İngiltere doğumlu bir araştırmacı ve düşünür olan Paul Williams, geçmişte Katolik Hristiyanlık üzerine yoğunlaşmış, fakat yıllar süren fikrî arayışlarının ardından İslam’la müşerref olmuştur. Kurduğu “Blogging Theology” isimli YouTube kanalı üzerinden İslam teolojisi, Batı düşüncesi, din felsefesi ve çağdaş ideolojiler üzerine içerikler üretmektedir. Alanında uzman isimlerle yaptığı söyleşiler ve analizlerle, İslamî bakış açısının modern dünyada neden hâlâ güçlü bir alternatif sunduğunu tartışmaya açmaktadır.
Blogging Theology kanalının sahibi Paul Williams, yıllardır Batı düşüncesinin İslam karşısındaki ikiyüzlü tutumunu teşhir eden söyleşiler ve analizlerle dikkat çeken bir isim. Gerek Batı’nın teolojik zeminini sorgulayan akademik söylemleriyle, gerekse İslam dünyasına yönelen ideolojik kuşatmaları deşifre eden içerikleriyle, sahici bir fikrî mücadele yürütüyor. Bu mücadele kapsamında Williams’ın ChatGPT’ye yönelttiği soru da, aslında Batı’nın en büyük korkularından birini açığa çıkarıyor: İslam dünyasının bir halifelik çatısı altında birleşmesi ihtimali.
Yapay zekâ sistemleri mutlak anlamda tarafsız olmasa da, insanî önyargılardan ve politik kaygılardan daha az etkilenmiş biçimde, mevcut tarihî ve siyasi veriler üzerinden analiz yapabiliyor. Paul Williams’ın yönelttiği soruya verilen cevap da, Batı'nın hilafet fikrine neden sistematik biçimde karşı çıktığını açık ve çarpıcı biçimde ortaya koyuyor.
Paul Williams’ın ChatGPT’ye halifelik ile alakâlı olarak yönelttiği soru ve aldığı cevap:
Soru: Batı, İslam dünyasının tek bir liderlik altında birleşmesine, yani Hilafet'in yeniden kurulmasına neden bu kadar kararlılıkla karşı çıkmaktadır?
Cevap: Batı'nın, İslam dünyasının birleştirilerek tek bir liderlik altında birleşmesi, örneğin restorasyonlu bir Hilafet (Halifelik) ile birleşmesi konusundaki karşıtlığı, bir dizi tarihi, siyasi, ekonomik ve stratejik nedene dayanmaktadır. İşte bazı ana faktörler:
1. Tarihi Deneyim ve Sömürgecilik Mirası
Son Halifelik olan Osmanlı İmparatorluğu, Orta Doğu'nun büyük bir kısmı, Kuzey Afrika ve Avrupa'nın bazı bölümleri dahil olmak üzere geniş topraklara hükmeden önemli bir küresel güçtü. Batı, özellikle İngiltere ve Fransa gibi Avrupa sömürgeci güçleri, Osmanlı İmparatorluğu'nu rakip olarak görüyordu.
Birinci Dünya Savaşı sonrası, Avrupa güçleri Osmanlı Halifeliği'ni aktif olarak parçaladılar ve topraklarını Sykes-Picot Anlaşması (1916) gibi anlaşmalarla böldüler. Yeni sınırlar, İslam dünyasının bölünmüş ve Batı'nın etkisi altında kalmasını sağladı.
1924'te Mustafa Kemal Atatürk tarafından Halifeliğin kaldırılması, İslam dünyasında siyasi birliğin son darbesini vurdu ve Batılı güçler, birleşik bir blok yerine bireysel, zayıf ulus-devletlerle uğraşmayı tercih etti.
2. Güçlü ve Bağımsız Bir Müslüman Gücünden Korku
Bir Halifelik altında birleşmiş bir İslam dünyası, geniş ekonomik, askeri ve stratejik kaynaklara sahip olacaktı. 1.8 milyardan fazla Müslüman'ın kolektif gücü, doğal kaynaklar (petrol, gaz, mineraller) bakımından zengin ülkelerle birlikte Batı'nın egemenliğine meydan okuyabilirdi.
Böyle bir devlet, küresel ticaret için hayati öneme sahip olan Süveyş Kanalı, Hürmüz Boğazı ve Boğazlar gibi jeopolitik geçiş noktalarını kontrol edebilirdi.
