İsmail Kılıçarslan, “Türkiye’ye ateş etmek” isimli köşe yazısında kültür endüstrisinin Türkiye'deki sosyal ve politik etkilerine dair görüşlerini dile getiriyor. "Susamam" adlı rap şarkısının, 17 rap sanatçısının katılımıyla ve 15 dakikalık süresiyle, 6 Eylül 2019'da Türkiye genelinde büyük yankı uyandırdığını belirtiyor. Kılıçarslan, şarkının öğretilmiş duyarlılıklar üzerinden basit bir muhalefet diliyle Türkiye'ye eleştiriler yönelttiğini ve kısa sürede geniş bir etki oluşturduğunu ifade ediyor.
Kültür endüstrisinin ve özellikle rap müziğinin manipülasyonlarına dikkat çeken Kılıçarslan, bazı yapımcıların genç sanatçıları sistemin içine çekerek uyuşturucu bağımlısı hale getirdiğini ve Almanya'daki Türkçe rap piyasasının PKK-HDP çizgisine taşındığını öne sürüyor. Bu durumun, popüler müzik dinleme siteleri üzerinden de desteklendiğini ve 2021 yılında Almanya'da ortaya çıkan "Spotify skandalı" ile bu bağlantıların finansal desteklerle güçlendirildiğini vurguluyor.
Ayrıca, Kılıçarslan, Türkiye'deki kültür endüstrisinin sadece para ve ilişkiler üzerine kurulu olduğunu, kalitenin ve sanatsal değerin genellikle ikincil hatta üçüncül derecede önem taşıdığını eleştiriyor. Kültür endüstrisinin etkilerini somut bir örnek olarak da, Türkiye'deki bazı popüler dizi oyuncularının etkisine ve Ayşe Barım örneğini kullanarak, sektördeki etki ve algı yönetimi konularına değiniyor.
Kılıçarslan, kültür endüstrisinin etkisinin sadece eğlence veya sanatla sınırlı kalmadığını, toplumsal ve politik algılar üzerinde de derin etkiler oluşturduğunu belirtiyor. Kültür endüstrisinin, ülkede meydana gelen doğal afetler ve toplumsal olaylarda dahi nasıl bir rol oynadığına değinerek, bu gücün farkında olunması ve kültür politikalarının bu şuurla şekillendirilmesi gerektiğini ifade ediyor.
Nasıl bir yol izlenmeli?
Kılıçarslan’ın kültür endüstrisinin etkisine dikkat çektiği yazısına atfen, Baran Dergisi olarak bizler de kültürel manada nasıl bir yol izlenmesi gerektiğine dair birkaç hatırlatmada bulunalım:
*Kültür politikaları, fertlerin kimliklerini korumaya ve güçlendirmeye yönelik olmalıdır. Milli kültür, dil, tarih ve sanat değerlerinin korunması ve nesilden nesile aktarılması ön planda tutulmalıdır.
*Batılı değerlerin körü körüne benimsenmesinin önüne geçilmeli, yerli ve milli değerlere daha fazla önem verilmelidir. Batı değerlerinin milli kültür üzerindeki olumsuz etkilerine karşı farkındalık oluşturulmalıdır.
*Din ve maneviyat, içtimaî yapının güçlendirilmesinde merkezî bir rol oynamalıdır. Dini eğitimin ve pratiklerin toplumda daha erişilebilir ve anlaşılır hale getirilmesi teşvik edilmelidir.
*İçtimaî ahlâkın ve manevî değerlerin desteklenmesi, fertlerin ahlâkî çöküntülerden korunması için önemlidir. Kültür politikaları, ahlâkî değerlerin yaygınlaştırılması yönünde olmalıdır.
*Medya ve eğitim sistemleri, milli kültürü destekleyici içerikler üretmeli ve bu içerikler genç nesillere uygun şekilde sunulmalıdır. Medyanın ve eğitimin yerli değerleri yansıtacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.
*Toplumun sosyal ve kültürel aktivitelere katılımının artırılması, yerel sanat ve kültür etkinliklerinin desteklenmesi kültür politikasının temel unsurlarından biri olmalıdır.
*Türkiye'nin kültürel mirasının maddî planda değil ruhî planda şuurlara anlatılması ve işlenmesi gerekmektedir.
*Kültür politikaları, teknolojik gelişmeleri de göz önünde bulundurarak, dijital medya ve internetin kültür yayılımı için etkin kullanılmasını sağlamalıdır. Bu hususta ilerleme kaydedilirken teknolojiye kendi değerlerimiz giydirilmelidir.
*Başta Üstad Necip Fazıl ve mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu olmak üzere birçok mütefekkir ve aydınlarımızın fikirlerinden istifade edilmeli, kültür politikamız bu zatların fikirleri ışığında hazırlanmalıdır.
*Millete ne uğruna yaşaması ve ne uğruna ölmesi gerektiği ideali aşılanmadığı müddetçe, başta kültür olmak üzere siyasî, iktisadî ve hukukî manada kaybetmeye mahkumuz.
Baran Dergisi