Hiçbir “ulusal” kurtuluş savaşı bir milletin kurtuluşu için değildir. Bilâkis, eski sömürgeci olan ülkeye daha bağımlı hâle gelmek için uydurulmuş bir yalandır. Başka bir ifadeyle sömürgecilikten emperyalizme geçişin başlangıcıdır. Aralarındaki en büyük fark, sömürgecilikte bir ülke zorla ve baskıyla sömürülürken, emperyalizmde rızaya bağlı olarak yapılmaktadır.

Tarihteki hemen hemen hiçbir “ulusal kurtuluş savaşı” millî bir kurtuluş hareketine dönüşmemiştir. “Ulus” kelimesi İbranice olup “çoban” mânâsına gelir. Fransızcadan da “sal” ekini alarak “ulusal” olmuştur.

“Ulusal” kurtuluş savaşlarını başlatanlar, kendi ülkelerinde “ulusal kahraman” olarak yutturulurken, emperyalist ülkeler aynı kişileri “bizim çobanlarımız” diye tanır.

“Kurtuluş Savaşıyla kurtardıklarımız
birlik oldu birlikte savaştıklarımızla
-bedeli ihanet oldu kanımızın-
kara bir bulut gibi
kapkara düşünceyle
-kiralık düşünceleriyle-
“giydiler çıkardıkları çizmeleri”
Emperyalistlerin.”(Aydınlık Savaşçıları, S. Mirzabeyoğlu)

Bu hareketleri başlatanların bilâistisna hepsi de batılı emperyalist ülkelerde tahsil görmüş, batı kültürüyle büyümüş, Batılılara hayran, kendi kültürlerine yabancı, beyinleri köleleştirilmiş insanlardır. “Ulusal” kurtuluş savaşlarına katılan kadrolar ya emperyalistler tarafından seçilmiş ya da desteklenmiştir. Zamanının deniz aşırı ülkelerden sorumlu İngiliz bakan diyor ki; “Sömürgelerimizden birinde bir insan bize karşı düşman dahi olsa, şayet bizim okullarımızda okumuşsa veya bizim kültürümüzle büyümüşse tabii olarak bizim adamımızdır”

Sömürgecilikle bir ülkeyi işgal ediyorsun, hammaddelerine el koyuyorsun, ayrıca çok masraflı olan yönetimi üsleniyorsun. Halbuki emperyalizmde çok daha az maliyetle artı değerleri aktarıyorlar.
“Suriye stratejik açıdan süper güçler ve bölgedeki destekçileri için çok büyük bir önem taşıdığından, ülke meselelerinin Suriye halkının ellerine geçmesine müsaade edemezlerdi. Birçok üçüncü dünya ülkesinde olduğu gibi, savaş sonrası dönemin bağımsız Suriye’si de iç politika ve içişleri kavramları istihza anlamı belirten bir ülke idi. Çünkü Suriye’nin içişleri demek Amerika’nın ve diğer süper güçlerin dışişleri demekti. “Suriye iç politikası bölgedeki ve dünyadaki süper güçlerin çıkarlarını yansıtır. Bu nedenle Suriye’nin içişleri bu güçlerin politikalarına bağlı kalmadıkça hiçbir anlam taşımaz. Suriye süper güçlerin Ortadoğu’daki politikalarını izlemek için mükemmel bir gözetleme kulesidir. Çünkü Suriye hem Batılı ülkelerin hem Rusya’nın muazzam diplomatik karargâhlar kurmaya çalıştığı oldukça elverişli bir zemindir.”(Suriye Dosyası, s. 47. Ö. Faruk Abdullah)

1949’daki Zaim’in darbesinden, Hafız Esad’ın 1970’deki darbesine kadar Suriye’de birçok başarılı ve başarısız askeri darbe yapıldı. İstisnasız, halkına yabancı tüm idarelerin arkasında dış güçler olduğu gibi Suriye idaresinin de arkasında dış güçler vardı. Suriye’de de ordu halkın yanında yer almak için değil, onun önünü kesmek, bir halk hareketini önlemek için iktidarı ele aldı. Suriye’de askeri rejim ülkenin dıştan, yani emperyalistler tarafından kontrolünün başlıca vasıtası oldu. 1945’deki bağımsızlık, Suriye halkı için kendi iç ve dış meseleleri üzerinde söz sahibi olmaktan ve sömürge döneminin bitmesinden ziyade yeni sömürgecilik şekli olan emperyalizmin başlaması demekti.

