilenmek» kabiliyetinden gelmektedir. İnsan, hiçbir canlının ulaşamayacağı ölçü ve seviyede “etkilenir” ve “etkileri” kendi maddî ve manevî varlığında biriktirir ve kendine has bir terkibe ulaştırır.
İnsan, önceleri, kendine ulaşan “etkileri” alır ve kendi varlığında yoğurur, sonra da yepyeni bir terkip içinde bizzat bilgi ve “etki” kaynağı haline gelir. Zaten, “eğitim”, gerek “pasif”, gerek “aktif” yönleri ile bir bütündür. Bu sebepten, “eğitim sosyologları”, terbiye vetiresini, “etkileşme” biçiminde ele alırlar.
Modern pedagoglara göre, “eğitimin yaşı yoktur”. O, Şanlı Peygamberimizin buyurdukları gibi «beşikten mezara kadar» devam eder. Hatta, İslâm'a göre, insan, “ilkah” (döllenme) anından başlayarak, “ana rahminde” ve doğumundan sonra, bütün hayatı boyunca, İslâm iman ve ahlâkının gerektirdiği maddî ve manevî atmosfer içinde bulundurulmalıdır. İslâm'a göre, çocuk, “besmele” ile ana rahminde tomurcuklanmalı, helâl lokmalarla oluşmuş "ana kanı" ile beslenmeli, doğumdan sonra helâl sütle doyurulmalı, yüce ve mukaddes adlarla şereflenmeli, daha bir haftalık iken kulaklarına “Ezan-ı Muhammedî” ve “Kâmet-i Şerif” okunmalı, söyleyeceği ilk kelime “Allah” olmalı; öğrenme çağına gelince yüce ve mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerim'i okumayı öğrenmeli, idrakine göre İslâm'ı tanımalı, bilmeli ve yaşamaya başlamalıdır. Ailesinin pak ve temiz hariminde Müslüman olmanın, bütün hazzını yaşamalı, Şanlı Peygamberimize, çok üstün bir sevgi duymalı, O'nu canından daha aziz bilmeli, bütün Ashab-ı Kiram'ı, bütün Ehl-i Sünnet büyüklerini saygı ve sevgi ile anmalı, onların izinde yürüyen atalarını, minnet ve şükranla yâd etmelidir.
“Büyüsün de bunları sonra öğrenir!” tarzındaki bir anlayış kesin olarak yanlıştır. Modern pedagoglar, «eğitimin» bir aktüalitesi olduğunu söylerler, yine onlara göre, “çocukların eğitiminde” 0-5 yaş arası, çok önemlidir. Bu araştırmacılar, yetişkinlik devresinde, maruz kaldığımız birçok bunalımın kaynağının bilhassa 0-2 yaş arasında bulunduğunu «ilmî verilere»> dayanarak belirtmektedir. Hele modern psikanalistler, «eğitim» açısından 0-2 ve 0-5 yaş dönemlerinin önemini ortaya koymak hususunda yarışmaktadırlar. Öte yandan «eğitim psikologları», ilkokul çağına (yedi yaşına) gelen çocukların, yüzde 70 nisbetinde şahsiyetlerinin temellerini kurduklarına kânidirler. Evet, insan, en ileri yaşlara kadar öğrenme kabiliyetini kaybetmez. Lâkin, ilmî araştırmalar kesin olarak göstermiştir ki insanın bedenî ve zihnî güçleri, belli bir yaştan sonra ağır ağır da olsa gerilemektedir.
Esefle belirtelim ki insanın gerilemeye başlaması, 24 - 26 yaşlarından sonra -ağır bir tempo ile de olsa-başlar. Onun için İslâmiyet, çocuğun «eğitimine»> mümkün mertebe erken başlamamızı ister. Bu işin ihmal edilmesini asla istemez. İslâm'a göre çocuklar, ana babaları elinde birer “ilâhî emanettirler”.
Ana babalara düşen iş çocuklarını, "her iki dünyada" mesut edecek bilgi ve değerlerle donatmaktır. Kız olsun, erkek olsun, bütün çocukların muhtaç oldukları "eğitim", yaşlarına başlarına, zamana zemine ve İslâm'a uygun düşecek bir biçimde alması gerekir. Onların dünyada ve ahirette bedbaht olmamaları için ne gerekirse yapılmalıdır. Nitekim yüce ve mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: “Ey iman edenler, kendinizi ve çoluk çocuğunuzu ateşten koruyunuz.” (Bkz. et-Tahrim Sûresi, âyet 6) Yüce İslâm'ın bu emirlerini yerine getirmeyen analar, babalar ve cemiyetler, yalnız dünyalarını kan ve ateşe boğmazlar, «ebedî hayatlarını» ve «saadetlerini» de tehlikeye atarlar. Evet, "Kurtuluş İslâm'da...".
S. Ahmet Arvasi, Türk İslam Ülküsü, s. 13-14