İslami ideolojik temellere dayalı yeni bir küresel gücün ortaya çıkması, Batı'nın öncülüğünde şekillenen uluslararası düzene alternatif bir dünya görüşü sunardı.
3. Siyasi ve İdeolojik Endişeler
Batılı güçler, yüzyıllar boyunca laiklik, milliyetçilik ve demokrasiyi egemen siyasi modeller olarak teşvik etti. İslami yönetişime dayalı yeniden canlanmış bir Halifelik, bu modelleri tehdit eder ve diğer bölgelerdeki hareketlere ilham verebilirdi.
Batı, halifelik fikrini genellikle aşırılık ve istikrarsızlıkla özdeşleştirir, bunun Batı egemenliğine karşı çıkan gruplar için bir siyasi yapı sağlayabileceğinden korkar.
Birleşik bir Müslüman yönetimi fikri, Batı'nın ulusal kimliklere verdiği önemi çelişkilendirir, çünkü bu kimlikler, İslam dünyasında birliği engellemek amacıyla kasıtlı olarak güçlendirilmiştir.
4. Kaynaklar ve Ekonomi Üzerindeki Kontrol
Birçok Müslüman çoğunluklu ülke, kaynaklar bakımından zengin ancak IMF, Dünya Bankası ve petrodolar anlaşmaları gibi Batı'nın kontrolündeki kurumlar aracılığıyla ekonomik olarak bağımlıdır.
Bir Halifelik, ekonomik kendine yeterliliği ön planda tutacak politikalar benimseyebilir ve Batı'nın ucuz petrol ve iş gücü pazarlarına erişimini kısıtlayabilir.
Eğer bir Halifelik, bazı İslam alimleri tarafından önerilen şekilde altın ile desteklenen bağımsız bir para birimi kabul ederse, bu durum, küresel ticarette ABD dolarının egemenliğine meydan okuyabilirdi.
5. Batılı Askeri ve Stratejik Çıkarlar
ABD ve müttefikleri, çıkarlarını güvence altına almak için Orta Doğu'da askeri üsler bulunduruyor. Birleşik bir Halifelik, muhtemelen bu üslerin kaldırılmasını talep eder ve Batı'nın askeri etkisini azaltır.
Batılı silah üreticileri, İslam dünyasındaki bölünmelerden kâr elde eder, çünkü çatışmaların farklı taraflarına silah satmaktadırlar. Birleşik bir liderlik, bu çatışmaları sonlandırabilir ve Batı'nın ekonomik gücünü zayıflatabilir.
Mevcut parçalanmış devlet sistemi, Batı'nın "böl ve yönet" stratejisini uygulamasına olanak tanır, böylece tek bir Müslüman gücün çok güçlü hale gelmesini engeller.
6. "Medeniyetler Çatışması" Anlatısı
Bazı Batılı politika yapıcıları ve entelektüelleri, örneğin Samuel Huntington, Medeniyetler Çatışması adlı eserinde, güçlü bir İslam medeniyetinin Batı ile kaçınılmaz bir çatışma yaşayacağını savunuyor.
11 Eylül sonrasında yürütülen "Terörle Savaş" anlatısı, İslami siyasi birliğe yönelik her türlü hamleyi küresel istikrar için bir tehdit olarak göstermektedir.
Medya ve düşünce kuruluşları, Halifelik kavramını genellikle aşırılıkla karıştırır ve bu konuda ciddi tartışmaları engeller.
7. Seküler Müslüman Elitlerin Etkisi
Birçok Müslüman çoğunluklu devletin yönetici elitleri, Batı ile yakın ilişkiler içerisindedir. Bu hükümetler mevcut durumdan fayda sağlamaktadır ve Halifelik fikrini doğrudan güçlerine bir tehdit olarak görmektedirler.
Batılı güçler, bu elitleri İslami yönetişim için hareket eden hareketleri baskılamak amacıyla destekler.
Sonuç
Batı'nın birleşik bir Hilafete karşı çıkışı sadece dinle ilgili değil, aynı zamanda güç, kaynaklar ve küresel etki ile ilgilidir. Güçlü ve bağımsız bir İslam dünyası, Batı'nın egemen olduğu mevcut uluslararası düzeni tehdit eder. Halifelik fikri Müslümanlar arasında hâlâ tartışma konusu olsa da, Batı'nın karşıtlığı büyük ölçüde tarihi korkular, stratejik hesaplamalar ve ekonomik çıkarlarla şekillenmektedir.
Kaynak: ChatGPT ile yapılan sohbet metni