İşbaşındaki yönetim, ülke çıkarlarından çok dış güçlerin menfaatlerinden yana olan Suriye’deki geleneksel elit tabakanın kontrolü altındaydı.

Hafız Esad’ın emperyalistler tarafından başa getirilmesindeki en büyük sebep ona tevdi ettikleri yeni göreviydi. Hafız Esad’a efendileri tarafından verilen başlıca görevlerden biri, İsrail’in Lübnan’daki emellerini yavaş yavaş gerçekleştirmenin yanı sıra, Filistinlilerin direncini kırmak ve onlara boyun eğdirmek olmuştur. “Suriye’nin Lübnan’daki barış kuvvetleri, İsrail’in Golan tepelerini çatışmaya girmeksizin ilhakından altı ay ve Hama’daki katliamdan dört ay sonra İsrail’in Lübnan’a saldırısında aktif suç ortaklığı yaptığını ortaya koymuştur ve bu hâlen devam etmektedir.” (Suriye Dosyası, S. 222. Ö. Faruk Abdullah)

İngiltere’de yetiştirilip, babası Hafız Esad’ın ölümünden sonra Suriye’nin başına getirilen Beşar Esad’a da babasına verilen görevlerin aynı verilmiştir. Beşar Esad, ülkedeki Sünnî kesimi daima iktidardan uzak tutmuştur. Suriye Müslümanlarının ayaklanıp devrim yapmak istemeleri üzerine bütün emperyalist güçlerle birlikte Müslüman Suriye halkını katletmeye devam etmektedir.

Çoğu Ortadoğu ülkesi ve Suriye genellikle İsrail’le gizli işbirliği yapıp Filistin’den yana hiçbir zaman tavır almamışlardır. Aksine Filistin’in yok olması için ellerinden geleni yapmışlardır.

Suriye ve Arap rejimleri arasında Filistin Kurtuluş Örgütü ve HAMAS konusunda yaygın iki kanaat vardır. 1) Filistin davasının dış politikada istismar edilmesi istenir. 2) Filistinlilerin İslâmcı tavırlarının ve radikalizminin içerideki etkilerinin kontrol altına alınamayacağından korkulur. Suriye’nin ustalıklı manevrası gibi bu rejimlerin karaktersiz kalışı da İsrail işgalcileriyle suç ortaklığı yapmanın bir şeklidir. Bu nedenle Beşar Esad, “Yahuda” rolünü oynarken, Filistinliler yalnız başlarına savaşıp ölebilirler.

Suriye’deki savaşın asıl sebebi Türkiye’nin önün kesmek, onun da amacı Başyücelik Devleti’nin kuruluşunu önlemektir. Malum, Büyük Doğu-İbda’nın Türkiye’deki tesiri ABD ve Rusya başta olmak üzere çeşitli makalelere konu oluyor.

Düşünsenize; bütün emperyalist güçler bir araya gelmiş, Suriye Müslümanların eline geçmesin diye Beşar Esad’a yardım ediyor. ABD, Rusya, Fransa, Almanya, İngiltere, eski dünya düzenlerinin yıkılarak, Kumandanımız Salih Mirzabeyoğlu’nun önerdiği “YENİ DÜNYA DÜZENİ”nin kurulmasından çok korkuyorlar.

Türkiye’nin büyük devlet olmasının yolu da, Suriye’den geçiyor. Çünkü Suriye’ye hakim olmadan, Doğu Akdeniz’e hakim olamazsınız. Hatta Kıbrıs’a sahip olmanın yolu da Suriye’den geçiyor. Geleceğin en büyük gücü, hatta süper gücü Doğu Akdeniz’deki doğalgaz ve petrol yataklarına sahip olan olacaktır. Türkiye’yi dünyanın en büyük gücü yapmak istiyorsak mutlaka Suriye’de büyük bir güç haline gelip “YENİ DÜNYA DÜZENİ”ni bizim kurmamız lazım. Dünyada süper güç olmanın yolu ise “Başyücelik Devleti”nden geçer.


Baran Dergisi 604. Sayı