Doğrusu, neredeyse iki yıldır Boğaziçi Üniversitesi’nde akademik kadronun neler döndürdüğünü, benzerini ancak Siyonist İsrail’in medya propaganda-larında görebileceğimiz yalanları nasıl dolaşıma soktuğunu, üstelik bu dolaşımın hangi mekanizmalarla hayata geçirildiğini çok yakından izliyorum.

Yine de takip ettiklerimi ve bildiklerimi bir yazıya dökmekte sürekli tereddüt ettim. Bunun da yegane sebebi, Türkiye’nin önemli bir markası olması hasebiyle Boğaziçi Üniversitesi marka değerine herhangi bir zarar vermek istemememdi. Ama bu akademik kadro ve o kadronun yardakçıları gemi o denli azıya aldılar ki benim açımdan bu yazıyı yazmak farz hale geldi.

Son yalanlarından (zırvalarından demek lazım aslında) başlayayım. Yerim kalırsa geriye doğru ilerlerim.

"Ortadoğu'da güç dengeleri değişiyor ve bu Türkiye'nin yükselen dolunayı" "Ortadoğu'da güç dengeleri değişiyor ve bu Türkiye'nin yükselen dolunayı"

Yetkin Report isimli bir portalda Lale Akarun isimli bir akademisyenin imzasıyla “Boğaziçi Üniversitesi’nin Yasını Tutmak” isimli bir yazı yayınlandı. Yazının Cüneyt Özdemir’in “cık cık, çok yazık, liyakatsizler elinde üniversite ne hale geldi?” şeklinde ahlanıp vahlanmaları eşliğinde servis edilen kısmındaki iddialar tam tamına şöyle: “Üç köprüyü birden gören boğaza nazır konferans merkezimiz, üniversiteye Üsküdar Belediyesinden gelen ve türlü manevralarla daire başkanı yapılan bir memura makam odası oldu. Daire başkanının ilk icraatı, artık makam odası olan pırıl pırıl yepyeni konferans merkezinin tuvaletlerini yıktırıp alaturkaya çevirmek oldu.”

Hazırsanız tek tek, tane tane anlatmaya başlayayım. Boğaziçi Üniversitesi’nin 15 yıl önce (evet evet AK Parti iktidarı döneminde) devletten hatırı sayılır miktarda bütçe alıp yaptırdığı araştırma merkezinin içindeki konferans salonunun bilgi işlem daire başkanına makam odası olduğu doğru mu? Hayır. Siz yine de benim sözüme güvenmeyin. Bina orada, Cüneyt Özdemir başta olmak üzere medya mensupları burada… Gidilir, bakılır, yerinde görülüp tespit edilir konferans salonunun makam odası olup olmadığı.

“Üsküdar Belediyesi’nden gelen ve türlü manevralarla daire başkanı yapılan bir memur” cümlesindeki “türlü manevralarla daire başkanı yapılan” ibaresi doğru mu? Hayır. Siz yine de benim sözüme itimat etmeyin. “Birinci sınıf devlet memuru” olarak ataması bütün kurallara uygun ve sadece 3 saatte tertemiz yapılan bu daire başkanının atama usullerine uygun olarak atanıp atanmadığına dair bilgileri ve daha da önemlisi belgeleri devletin yetkili organlarından isteyin. Paylaşacaklardır.

Peki, konferans merkezinin tuvaletleri yıktırılıp yerine alaturka tuvalet yapıldı mı? Hayır. Siz yine de benim sözümle iktifa etmeyin. Konferans salonu da orada, tuvaletler de orada… Değişiklik yapılıp yapılmadığına bir bakın kendi gözlerinizle. Belki o deliklerde aradığınız şeyi bulursunuz.

Peki, bu kadar “net” ve benzerini ancak Siyonist İsrail’in medya propagandalarında bulabileceğimiz yalanın, palavranın arasında doğrular ne?

