Ülkemizi, güç merkezlerinin elinden kurtarmak. Bu cümle ilk bakışta, garip ve anlamsız görünebilir. Fakat bazı gerçekleri dile getirdiğimizde, hiç de olağanüstü bir ifade kullanmadığım anlaşılacaktır.

İlk problem, sosyal medyanın, bütün kültürel ve ahlaki değerlerimizi yok ettiğine dair yüzbinlerce bilgi ve görüntünün hayatımızı alt üst etmesidir.

Bu konu ile ilgili tedbirler çok geç alınmakta ve tahribatın ve saldırının çok altında bir güvenlik çabası sürdürülmektedir. Bu gerçeği, son günlerde televizyonlarda konuşan uzmanlar da söylüyorlar.

Sanal kumar, birdenbire zengin olma arzusu ile orta yaşlı ve genç kitleleri kendine çekerek, 50 milyarlık bir işlem hacmine ulaşmış durumda. Çok büyük meblağlar, yurtdışına çıkarılırken, ümitler sönmektedir. Birçok aile faciası, boşanmalar, intiharlar ortaya çıkmakta, fakat bunların sebepleri detaylı bir şekilde topluma açıklanamamaktadır.

İnsanlar yüz ve vücut güzelliğini hayatın en büyük gayesi haline getirerek; bilgi, kültür, ahlak ve sanat gibi medeniyet ürünlerini ortaya koyma ve bunları, toplumun gündemine sokma gibi çabalardan uzaklaşmış durumdalar.

Moda, güzellik merkezleri ve sosyete dedikoduları ile büyüyen gençler; şöhret (!) denilen gruba özenerek, sadece vücut ve giyim bakımlarını hayatın temel gayesi haline getirmekte ve başka dünyaların takipçisi olmaktan başka bir çabaları olmamaktadır.

Cinsiyet ve seks endüstrisi, artık her platformda, her reklamda ve her meydan ilanında hayatımızı baskı altına alıp, cinsel eğilimleri azdırıyor. Bazan, kendi ülkemizde değil de, yabancı bir ülkenin topraklarında yaşadığımızı düşünüyoruz. İnternetteki çocuk oyunlarında bile ahlak ve aile kavramlarını yok etmeye yönelik görüntülerin ve bilgilerin bombardımanı altındayız.

Fikri, ahlaki ve kültürel bağımsızlığımızı korumak

Her geçen gün kültür, fikir ve ahlaki hayatımızın bir kuralı ortadan kalkıyor ve yerine yabancı ve geçmişte reddedilen bir kural ve anlayış geliyor.

Kendi kültürel ve geleneksel varlığımız, sanki insanımıza kötülük yapmışçasına hayattan uzaklaştırılıyor.

Yerine gelen kural ve sistemler, bizi kendimizden, ailemizden ve çevremizden koparıyor. Tek boyutlu ve “sanal bir dünya”ya hapsediyor.

Bilmediğimiz ve tanımadığımız mecralar; bize şirin ve popüler gösterilerek, bilinmeyen bir akıbete doğru insanımız sürükleniyor.

Devletin bürokratları ise, üzerinde olan sorumlukları ve rolleri, bu sanal dünyaya karşı kullanma şuuru ve gayreti içinde olamıyorlar.

Siyaset mekanizması ise, karşı partileri eleştirme ve yaptığı hizmetleri en parlak biçimde anlatmakla meşgul. Temel problemler, onların meselesi değilmiş gibi hareket ediyorlar.

Sanki bir görünmez el, toplumu kümülatif bir şekilde uçuruma doğru götürürken, bir kısım yetki sahibi insanlar küçük kazanımları ile meşgul olup, bir felaketin geldiğinin farkında değiller.

Ahmet Cevdet Paşa’nın, Batılılaşma için “Binanın temelini sağlamlaştırmak yerine, boyası ve aksesuarı ile meşgul oluyorlar” açıklaması, günümüzü de çok iyi açıklıyor.

İnançlarımız, kültürümüz, ahlakımız ve topyekûn sosyal yapımız, gereksiz ve lüzumsuz yere birtakım güçler tarafından paramparça edilirken, bir kısmımız vurdum duymazcasına zevk ve eğlencesi ile meşgul oluyor.

Bu olayın farkında olup da, fikri, ilmi ve sosyal çaba içerisine girmeyenler ise, en büyük vebali taşıyorlar. Kimse kızmasın, bu yazıları yazan da, aynı sorumluluk içindedir.

Yapılacak iş, rüyadan uyanıp, gerçeklerle yüzleşmek ve neler gerekiyorsa onu yapmaktır.

Prof. Dr. Sami Şener, Mirat Haber