Gelin onları da anlatayım madem.

15 yıl önce kurulan bu “araştırma merkezi” isimli şahane binada en azından 3 yıldır tek bir araştırma yapılmamış. Binanın kapıları da kapalı tutulmuş. İlginç bir de bilgi vereyim size. Bu araştırma merkezinde odası bulunan akademisyenlerden bazıları emekli olmuş bazıları da hayatını kaybetmiş ama odaları öylece duruyor orada. Rektörlük kayıtlarından ilgili bilgiler alınabilir. Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü “ben burayı bilgi işlem dairesi başkanlığı ve bazı araştırmalar için bir merkez haline getireceğim, lütfen size ait olan odaları boşaltın” yazısı yollamış bu araştırma merkezinin akademisyenlerine. Anahtarlar verilen sürede gelmeyince yönetmeliğe uygun şekilde fotoğraf ve video kayıtları eşliğinde kapılar açılmış.

İşin burasını nasıl söyleyeceğimi bilmediğimden dümdüz söyleyeceğim. Araştırma merkezinden “otel odası tertibatları” çıkmış bol miktarda. Yataklar, ev tipi buzdolapları, şaraplar. Kelli felli bir hoca "benim orada özel eşyalarım, materyallerim var kardeşim" diyerek eşyalarını almaya gelmiş mesela. İsmi bende hocanın ama ismini vermek gereksiz. 3 parça eşya almış. Bu eşyalardan ikisi “özel yapım mangal”, diğeri de bir bisiklet.

Anlayacağınız, 3 yıldır kapısının herhangi bir araştırma için açılmadığı bu araştırma merkezi, Boğaziçili bazı akademisyenlerin “boğaz gören dinlenme ve eğlence yeri” olarak hizmet vermiş Kandilli sırtlarında.

Tekrar etmeme gerek yok. Sıraladığım hususların tamamının belgeleri, fotoğrafları, videoları, tutanakları mevcut.

Yerim bitti. Devam ederiz bu meseleye Gazze gündemi izin verirse ama şu kadarını söyleyeyim. Bilgi işlem daire başkanı Faruk Yakaryılmaz ile niçin uğraştıkları malum.

Geçen yıl dört Boğaziçi profesörü, Tuna Tuğcu, Yavuz Akpınar, İbrahim Semiz ve Emre Otay bilgi işlem dairesini basmış, yurt dışı ve yurt içine sattıkları dataları ele geçirmeye çabalamış, Tuna Tuğcu’nun kendi şirketi SD4U’ya usulsüz olarak verdiği ihalenin kayıtlarını silmeye uğraşmışlar, ancak başaramamışlardı. O meselenin safahatı sürüyor ve bu yalanlar o meselenin intikam arzusu. 7 Ekim’de elini kolunu sallaya sallaya İsrail hedeflerini birer birer yok eden Hamas’tan intikam almaya çalışırken bütün hikayeyi eline yüzüne bulaştırıp dünyadaki tüm desteğini kaybeden İsrail’e benziyor durumları.

17-25 Aralık sürecinden 3 ay önce Fetöcü polislerin devletin üst düzey isimlerinin odalarına yerleştirdikleri böcekleri patır patır patlatan Yakaryılmaz, başka böcekleri de patlatmaya devam edecektir zannediyorum.

Haydi dahasını da söyleyeyim. Yakaryılmaz, bundan bir süre önce arka kapıdan, Truva atı marifetiyle Boğaziçi Üniversitesi datalarına erişim sağlandığını fark etmiş, tedbirini almış, Boğaziçi Üniversitesi’nin mahrem bilgilerinin mahrem kalmasını sağlamıştı.

Yoksa mesele ne alaturka meselesi ne alafranga meselesi. Mesele öyle b…tan ki tuvaletin biçimi nasıl olursa olsun pis kokuyor.

İsmail Kılıçarslan, Yeni Şafak